Kıbrıs’ta yeni bir çözüm süreci ihtimalini ortaya çıkaran gelişmeler sadece ABD Senatörünün geçen hafta -ilk defa- doğrudan KKTC’nin Ercan Havalimanına inmesi, daha doğrusu bunun kamuoyouna açık yapılması değil elbette. O konuya geleceğiz ama önce bir manzaraya bakalım.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin 55 bin can kaybı yanı sıra Türkiye’deki ekonomik krizi derinleştirici etkisi, buna rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan2ın 14-28 Mayıs seçimlerindeki siyasi zaferi Türkiye’nin Batıyla ilişkilerinde yeni ve değişik bir iklimin tetikleyicisi oldu. Kıbrıs da bundan muaf olmadı. 2017 Temmuz’unda Crans Montana’da görüşme süreci Rum liderliğince çökertildiğinden bu yana devam eden iki bölgeli, iki halklı federasyon, konfederasyon, iki devletli çözüm tartışmaları, son zamanlarda yerini adayı sonuçta “bütünlüklü çözüme” götürecek “incremental” veya “aşamalı” çözüm sürecine bırakmış gibi.
İki yıl önce İngiltere tarafından ortaya atılan “aşamalı çözüm” önerisi esas itibarıyla Kıbrıs sorununa “bütünlüklü çözüm” sağlama amacıyla çeşitli ara çözüm istasyonları veya kamuoyuna daha fazla yansıyan tanımlamayla “iyi niyet paketleri” ile ilerlemeye dayanıyor.
Suriye iç savaşıyla birlikte on küsur yıldır devam eden sığınmacı sorununun, 6 Şubat depremi sonrasında ekonomik krizdeki Türkiye’nin haddinin sonuna yaklaşması “oyun değiştirici” (İngilizcesiyle “game changer”) faktör sayılabilir. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidardaki AKP-MHP başarısı ve AKP’nin MHP’ye, dolayısıyla milliyetçi politikalara giderek daha çok bağımlı olduğu, bunun da Türk siyasetinde alternatifinin kalmadığı algısın Batı dünyasında derinleşti.
Sadece Türkiye üzerinden Avrupa kapılarına yığılabilecek Suriye, Afgan, Irak ve sair ülkelerden gelen mülteciler yanı sıra Türk vatandaşı fiili mülteciler konusu da var. Son bir yılda sadece Almanya’da yeni bir yaşam kurmaya çalışan Türk vatandaşlarının sayısının 30 bini geçmesi Şengen Bölgesi vize sıkıntısının sebebi gösteriliyor. Son dönemde satılan Türk vatandaşlığından yararlanan “yeni Türklerin” Avrupa’ya göçünün engellenmesi Türkiye ile AB arasında ciddi bir sorun olarak durmakta. Türk yetkilerin Brüksel’deki temaslarda doğum yerine göre vize işlemlerinin değerlendirilmesi önerisi de sonuç vermedi. Vize konusunda kısa dönemde ciddi bir ilerleme sağlanması zor görünmekte.
Özellikle Yunanistan’ın Türkiye ile yeni açılım ihtiyacını en fazla hisseden ülkelerden olduğu Yunan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’in geçen hafta 31 Temmuz’da Kıbrıs Rum kesimine yaptığı ziyaret ile daha belirgin oldu.
Ziyaret öncesinde çeşitli gazetelerdeki haberlerde gezinin Kıbrıs sorunu açısından ne kadar önemli olduğu yanı sıra, Miçotakis’in Rum Lider Nikos Hristodoulis’in “ne kadar samimi” olduğunu ve “Kıbrıs sorununda çözüm hususunda gerçek anlamda ileri adım atıp atmayacağını” görmek istediğini belirtiyordu. Gezi ardından ise diplomasi muhabirlerinin “anlaşma yok” diye yorumlayabilecekleri o meşhur “Verimli tartışmalar yapıldı” müphem ifadesinden başka bilgi alamadılar.
Yunanistan’ın bile Kıbrıs Rumlarına “Ya ciddi adım atın, mevcut durumdan ileri ama ciddi bir şeyler söyleyin, ya da Atina’dan veya diğer AB başkentlerinden destek beklemeyin” diyecek noktaya gelmesi, Rum liderin niye Kıbrıs konusunda Ankara ve Kuzey Kıbrıs’ın kabul etmeye yanaşmadığı AB özel temsilcisi atanmasını sağlayamadığını da açıklıyor.
