Hepimizi acılara boğan 6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli ikiz depremin üzerinden bir ay geçmeden bu kere altılı masada siyasi bir deprem yaşandı. Üç gün boyunca televizyon ekranlarına kilitlenerek muhalefet kanadındaki siyasi gelişmeleri heyecanla izledik. Depremde ortaya çıkan aksaklıktan ekonomik krize, oradan Suriyeli sığınmacılar sorununa dek önemli konular medyada birkaç gün geri planda kaldı. 13 milyon insanımızı etkileyen 6 Şubat depremlerinin yaralarının sarılması aylar, belki de yıllar sürecek. Altılı masanın yol açtığı siyasi deprem, sonuçları itibarıyla daha geniş kitleleri ilgilendirecek olsa da beklenildiği gibi yıkıcı olmadı.
Seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının resmî gazetede yayınlanmasını takiben siyasi partilerin propaganda çalışmaları hız kazanacak. Türkiye’de seçim kampanyaları sırasında genellikle dış politika meseleleri pek konuşulmaz. Ama sanki bu sefer ekonomiden sonra en fazla tartışılacak konu Suriyeli sığınmacılar olacak gibi görünüyor. Şimdiden meydanlarda siyasilerin, “sığınmacıları geri göndereceğiz” sözlerinin güçlü alkış alacağı görülebiliyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim kampanyasında da sığınmacılara kol kanat germeye devam edebilecek mi?
Türkiye’de 2002 yılında çoğunluğunu İranlı ve Afganlıların oluşturduğu 5000 kadar sığınmacı varmış. Bugün bu sayı resmi verilere göre 5 milyonun üzerinde. Yarıdan fazlası da Suriyeli. Son 20 yılda AK Partinin iktidarda olduğunu hatırlayacak olursak ortaya çıkan tabloda sorumluluk bütünüyle iktidar partisinde. Erdoğan bir yıl öncesine kadar Suriyeli sığınmacılar konusuna dini temelde, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti benzetmesiyle “muhacir ve ensar” ruhuyla yaklaşıyordu.
“Beşar Esad rejimi ve savaştan kaçıp ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız. Biz onları bu topraklardan kovmadık, kovmayacağız” diyordu.
Seçim yaklaştıkça, muhalefet partilerinin değişik tonlardaki “göndereceğiz” vaatleri sonucu Erdoğan bu söyleminden uzaklaşmaya başladı. Rusya’nın da etkisiyle Esad ile barışma arayışlarının esas nedeni de sığınmacıları geri gönderebilmek. Hükümet yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali tam bir ikilem içerisinde.
Muhalefetteki Millet İttifakının göçmen ve sığınmacılar politikası da gerçekçi değil.
Millet İttifakındaki partilerin hepsi sığınmacıların geri gönderilmesinden yana. 30 Ocak’ta açıklanan ortak politikalar mutabakat metninin 9. bölümü “dış politika, savunma, güvenlik ve göç politikaları” başlığını taşıyor. Göç ve sığınmacı politikaları başlığının güvenliğin yer aldığı bölümde işlenmesi meseleye bir güvenlik sorunu olarak yaklaşıldığını gösteriyor. Metin içerisindeki paragraflardan birinde de “geçici koruma altındaki Suriyelilerin güvenli ve iç hukukumuza ve uluslararası hukuka uygun olarak mümkün olan en kısa sürede ülkelerine geri gönderileceği” yazılı.
Mevcut koşullarda bu vaadin yerine getirilmesinin mümkünatı yok.
Savaşta hasar görmüş Suriye’deki alt ve üst yapıların yenilenmesinde etkin bir rol oynamamız da herhalde 6 Şubat depremlerinden sonra gündemden düşmüş olmalı. Aynı bölümde atıfta bulunulan 18 Mart 2016 tarihinde Avrupa Birliği ile varılan mutabakatın başlığı “Türkiye-AB Zirve Bildirisi”. Hukuki açıdan ne AB’yi, ne Türkiye’yi bağlıyor. Gözden geçirilmesi söz konusu değil.
Bildiğim kadarıyla, son paragrafta değinilen “Mülteciler Yüksek Konseyi” diye Birleşmiş Milletler bünyesinde bir kuruluş yok. Herhalde “Konsey” ile kastedilen komiserlik olmalı. Aceleyle kaleme alındığını tahmin ettiğim bu bölümün daha gerçekçi bir temelde gözden geçirilmesinde yarar var.
Türkiye’de “geçici koruma” altındaki Suriyeli sığınmacılar da büyük tedirginlik içerisinde. Depremde hayatlarını kaybeden 45 bini aşan insanın yaklaşık onda biri Suriyeli. Deprem sonrası yaşanan yağma olaylarının -doğruluğu saptanmamış sosyal medya paylaşımlarıyla- Suriyelilere fatura edilmesi sığınmacı düşmanlığını daha da körüklemiş durumda. Geri gönderilmek endişesi Türkiye-Suriye yakınlaşmasına da karşı çıkmalarına neden oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin beyanları üzerine Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirilen Türkiye karşıtı gösterileri unutmayalım.
AB’nin tek derdiyse sığınmacıların sınırlarına dayanmaması.
AB Türkiye’yle ilişkilerini yasa dışı göçle mücadeleye indirgemiş durumda. Birinci önceliği sığınmacıların AB ülkelerine göçünü engellemek. Suriye’ye dönüşleri mümkün görmediğinden de AB için en iyi çözüm sığınmacıların Türkiye’de yaşamaya devam etmeleri.
Bu nedenle AB Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, hukukun üstünlüğü, parlamenter sisteme dönüş gibi konulardan çok Suriyelilerin Türkiye’de kalmasının devamıyla ilgileniyor. Bu nedenle, açıkça dillendirmese de Millet İttifakının sığınmacılara ilişkin söylemleri AB’yi tedirgin ediyor.
Göç ve sığınmacılar meselesi, yaklaşan 14 Mayıs seçimlerinde başlıca seçim malzemelerinden biri olacak.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…
Nobel ödülüne layık görülmesi hepimizi gururlandıran (ve bir GS Lisesi mezunu olarak benim de özellikle…
Kamuoyunda etki ajanlığı ya da etki casusluğu yasası olarak bilinen yasa önerisi, ikinci defa TBMM’de…
İsrail’in önceki Dışişleri Bakanı İsrael Katz kafayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a küfretmeye takmıştı, cevabını vermek de…
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son günlerde popüler isimlerin tutuklanmasıyla Türkiye'nin gündemine giren yasa…