Geçtiğimiz 8 Mart’tan bu 8 Mart’a tüm dünyada kadınların saçları daha kısa. İran’da geçtiğimiz yıl başlayan eylemlerde, baskıcı molla rejimine ayaklandığı için saçlarını kesti İran kadınları, Türkiye’de ise kadınlar 6 Şubat’ta meydana gelen depremin ardından hala ulaşmayan yardımlar oluşturulamayan güvenli ve hijyenik ortam yüzünden saçlarını kesiyor.
Bu 8 Mart’ta, hep birlikte, cinsiyet eşitliğinin sağlanmış olduğu bir dünya hayal edelim. Önyargı, klişe ve ayrımcılıktan arınmış, eşitlikçi, kapsayıcı ve farklılıklara değer verilen bir dünya.
Bu dünyayı yaratmak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayabilmek için halâ hayal kurmaya ihtiyacımız var çünkü.
İşçi hareketinden büyüyerek, 1975’te Birleşmiş Milletler tarafından da resmiyet kazanan Dünya Kadınlar Günü, kadınların toplumda, siyasette ve ekonomide ilerleyişini kutlamak için bir tarih haline gelirken; aslında siyasi kökleri, eşitsizlik konusunda farkındalık yaratmak için grevler ve protestolar düzenlenmesine dayanıyor.
8 Mart’ı, uluslararası bir gün haline getirme fikri, komünist aktivist ve kadın hakları savunucusu Clara Zetkin adlı bir kadından geldi. Bu fikri 1910’da Kopenhag’daki Uluslararası Çalışan Kadınlar Konferansı’nda önerdi. Orada 17 ülkeden 100 kadın vardı ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Clara’nın Dünya Kadınlar Günü fikrinin aslında kesin bir tarihi yoktu.
Kadınlar Günü için 8 Mart tarihinin seçilmesine yönelik birkaç iddia bulunuyor.
Bunlardan biri, Rusya’da çarlığın yıkılmasına yol açan 1917 Şubat Devriminin, 8 Mart günü yapılan kadın yürüyüşü ve grevleri ile başlamış olması.
Bir diğeri 8 Mart 1908’de ABD’nin New York kentinde çoğu sosyaIist olan kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle düzenlenen miting.
Bir diğeri ise, 8 Mart 1857’de yine ABD’nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi.
25 Mart 1911’de New York’ta gerçekleşmiş Triangle Gömlek Fabrikası yangını da referans verilen iddialar arasında.
Sonuç olarak, bugünün temelinde, kadınların protesto eylemleri, grevleri yani emek ve hak mücadeleleri var.
Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ilk tema (1996’da) “Geçmişi Kutlamak, Geleceği Planlamak” idi. Bu yıl, 8 Mart 2023’te ise Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Kadınlar Gününü, “Toplumsal cinsiyet eşitliği için yenilik ve teknoloji” teması altında kutluyor.
Kadınlar, dünya çapında yapay zeka çalışanlarının yalnızca yüzde 22’sini oluşturuyorken; sektörler genelinde 133 yapay zeka sisteminin küresel analizi yüzde 44,2’sinin cinsiyet yanlılığı gösterdiğini ortaya koymuşken ve 125 ülkeden kadın gazeteciler arasında yapılan bir ankette, yüzde 73’ünün çalışmaları sırasında çevrimiçi şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmışken, BM’nin öne çıkardığı tema anlamlı hale geliyor.
BM’nin saptamasına göre bugün, dijital erişimdeki kalıcı cinsiyet farkı, kadınların teknolojinin potansiyelinden faydalanmasını engelliyor. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) eğitiminden yeterince yararlanamamak, teknoloji tasarımına ve yönetişime katılımlarının önünde büyük bir engel olmaya devam ediyor. Ve çevrimiçi cinsiyete dayalı şiddetin yaygın tehdidi – yasal başvuru eksikliği ile birleştiğinde – kadınları dijital alanların dışına çıkmaya zorluyor.
Halbuki, BM’ye göre, dijital teknoloji, kadınların ve kız çocuklarının küresel olarak güçlendirilmesi için yeni kapılar açıyor. Dijital çağ, toplumsal cinsiyete duyarlı dijital öğrenimden, teknolojinin kolaylaştırdığı cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine kadar her türlü eşitsizliği ortadan kaldırmak için benzeri görülmemiş bir fırsatı temsil ediyor.
İşte bu nedenle BM, bu 8 Mart’ta hükümetleri, aktivistleri ve özel sektörü dijital dünyayı daha güvenli, daha kapsayıcı ve daha adil hale getirme çabalarına güç katmaya çağırıyor.
Çok sayıda küresel krizle karşı karşıyayken, sadece kadınlar ve kızlar için değil, tüm insanlık ve dünyadaki tüm yaşam için daha iyi bir gelecek yaratmak açısından hala şans varken, bu çağrıya kulak vermek gerekiyor.
8 Mart 1857’de, New York’ta yakılarak katledilen 129 dokuma işçisinin daha iyi bir yaşam hayali ile verdikleri mücadele bugün hala dünyanın birçok ülkesinde veriliyor.
