Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim’de yeni yasama yılını açış konuşması, birkaç saat önce, Meclis binasının birkaç yüz metre ilerisindeki İçişleri Bakanlığına yönelik terör saldırısının gölgesinde kaldı. Erdoğan konuşma metninde yer alan “Bölücü terör meselesini, sınırlarımız içinde büyük ölçüde çözdük” cümlesine, metinde yer almayan “Bu sabahki eylem terörün son çırpınışlar” cümlesini eklemek zorunda kaldı.
Erdoğan konuşmasının başında 100 yıl önceki Bağımsızlık Savaşından, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan ederken yaptığı konuşmasından uzunca bir alıntıyla bahsetti. O açıdan olması gerekenin asgarisini yerine getirdi. Ama Cumhuriyetin 100’üncü yılını geride bırakmak üzereyken Türkiye Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmanın daha kavramsal, daha uzun erimli geleceğe yönelik olması beklenirdi. Onun yerine daha yakın geleceğe, güncele politikaya ilişkin mesajları yeğledi.
Erdoğan’ın konuşma metni üç ana mesaj temelinde kurgulanmıştı: yeni Anayasa, terörle mücadele ve Avrupa Birliğiyle ilişkiler.
Aslında Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilmesi ardından, Cumhuriyetin 100’üncü yaşını kutlamanın eşiğindeyken yaptığı TBMM’nin yeni yasama dönemi açış konuşmasının metnini bir başka açıdan analiz edersek karşımıza çıkan tablo, yaşanan gerçeklikle Erdoğan’ın öncelikleri arasındaki farkı gösteriyor.
19 sayfalık metinde, ayrıca değinmeler dışında aralıksız olarak konulara verilen ağırlığa bakınca yeniden Anayasa yazımının neden gerekli olduğuna ve “bütün partilere” katkı çağrısı yapılmasına 5, Avrupa Birliğiyle ilişkiler ve eleştirisine 3, terörle mücadeleye 2 ve (deprem hasarların giderilmesi dışında) ekonomik krizden çıkış çalışmalarınaysa -aralıksız olarak- 1 sayfa ayrıldığını görüyoruz.
Oysa ekonomik krizden çıkış, bugün Türkiye’nin en önemli sorunu. Erdoğan’ın da değinmek zorunda kaldığı hayat pahalılığı da halkın. Cumhurbaşkanının adlandırdığı gibi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının “Türkiye Yüzyılı” olması için de öncelikle ekonominin güçlenmesi, refah ve gelir dağılımı adaletinin sağlanması gerekiyor.
Halkın ve ülkenin öncelikleri arasında yeni bir Anayasa yok ama örneğin başında Cumhurbaşkanının olduğu yürütme erkinin hiç değilse mevcut Anayasa’ya ve yasalara uyması var.
Örneğin Anayasa’da AK Parti döneminde yer verilen 90’ıncı maddesi var; uyuşmazlık durumlarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının (AİHM) belirleyici olduğunu yazıyor. Bunun en azından Osman Kavala’nın durumunda geçerli olmadığını biliyoruz. Anayasa Mahkemesi kararlarının da uygulanmamasına da Selahattin Demirtaş örneği var önümüzde.
Avrupa Birliğinin Türkiye’ye yaptığı (Kıbrıs sorunundan üyelik müzakerelerinin ucu açık hale getirilmesine, terörle mücadeleye dek) yaptığı haksızlıkları, çifte standart uygulamalarını görmezden gelecek değilim. AİHM kararlarını ihlal nedeniyle Türkiye’nin kurucularından olduğu Avrupa Konseyinden çıkarılması tehditleriniyse boş görüyorum; bu en fazla Avrupa Konseyine zarar verir.
Bununla birlikte Türkiye Cumhurbaşkanının AB ile asıl çelişki alanlarını demokratikleşme ve insan hakları konularında görmesi, bunu da vize sorununa indirgemesi doğru değil.
Erdoğan’ın “dayatmalara tahammülümüz kalmadı”, “yanlışlarını düzeltmezlerse (…) siyasi, sosyal, ekonomik ve askerî olarak bizden herhangi bir beklentiye girme hakkını tümüyle kaybederler”, “üyelik sürecini sonlandıracaklarsa kendi bilecekleri iş” gibi restleri konuşmasını izleyen Avrupalı diplomatlar tarafından harıl harıl not alındı. Çıkışta hepsinin suratı bir karıştı.
Türkiye’nin stratejik öncelikleri arasında ekonomisini güçlendirip halkın refahını artırması, terörle mücadele dahil bölgesel güvenlik sorunları ve hem siyasi hem ekonomik gelişme bakımından AB ile daha güçlü bağlar kurması bulunuyor. Ama Erdoğan’ın en önemli sorun gördüğü yeni bir Anayasa yazımı bulunmuyor.
“Askeri vesayet altında olmayan, sivil Anayasa” söylemine gelince. Allah aşkına, bu MHP’nin desteğiyle kabul edilen 2017 Anayasasının sloganı değil miydi? Ya da Fethullah Gülen’in “gerekirse mezardaki ölülerinizi kaldırıp oy kullandırın” diye korku filmlerini aratmayacak bir ifadeyle desteklediği 2010 Anayasa değişikliğinin? Şimdi Erdoğan tamamen kendi girişimi ve kontrolü altında hazırlanan 2017 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi anayasasını mı askeri vesayet altında yazılmış sayıyor?
Akla 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında 1982’de kabul edilen Anayasa’da “değiştirilmesi teklif edilemez” hükmüyle yer alan ilk dört madde geliyor. Özellikle de giderek sesi daha şiddetle çıkan siyasi İslamcı kesinleri rahatsız eden, 2’inci maddedeki “laik” ifadesi.
Gerçi MHP lideri Devlet Bahçeli laiklik ifadesi dahil ilk dört maddenin korunmasından yana ve Erdoğan da daha geçenlerde aynı şeyi söyledi.
Yoksa Erdoğan’ın amacı bütün yetkileri Cumhurbaşkanlığında toplayıp, 2017’de Bahçeli’nin destek şartı olan, seçilmek için yüzde 50+1 oy oranından ve dolayısıyla iktidar için MHP’ye mecbur kalmaktan kurtulmak mı?
Geçen hafta sonu gazeteci Nevşin Mengü aleyhine bir mülakatı nedeniyle soruşturma açıldı; gözaltına alındı, adli…
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…