İki büyük depremin ardından yaşanan nüfus hareketleriyle seçim sistemimiz yeniden gündeme geldi. Şimdi, depremzede vatandaşlarımızın oylarını kullanırken sorun yaşayıp yaşamayacağı kaygısı da başladı. Hukuki metinlerimiz böylesi büyüklükte nüfus hareketlerini öngörmediği için seçimlere yaklaştığımız bu günlerde konunun siyasal hayata etkisi giderek önem kazanıyor.
Akla ilk gelen, depremzedelerin anayasal haklarını kullanmalarının sağlanmasıydı. YSK’nın çalışmasıyla, çadır ve konteynerde barınan vatandaşlarımız için oy kullanma altyapısı kuruluyor. Bu alanda önemli bir sorun olacağını düşünmüyorum.
Peki, sayıları milyonlarla ifade edilen, deprem bölgesinden farklı illere göç eden vatandaşlarımız nasıl oy kullanacaklar? Adres değişikliğiyle yaşadıkları yeni bölgelerde mi, yoksa depremde yıkılan illerdeki adayları seçmek için mi oy verecekler?
Can alıcı, cevap bekleyen sorular bunlar.
Tartışmalarda konu maalesef etraflıca değerlendirilmiyor. Oysa, durum açık: YSK’nın esnek düzenlemeler yapması veya Meclis’in yasal ve Anayasal değişiklikler için toplanması gerekiyor. Şunu peşinen kabul etmeliyiz: Doğru ve esaslı bir düzenleme yapılmadan gidilecek seçim, hukuken ve ahlaken eksiktir, yasal çarpıklık taşır, seçimin meşruiyetini gölgeler.
Konuyu açalım, siyasett sitesindeki verilerden de yararlanarak seçenekler üzerinde duralım ve bir simülasyon üzerinden konuyu irdeleyelim.
YSK her yılın başında TÜİK’in derlediği nüfus sayımı verilerini açıklar. Bu veriler, yıl içinde yapılacak seçimlerde esas alınır. İllerin çıkaracağı güncel milletvekili sayıları buna göre belirlenir. Bu açıklama yapıldı; geçen yılın sonu itibarıyla nüfus verileri elimizde var. 81 ilimizin çıkaracağı milletvekili sayıları buna göre belirlendi.
Fakat kural değiştirici bir durumla karşı karşıyayız: Büyük depremlerden sonra 11 ilimizden diğer bölgelere milyonlarca kişilik göç oldu. Deprem bölgesinde yaşayan nüfusun 14 milyona yakın olduğu açıklanmıştı. Buna göre, bölgeden dışarıya göçün 5-6 milyon civarında olduğu anlaşılıyor. Bu sayının yarısından fazlasının başka illerde oy kullanacağı tahmin edilebilir.
Bunun farkında mıyız?
Bugüne kadar deprem bölgesinin sosyal dokusunun bozulmaması ve göçlerin geçici olması gerektiği vurgulandı. Bu yönde yasal düzenlemelerin yapılması istendi. Oldu mu? Hayır. Seçim tarihinin resmen açıklandığı güne kadar bir düzenleme görmedik.
Acaba neden?
Bu soruyu cevaplamak için deprem bölgesindeki 11 ilimizin 2018 seçim sonuçlarını tablo haline getirdim ve siyasi iktidarın neden istekli olmadığını görmeye çalıştım. Karşıma şöyle bir görüntü çıktı:
11 ilde yaklaşık 8,5 milyon seçmen var. 2018 genel seçimlerinde bu illerin tümünde AK Parti birinci parti olarak çıkmış. İkinci büyük parti HDP olmuş. AK Parti deprem bölgesindeki 96 milletvekilin 50’sini kazanmış.
Bir grafikte de partilerin milletvekili dağılımını gösterelim:
İttifaklara bakarsak, milletvekillerinin yüzde 60’ını Cumhur İttifakının, yüzde 17’sini HDP’nin, toplam 19 milletvekiliyle yüzde 16’sını ise Millet İttifakının kazandığını görüyoruz.
Sayılar deprem bölgesinde partilerin oy tabanını ve güçlerini açıkça gösteriyor. Oy oranları, bu illerimizdeki seçmenlerinin siyasal eğilimlerini ortaya koyuyor.
2022 nüfus verilerinin belirlediği il milletvekili sayılarını değiştirmeyi sağlayacak esnek bir mevzuatımız yok. Seçmen sayıları yarı yarıya azalmış olsa da, bu illerimizden seçilecek milletvekili sayıları değişmeyecek. Yani, çok daha az sayıda seçmen, değişmeyen sayıda milletvekili seçecek. Göç eden bölgedeki seçmenlerse, gittikleri illerin seçmenlerine eklenecekler ve oradaki seçim çevresi için oy kullanacaklar.
Bunun iki önemli sonucu olacak:
Meclis’te toplam 600 milletvekili var. Bu sayının 96’sının deprem bölgesini temsil ettiğini düşünürsek göçmenlerimizin oylarının seçimden sonraki Meclis gruplarının dağılımını etkileyeceğini çok net görebiliriz.
Hukuk ve siyaset ahlakı açısından bakarsak, iki seçenek ortaya çıkıyor:
Her iki seçenek de Meclis’in yasal düzenlemesini gerektiriyor. Ancak, görünen o ki, siyasi iktidar bu konuda bir girişimde bulunmayı düşünmüyor.
İYİ Parti dışında bu konuyu dert eden bir muhalefet partisi açıklamasını da bugüne kadar duymadım.
Halbuki, şunun farkında olmalıyız. 2023 seçimleri Türkiye’nin gelecek yıllardaki istikametini belirleyecek hayati önemde sonuçlar yaratacak. Esasen, bu yöndeki niyetler saklı değil, kamuoyuyla da paylaşıldı.
Seçimleri Cumhur İttifakı kazanırsa, ilk fırsatta mevcut başkanlık sistemini pekiştirecek, otoriterliği artıracak anayasa değişikliğine gidecek.
Seçimleri Millet İttifakı kazanırsa, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönülecek, demokratik anayasa değişikliğinin imkanları aranacak.
Yani, ya daha fazla otoriter bir yapıda, ya da daha demokratik bir ülkede yaşayacağız. Her oy, bu nedenle önemli olacak.
Kritik bir dönemece geldiğimiz için tarihe not düşmek sorumluluğu, bu yazıyı zorunlu kılıyor. Bu öngörülerde yanılmış olmayı, ülkemiz adına çok isterim.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 23 Kasım’daki basın toplantısında Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te başlayacak ikinci…
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…