Türkiye 2024 yerel seçimlerine 2023 genel seçimlerinin gölgesinde gidiyor. 2024 yerel seçimlerinin hiç kuşkusuz ana sath-ı maili İstanbul olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Mayıs gecesi seçim zaferini kutladığı konuşmada bundan sonraki ana hedefin İstanbul’u muhalefetten geri kazanmak olduğunu “2024’te Üsküdar’ı da İstanbul’u da yerel seçimlerde kazanmaya hazır mıyız? Öyleyse durmak yok, çok çalışacağız” diyerek zaten ilan etmişti.
15 Ağustos’ta yaptığı açıklama ile Ekrem İmamoğlu da “İstanbul ve Türkiye’nin kaderinin mühürlü olduğunu” ve “kendisini İstanbul ile mühürlü kabul ettiğini” söyleyerek İstanbul belediye başkanlığı için “yeniden yola çıktığını” açıkladı.
İstanbul’un hem iktidar hem de muhalefet için anlamı çok büyük. İstanbul belediye başkanı ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sinin yaşadığı, ülkenin ekonomik faaliyetinin yaklaşık yüzde 30’unun cereyan ettiği bir kenti kontrol ediyor. İstanbul aynı zamanda devasa alt yapısı, sürekli imara açılan arazileri, büyük ihaleleri ile rant ekonomisinin de ana çarklarından biri. Üstelik İstanbul küresel bir kent ve İstanbul belediye başkanı olmak demek küresel bir aktör olmak demek.
Ekrem İmamoğlu’nun büyükşehir belediye başkanlığına yeniden aday olduğunu açıkladığı adaylık konuşmasında bir kez daha altını çizdiği gibi İstanbul’u yönetmek sembolik olarak Türkiye’yi yönetmek demek.
Ekrem İmamoğlu İstanbul’u, 2019 yılında ana gövdesini CHP ve İYİ Partinin oluşturduğu, HDP’nin de aday göstermediği bir ittifak ile kazandı. Aynı ittifak 2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da Erdoğan’dan daha fazla oy almasını da sağladı. İstanbul’un 2017 referandumundan beri oy verme eğilimi muhalefet lehine.
Ancak buradaki sorun, 2024 seçimlerine giden muhalefetin artık aynı muhalefet olmayacak olması. 2023 seçim yenilgisi ister istemez ittifak örüntüsünü değiştirecek. Buradaki ana mesele de HDP’nin ve İYİ Parti’nin kendi bağımsız adaylarını çıkarıp çıkarmayacağı. Bu ise hem CHP’deki gelişmelerin ne yöne evirileceğine hem de iktidarın seçim stratejilerine bağlı.
Hem İYİ Parti hem de HDP için 2024 seçimleri kendi bağımsız siyasal kimliklerini tesis etmeye çalışacakları, seçmen ile bağlarını güçlendirmek isteyecekleri ve mümkün olduğu kadar fazla belediye kazanmak isteyecekleri bir seçim. Her siyasi parti için geçerli olan bu durum, 2023 yenilgisinden sonra bu iki parti için çok daha fazla geçerli.
Ancak her iki parti için de Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki bir CHP ile pazarlığa oturmak ve aday göstermeme kararını bu pazarlık üzerinden vermek kolay değil. Bir kere arada sarsılmış bir güven ilişkisi var. Üstelik CHP’de sadece dar bir grubun çıkarlarını temsil ettiği artık iyice ortaya çıkan Kemal Kılıçdaroğlu ile pazarlık masasına oturmak her iki partinin de seçmenle zaten zayıflayan bağlarını kopma noktasına bile getirebilir.
İktidar koalisyonu ise muhakkak ki hem HDP hem de İYİ Parti ile çeşitli araçlar/ödüller üzerinden açık ya da örtük bir pazarlık yürütmeyi deneyecektir. Devlet Bahçeli’nin İYİ Parti’ye “yuvana geri dön” çağrısı yapması, her ne kadar bu çağrı İYİ Parti nezdinde bir karşılık bulmasa da, iktidar cephesinin genişletilmiş iktidar koalisyonu arzusunun bir işareti olarak okunabilir.
Üstelik bu arzu Türkiye’de siyasal muhalefeti birleştiren ortaklık hissinin ve çıpasının büyük oranda kaybolduğu bir zamanda ortaya çıkmış durumda. Muhalefet partilerini bir araya getiren demokrasi-otoriterlik karşıtlığı Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin hem adaylık sürecinde hem de seçim sonrasında izlediği otoriter/dışlayıcı tavırla geçerliliğini ve gerçekliğini yitirdi. Rejim ve Erdoğan karşıtlığının da benzer bir biçimde örgütleyici bir gövde sunmadığı görüldü. Dünya örnekleri de bize gösteriyor ki ortak dertlerin, ilkelerin kaybolduğu bir durumda muhalefet içindeki her siyasal parti (yerel ya da ulusal ölçekte) rejimin potansiyel müttefiki olabilir.