Afganistan, İran, Ukrayna ve ABD gibi birçok ülkede kadınlar savaş, şiddet ve politika değişiklikleri karşısında hakları için mücadele ediyor.
Afganistan’da, Taliban’ın yeniden dirilişi sonrası, yüksek öğrenimden men edilen, ev dışındaki işlerini kaybeden, erkek refakatçi olmadan uzun mesafeler seyahat edemeyen, zorla örtünmeleri talimatı verilen kadın ve kız çocukları özgürlükleri için mücadele ediyor.
İran’da protestolar, kadınların saçlarını örtmesini zorunlu kılan katı kuralları ihlal ettiği iddiasıyla 13 Eylül 2022’de Tahran’da ahlak polisi tarafından tutuklanan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümüyle alevlendi.
O zamandan beri, ülke genelinde birçok İranlı daha iyi haklar ve mevcut siyasi liderliğin değişmesi için mücadele veriyor. Eylemlerin sloganı “Kadın, yaşam, özgürlük”.
24 Şubat 2022’de Ukrayna’nın Rus kuvvetleri tarafından işgal edilmesinin ardından savaşın neden olduğu fiyat artışları ve kıtlık nedeniyle, BM, gıda güvensizliği, yetersiz beslenme, yoksulluk ve artan cinsiyete dayalı şiddet konularında cinsiyetler arası uçurumun Ukrayna’da ve dünya çapında kötüleştiğini bildirdi.
24 Haziran 2022’de ABD Yüksek Mahkemesi, Amerikalı kadınların kürtaj hakkını koruyan yasayı bozarak ABD’de yaygın protestolara ve gösterilere neden oldu.
Ve ülkemizde, 6 Şubat afetinin enkazlarında, kadınlarımız ve çocuklarımız afetlerde daha da görünürleşen eşitsizliğin yükü altında mücadele ediyorlar. Depremin hemen ardından hayatın her alanında olduğu gibi afette de ilk organize olan ve hayatı tekrar kurmak için çaba gösteren kadın hareketi oldu. Eşitlik için Kadın Platformu, Afet için feminist dayanışma gibi sosyal inisiyatifler deprem bölgesindeydi.
Deprem bölgesinden henüz dönmüş olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Enif Yavuz Dipşar’a “Afette Kadın Olmak nasıl?” diye sordum:
“Deprem ile birlikte; kadınların yaşadığı eşitsizliklerin derinleştiğini; güvenli barınma, temiz tuvalet, hijyenik ped, temiz iç çamaşırı gibi en temel ihtiyaçlarına erişimden mahrum kaldıklarını,” söyledi.
Kadınların bu ihtiyaçlarını dile getirmekte zorlanabildiğini, ailelerinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını sağlamak adına kendi ihtiyaçlarını ikincil plana atmak durumunda kaldıklarını görmüş. Barınma problemine bağlı olarak, kadınların şiddet failleri ile aynı ortamda bulunmak zorunda kalmaları, şiddet ihtimalinin artması da tespit ettikleri ciddi tehditlerden biri olmuş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, 8 Mart etkinlikleri kapsamında, Samandağ ve Hatay merkezde İBB Kadın çadırları kurarak, kadınlara yönelik psikolojik destek, sosyal destek, sağlık danışmanlığı, anne bebek danışmanlığı, hukuki danışmanlık, atölye çalışmaları gibi hizmetler sunacaklar.
Bölgeye gönderilecek Mor Otobüs ile kadınların ihtiyaçlarına özel hazırlanan hijyen kiti dağıtacaklarını, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ile imzalanan mutabakat metni ile Mor Yerleşkeler kurarak şiddetten arınmış güvenli alanlar olan Mor Yerleşkelerde; her yaş grubuna yönelik psikososyal destek sağlayıp, kadın sağlığı konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetleri yürüteceklerini, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik eğitimler vereceklerini aktardı.
8 Mart Kadın Platformu da, yayımladığı basın bildirisinde, deprem bölgelerinde yaşamı yeniden inşa etmek için mücadele eden kadınların çok ağır yükler altında olduğunu duyurdu: Zaten kadınlara özgülenen; yemek yapma, çocukların bakımı, yaşlı, hasta ve engellilerin bakımı, temizlik gibi birçok ağır işin deprem bölgesinde yine kadınlarca ve çok daha kötü koşullarda üstlenilmek zorunda kalındığını duyurdular. Kadın sağlığının en temel ihtiyaçları olan ped, HPV aşısı, tampon ve tüm hijyen ürünlerinin ulaşılamaz hale geldiğini, barınma sorununun artan kiralarla en temel yaşamsal sorunlardan olduğunu, aktardılar.
İşte bu nedenlerle, bu 8 Mart’ta, deprem sonrası çok büyük bir dayanışma sergileyen kadınlar, erkek egemen devlete karşı “birlikte mücadele etmenin” tek güvence olduğunu seslendirecekler.
Aynen Clara Zetkin’in yıllar öncesinde söylediği ve hala geçerliliğini korumakta olan cümlesi gibi:
“Erkekler öldürüyorsa, biz kadınların görevi yaşamı korumak için savaşmaktır. Erkekler susuyorsa, bizim görevimiz, ideallerimizle dolu olan sesimizi yükseltmektir.”
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…