Categories: Siyaset

CHP 100 yaşında: “Geçmişin mirasıyla” buraya kadar. Ya sonra?

CHP 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından zafer kazanıp Türkiye’yi işgalden kurtaran bir hareketin partisi olarak kuruldu; 100’üncü yılına yenilgi burukluğuyla giriyor. Fotoğraf 8 Eylül akşamı CHP Genel Merkezindeki ses ve ışık gösterisinden (Foto: CHP)

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 100’üncü yaşında “Geçmişin mirasıyla yeni yüzyıla” sloganını seçmesi dahi aslında çok şey anlatıyor. Akıllara sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, CHP’nin de kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını yiyerek bugünlere ulaşılabildiğini getiren bir slogan. 100 yıl sonra Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken CHP’nin “geçmişin” mirası üzerine yeni ne koyacağı, nasıl ilerleyeceği sorularını da beraberinde getiriyor.
Atatürk hem işgalcilere hem işgalcilerin yerli işbirlikçilerine karşı verilen İstiklâl Savaşını kazanmış, zafer kazanmış bir hareketin önderiydi. Atatürk CHP’nin Birinci Kurultayını 4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi sayar. O zamanki adıyla Cumhuriyet Halk Fırkasını da İzmir’in işgalden kurtarılışının birinci yıldönümü olan 9 Eylül 1923 olarak belirler. Kazanılmış bir zaferin siyasi sonucu ve ifadesi olan bir partidir CHP, eğer mirastan söz edilecekse.
CHP, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Türkiye’nin “kader seçimi” olarak tanımlanmış 2023 seçimlerini kaybetmiş bir parti olarak 100 yaşına giriyor.
Bu burukluğu aşağıdaki fotoğraftaki zoraki gülümseyen, hatta gülümsemeyen çehrelerden okumak mümkün.

CHP’nin 8 Eylül akşamı başlayan 100’üncü yıl kutlama programından: yüz ifadeleri çok şey anlatıyor. (Foto: CHP)

Mazeret başarının yerini tutamaz

CHP seçimi göz göre göre yaptığı hatalarla kaybetmeseydi, 100. Yıl sloganı son dakikada akla geldiği izlenimi veren bu slogandan muhtemelen çok farklı olabilirdi.
Siyasette zafer gibisi yoktur ve TBMM’de -artık kaldırılan- muhafız birliği duvarında “hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz” sloganı yazılıdır.
CHP’yi Cumhuriyetle birlikte 100 yaşına getiren yolculukta birkaç dönüm noktası var.
Örneğin, İsmet İnönü’nün İkinci Dünya Savaşının yıkımından sakındığı Türkiye’yi Batı dünyasında tutma adımları içinde sayılması gereken çok partili rejime geçiş. Mirasa katkıdır.
Örneğin, Bülent Ecevit’in 1972’de İnönü’ye meydan okuyarak CHP’nin başına geçmesi, demokratik sol kavramını mirasa eklemesi. Hâlâ CHP mirasından gelen (CHP’den bir kopuşu simgeleyen DSP dahil) son başbakandır.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sadece CHP’ye ağır hasar verdi. Hasar yalnızca kurumsal yasaklamayla kalmadı. Askerler CHP’nin kendi dışındaki sol ve merkezcil kaynaklardan beslenme kanalları olan sendika ve dernekleri de biçti; tarikat ve cemaatler onların yerini aldı. 12 Eylül sonrası Deniz Baykal döneminde CHP’de iktidar perspektifinin yerini “ana muhalefet” olmakla yetinen bir atalet aldı.

Partisine güvensizlik mi?

Baykal’ın bir “video kumpasıyla” gidişi sancılı oldu. Kılıçdaroğlu’nun gelişi de öyle.
Kılıçdaroğlu doğrusu farklı bir rüzgâr getirdi CHP’ye; kendi dışındaki kesimlere açılmaya başladı. Ama bu kısa sürdü. Geçenlerde Murat Belge’nin T24’te yazdığı gibi, “haksızlığa uğradığını düşündüklerinle dayanışmak onların kılığına girmekle” olmuyordu. Kılıçdaroğlu’nun geniş cephe siyaseti yine de CHP’nin Baykal döneminde sıkışıp kaldığı yüzde 21-22 aralığını anca yüzde 25-26’ya taşımaya yetti.
Kılıçdaroğlu bu acı gerçeği kabullenerek yöneldiği ittifaklar siyaseti 2019 yerel seçimlerinde başarı getirdi. İttifaklar siyaseti doğruydu, ama 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki uygulaması hüsranla sonuçlandı.
Kılıçdaroğlu o hatalara izin vermese, Millet İttifakının adayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı yense, Ecevit’inki gibi bir kopuşa imza atabilirdi. Hatta kaybettiği anlaşılan 28 Mayıs akşamı istifa etmesi, bırakalım istifayı, Olağanüstü Kurultay çağrısında bulunması dahi CHP’deki ataletten kopuş sayılırdı. Belki de Kurultay tarafından “ibra” edilecek, partisinin 100 yaşını bu kadar yıpratılmış halde, buruk kutlamayacaktı. CHP’nin 100 yıllık mirasında kendi partisine, yol arkadaşlarına güvenmek de vardı.