Mevcut konjonktürde, Türkiye çok uzun bir aradan sonra ilk kez baskı yapılabilecek ve böylece sonuç alınabilecek ülke olmaktan çıkmış durumda. Gerek Almanya, Fransa, İngiltere ve özellikle ABD sadece Ukrayna savaşındaki rolünden dolayı da değil, ama özellikle 6 Şubat sonrası siyasi, ekonomik ve hepsinden önemlisi sosyolojik gelişmelerle Türkiye’ye baskı yapılmasından ziyade, tam üyelik ümidi hariç AB sürecinin canlandırılması, bazı başlıklarda görüşmelerin başlaması, borç yapılandırılması ve taze para imkanları yaratılması, Gümrük Birliği güncellenmesi, deprem bölgesi yeniden yapılanmasına ve o bölgeden ihracata kolaylıklar sağlanmasına, mültecilere karşı Türkiye’ye parasal yardımın artırılmasına yönelik bazı açılımların masada tutulması diplomasi ve siyasetin gündemine taşınıyor.
Özellikle Yunanistan bu sürece önem veriyor ve Mitçtakis’in Rum liderine yaptığı ziyaret de bu açıdan bir baskı unsuru olarak değerlendirilse de şimdilik başarısız olduğu görülmekte. Ancak, diplomatik kaynaklar Kıbrıs konusunda yeni süreci BM Genel Kuruluyla eş zamanlı olarak Eylül ayında şekillenmesini bekliyorlar.
Kıbrıs görüşmelerinde temel sıkıntı federasyon veya iki devletli çözüm pozisyonlarından ziyade sürecin açık uçlu mu, yoksa takvime bağlı mı olacağı hususu gibi görünüyor. Mehmet Ali Talat’ın 2006’de Ankara’ya oldu bitti yaparak başlattığı ucu açık süreç hem onun döneminde hem de 2017’de Rum tarafının masayı yıkması ile son buldu. Şimdi Ankara yeni süreci beklerken Erdoğan’ın ağzından “fedakârlık yapmaya yine hazırız” sözleriyle olumlu bir adım atıyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 2017’de süreç çökerken ortaya koyduğu “Guterres Belgesi” de yine ucu açık bir süreç öngörmekte. Kısaca “fedakârlık yapmaya hazırız” açıklaması ve onunla birlikte “ada gerçeklerinin tanınması” çağrısıyla Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının bu kez Kosova örneğinde olduğu gibi süreci sonuçsuz bırakan tarafın başarısızlığın bedelini ödeyeceği bir süreç için ön almaya çalışıyor.
Ankara, BM Genel kurulu ardından üzerinde artabilecek baskılara karşı bu “ön alma” ile yeni süreci Kosova benzeri bir “ceza maddesi” ve onunla ilişkili “net takvim” belirlenmesi şartıyla başlatma yanlısı görünüyor.
Miçotakis’in güney Lefkoşa’yı ziyareti anlamı olan ve başarısız bir ziyaret olduğu gibi Amerikan Cumhuriyetçi Teksas Senatörü Pete Sessions’un 4 Ağustos’taki doğrudan Ercan Havalimanına inerek kuzey Lefkoşa’da KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı ziyareti de sembolik, ancak oldukça sığ bir gelişme.
Bu yazının yazarı bile, gizli kalması kaydıyla çok sayıda yabancı diplomatı ve siyasiyi, Kıbrıs Türk yetkilileri bile bilmeden adaya getirmiş, dolaştırmış, Kıbrıs Türk tezini anlatmıştı. Bu ziyaretin resmen kamuoyu önünde deklere edilerek yapılması, Kongre’nin KKTC’ye yönelik bir siyaset değişikliğine elbette ki işaret etmez. Ancak tabii ki önemlidir ve bu gibi gelişmeler devam ettirilmelidir.
Bu hedef, maalesef, bir senatörün ziyaretiyle değil, bir şekilde, en azından Tayvan örneğindeki gibi, doğrudan seferlerin başlatılmasıyla mümkün olacaktır.
Yine de gerek Miçotakis ziyareti gerekse ABD senatörünün bütün baskılara rağmen Ercan’dan KKTC’ye gelmesi açılmakta olan yeni dönemin şifreleri olabilirler.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…