Hiç kuşkusuz iktidarla açık bir koalisyon yapmak ve/veya pazarlık masasına oturmak muhalif siyasal partiler için kendi seçmen tabanları nedeniyle kolay değil. Ama yerel seçimlerin ittifak modeli de genel seçimler gibi tek bir adayın desteklendiği, ülke çapında ortak kampanyaların yürütüldüğü bir merkezi koordinasyon gerektirmiyor. Dolayısıyla yerel seçimlerde her il bazında farklılaşabilecek çok daha geniş bir pazarlık ve ittifak alanı var.
Seçimlere çok kısa bir zaman kala CHP’de lider değişimi olmasının da başka sorunları var. CHP içindeki gerilim, tıpkı Altılı Masanın cumhurbaşkanı adaylığında yaşadığı gerilim gibi, seçmene son derece olumsuz yansıyabilir. Kendi içinde anlaşamayan bir koalisyon, bu sefer kendi içinde dahi anlaşamayan bir siyasal partiye evirilirse CHP seçmen nezdinde ciddi bir destek erozyonu yaşayabilir.
Üstelik ismi geçen potansiyel adayların hem örgütü tutacak liderlik vasıflarının sınanmamış olması hem de yerel seçimlerin hemen öncesinde partiyi devralmaları hiç öngörülemeyen sorunlar yaratabilir. CHP içindeki gerilim diğer muhalefet partilerinde kendi çıkarlarını maksimize edebilecekleri bir siyasal fırsat alanı açarak yerel seçimlerde ittifaklardan uzak durmalarına neden olabilir.
Seçimli otoriter sistemlerde rejimin seçimleri kazanmadaki başarısını açıklamaya çalışan erken tarihli araştırmaların çoğu büyük oranda hile, baskı, rant dağıtımı, bilgi üzerinde kontrol ve devletin kurumlarının genel olarak kötüye kullanılmasını içeren rejimin “manipülasyon menüsüne” odaklanıyordu.
Ancak yakın tarihli çalışmalar rejimin konsolidasyonunda ve seçim kazanmadaki başarısında muhalefet stratejilerinin önemine odaklanmaya başladı. Bu çalışmalar otoriter iktidarların muhalefet partilerinin dağıtılan ranttan kısmi paylar almasını sağlayarak ve muhalefet partilerini birbirleriyle karşı karşıya getirecek kurallar tasarlayarak muhalefet koordinasyonunu engelleme taktiğinin önemine dikkat çekiyordu.
Ortak ilkeler etrafında bir araya gelebilen, (örgütsel ya da bireysel olarak) güçlü bir liderlik sergileyebilen, yönetebilir olduğuna dair topluma güven veren, toplumu mobilize edebilen muhalefet partileri seçimli otoriter sistemlerde seçimle sağlanan iktidar dönüşümünün anahtarıydılar. Türkiye muhalefetinin 2023 seçimlerinde kullandığı anahtar değişimin kapısını aralamadığı gibi, sonrasındaki tavrı da o kapının daha sıkı kapanmasına neden oldu.
Murat Sabuncu T24’de Ekrem İmamoğlu’nun açıklamasını değerlendirdiği yazısında İmamoğlu’nun kendisine rakip olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu değil, Erdoğan’ı seçtiğini yazdı.
Üstelik İmamoğlu konuşmasında büyük oranda kendisini CHP’nin İstanbul adayı olarak değil, büyük İstanbul ittifakını kuracak partiler üstü bir yarı-özerk aday olarak tarif etmeye özen gösteriyor ve CHP içi tartışmalardan ayırıyordu. İmamoğlu 2019’da belediye başkanı seçilmesini sağlayan seçim kampanyasında da benzer bir yaklaşım sergilemişti. Kampanya afişlerinin bir bölümünde CHP logosunu kullanmamış, bir partinin değil, geniş bir ittifakın adayı olduğunu sıkça vurgulamış, kendisine oy vermeyenleri de yönetmeye aday olan kapsayıcı liderlik tarzının altını çizmişti.
2024 yerel seçimlerinde de İstanbul’u yeniden kazanabilmesi, tıpkı konuşmasında dolaylı olarak vurguladığı gibi, CHP içinde ne olursa olsun, CHP’yi aşan bir ortak aday olduğunu vurgulayabilmesi ile mümkün. Partiler arası pazarlıklar, dar hesaplar, rant paylaşımları arasında kaynayıp gitmeyecek bir yerel seçim stratejisi mutlaka kentlerin dokusunu temsil eden güçlü adaylara ve kentlerin ortak çıkar/sorunlarını merkeze alan partiler-üstü kampanyalara odaklanmalı.
Sadece İstanbul’da değil, bütün Türkiye’de muhalefet partilerine aşınan güven ancak böyle telafi edilebilir.
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…