100 yıl: yeni bir kopuş lazım

“İyi de kime bırakalım?” gerekçesi çoğulcu demokrasiyle bağdaşmaz. Atatürk’ten sonra İnönü, tek parti koşullarıydı, o ayrı. Ama CHP İnönü’den sonra Ecevit’i, Ecevit’ten sonra Baykal’ı, Baykal’dan sonra Kılıçdaroğlu’nu buldu, başsız kalmadı. Hatta çalkantılı geçiş dönemlerinde Hikmet Çetin, Altan Öymen, Murat Karayalçın gibi özgül ağırlığı olan isimler yönetimde boşluk doğmasına izin vermedi.
Bugün 100 yaşına giren CHP daha ne kadar (Özgür Özel’in samimi itirafıyla “sıkıştığında Atatürk’e sarılarak”) geçmişinin mirasını yiyip üzerine bir şey eklemeden, geriye değil ileriye doğru yenilenmeden nereye kadar gidebilir?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet’teki yazısında “CHP değişecek, Türkiye değişecek” diyor. Kulağa hoş geliyor da değişim ileriye doğru da geriye doğru da olabilir. Değişimin yönü ne olacak?
Bu yalnızca CHP açısından değil, Türkiye’deki çoğulcu demokrasinin geleceği açısından da sorulmuş bir soru.
CHP’nin 21’inci yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken soldan, sosyal demokrasiden ne anladığına da 20’inci yüzyıl kavramlarını aşan şekilde açıklık kazandırması gerekiyor. Özgürlükçülüğün kurumsallaşması mı o çok konuşulan “değişimi” geriye değil ileriye doğru sağlayabilir örneğin?

CHP ve güven sorunu

CHP yönetimi 14-28 Mayıs seçimleri kaybetmekle kalmadı, kendi seçmeninin güvenini de ağır şekilde zedeledi. Özellikle sonradan ortaya çıkan pazarlıklar, danışmanlar konusu bu hasarı artırdı.
Kılıçdaroğlu başta olsun, olmasın CHP’nin başta kendi seçmeninin güvenini kazanması gerekiyor.
Bunun bir yolu geleneksel muhalefet yöntemlerini güçlendirip çeşitlendirmek. Ama bunun yetmediği de görülüyor, CHP seçmeninin artık sırf karşı çıkmış olmak için açılan muhalefet kampanyalarına itibar etmediği de. Muhalif seçmen artık sonuç vermeyen sekter söylemleri değil, “ya hep ya hiç” demeyen sonuç alıcı tutum ve eylemleri görmek istiyor.

Yoksa 100 yılda ne badireler atlatmış CHP bunu da atlatır.
Peki, CHP mevcut durum ve konumuyla Türkiye’nin yönetimine ağırlığını koyabilir mi? Evet, koyabilir. Örneğin TBMM çalışmalarında toptan reddiyeci olmayan bir tutumla halkın ve laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin çıkarları ve devamı yönünde muhalif katılımcılık çizgisine geçebilir. Yeni Anayasa çalışmaları bir fırsat olabilir. Ama bu da bir entelektüel kopuşu gerektirir.
CHP’nin 100 yaşında geleceğe sadece geçmişinin mirasını yiyerek değil, ona ileriye doğru bir şeyler ekleyerek yürümesinde sadece kendisinin değil halkın, demokrasinin ve ülkenin çıkarı var.

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

DEM Parti’nin üç “normalleşme” ölçüsü: ilki Kobani davası

AK Parti’nin başlattığı yeni Anayasa girişimine muhalefetten en açık desteği veren Halkların Eşitlik ve Demokrasi…

5 saat ago

Çiğdem Toker: TÜİK yargı kararına rağmen bilgi karartmayı sürdürüyor

Hayat pahalılığı ve enflasyon ülkenin bir numaralı sorunu. Enflasyon oranlarını açıklamakla görevli Türkiye İstatistik Kurumu…

9 saat ago

Diyalog sürecini her iki taraf da baltalamaya çalışiyor: Ne yapmalı?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardından da iktidarın gayrıresmi koalisyon ortağı MHP…

10 saat ago

CHP Lideri Özel MHP Lideri Bahçeli’yi mecliste ziyaret etti

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet…

1 gün ago

Namık Tan, Mehmet Uçum’a karşı: Gezi, Erdoğan’ın samimiyet sınavı

CHP lideri Özgür Özel’in 7 Mayıs’ta MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşeceğinin açıklanmasından birkaç saat…

1 gün ago

Boğaziçi Olayı, komplo teorileri ve milli paranoya

Hatırladığıma göre sene 1981. Boğaziçi Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümüne Amerika’da Michigan Üniversitesinden…

1 gün ago