Ekonomi

Enerji ticaretinde kazanmak için al-ver dengesi iyi kurulmalı

“Bana sorarsanız, enerji diplomasisini en yaratıcı, dinamik ve “kazan-kazan” yöntemlerle, yatırım ve ticaret ortaklıkları temelinde, fiiliyata dönüştürmek için bugünden daha iyi bir zamanlama düşünülemez.” 

Türkiye, hem etrafı enerji zengini ülkelerle çevrili hem de bölgenin en büyük enerji yatırımcı, alıcı, tüketici, transit ülkelerinden birisi. Enerji işi milyarlarca dolar ile ifade edilen büyük paralar ile dönüyor, yaşamsal siyasi, güvenlik, ticaret, teknoloji, istihbarat ve finans yansımaları oluyor.

Türkiye özellikle fosil yakıtlarda dışarıya aşırı bağımlı. Yıllık enerji ithalat faturası, 2022 sonunda önceki seneye kıyasla yüzde 91,6 oranında artışla 97,1 milyar doları buldu. Bu yıl -enerji fiyatları geçen yıla göre önemli ölçüde gerilediği için- rakamın 71 milyar dolara gerileyeceği, 2024’te 77,3, 2025’te ise 76,3 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.

Tabii ki beklenmedik yeni krizler, gerginlikler patlak vermezse.

Gözardı edilemeyecek, karşılık almadan kolayca harcanamayacak önemli büyüklükler bunlar.

Ekonominin yüzde 10’u enerji ithalatına

Özellikle geçen yıl GSMH’nin 905,5 milyar doları bulduğunu, bu yıl da ilk kez 1 trilyon dolar çıtasını aşabileceğini düşünürsek ülke toplam ekonomik büyüklüğünün yaklaşık yüzde 10’unu enerji ithalatına harcıyor. Enerji ithalatının toplam ithalat içindeki payı da oldukça yüksek: yüzde 20. Enerji ithalatı içinde ise petrol ve doğal gazın payı sırasıyla yüzde 50 ve 40. Cari işlemler dengesini de ticaret açığını da etkiliyor.

Alıcı ile satıcı arasındaki böylesi ağır bağımlılık ilişkisi beraberinde sadece enerji alanında değil aynı zamanda siyasi, güvenlik ve ticari konularda da “al-gülüm ver-gülüm” tarzı pazarlıklara kapı açıyor. Enerjinin yanısıra büyük silah sistemleri alımı, BOEING ya da AIRBUS’a yolcu uçağı siparişi, maliyeti ön milyarlarca dolar ile ölçülen nükleer santral yapımı gibi işler de karşılığında başka değerler, tavizler elde edilmeden projeler gerçekleşmiyor.

2022’de hem ihracat hem de ithalat son 27 yıldaki en yüksek seviyeye erişti, dış ticaret açığı 110 milyar doları buldu. Rusya, Türkiye’nin ithalatında ilk sırada. Geçen yıl Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı bir önceki yıla kıyasla yüzde 61,8 artarak 9,3 milyar doları aştı. İthalatı ise 58,9 milyar dolara yaklaştı. Yani, ticaret açığı: 49,6 milyar dolar.

Çin ticaret açığında 45 milyar dolar ile açık ara ikinci sırada. 2018-2020 arasında tam 57,4 milyar dolar toplam açık vardı. 2020 GSMH’sının yaklaşık yüzde 3’u.

Finansman için yeni geri dönüşler şart

Böylesi büyük ticaret ya da yatırım açıklarının finansmanı için şimdiye kadar konuşulan ama sonuç vermeyen yaklaşımların ötesinde daha yaratıcı geri dönüşler sağlamamız şart.

Şayet önemli enerji ithalatçısı büyük ülkelerin akıllıca tasarlanmış örneklerine bakarsanız hemen hepsi enerji ve kaynak ithalatına harcadığı para karşılığında ihracatçı ülkeden mal, hizmet, ortak yatırım, teknoloji, müteahhitlik ve benzeri karşılıklar yaratmaya çalışıyor. Bunların başında da Çin geliyor. Son Pekin ziyaretimde iş yaptığım Çinli şirketler Körfez, Afrika ve Kuzey Afrika ile yapacakları petrol, doğal gaz ve maden alım anlaşmaları karşılığında inşaat ve altyapı alanında hizmet sağlayacaklarını söylüyorlardı.

Bu yüzden, Türkiye’nin de her yıl yapmakta olduğu bu muazzam alım harcamaları karşılığında kendisine enerji ve kaynak arzı sağlayan Rusya, İran, Irak, Libya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Cezayir, Katar gibi üretici ve satıcı ülkelerde doğrudan ya da dolaylı iş fırsatları yaratılması için özel çaba sarfetmesi gerekiyor.

Hem petrol, doğal gaz, yenilenebilir, maden, rafineri, kimyasal, boru hattı gibi yatırımların yapılmasında, ticaret ile ilgili değer zincirinin cazip noktalarında devlet ve özel sektör şirketlerine siyasi ve finansman desteği sağlanması elzem.

Üçüncü ülkelerde ortak girişimler geliştirilmesi de masaya yatırılmalıdır.

Devlet elindeki güçleri mobilize etmeli

Devlet, elindeki tüm kozları, manivela gücünü bu amaçla mobilize etmelidir ki Türkiye küreselleşmeyi hedef tahtasına koymuş, bu yolda ciddi mesafe katetmiş ulusal şirketleri aracılığıyla harcadığı kadarını da tekrar ülke ekonomisine geri çekebilsin, katma değerler yaratabilsin.

Tıpkı Batılı, Çinli, Hintli ve Ortadoğulu şirketlerin yapmakta oldukları gibi.

Geriye yaslanıp düşündüğüm zaman aklıma ilk olarak Türkiye’nin en fazla enerji ithalat faturası ödediği Rusya, Azerbaycan, Irak ve İran geliyor. Ya da en büyük siyasi ve askeri bedel ödemekte olduğu Libya, Somali, Sudan.

Sözgelimi, SOCAR hem Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, hem TANAP doğal gaz boru hattı üzerinden dünya piyasalarına açılıyor. Ayrıca, PETKİM ve Yıldız Rafinerisi ile hem iç piyasada hâkim oyuncu hem de ihracat kanalları kuruyor.

Enerji diplomasisini fiiliyata dönüştürmek için iyi bir zamanlama

Azerbaycan halihazırda Türkiye’deki en büyük doğrudan yabancı yatırımcı konumunda.

Türk devlet ve özel sektör firmalarının Azerbaycan’daki mevcudiyeti ise kıyas kabul etmeyecek düzeyde. Petrol, doğal gaz, petrokimya, boru hattı yatırım, ticaret ve taşınmasında, satılmasında, hatta Irak, Libya, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de ortak projelere girilmesinde muazzam fırsatlar yaratılabilir. SOCAR’ın bu yönde müzahir davranması tabii ki iki ülke Cumhurbaşkanlarının müdahalesi, yeşil ışık yakması olmadan mümkün değil.

Aynı şeyi SOMO, KMG, Libya Ulusal Petrol Şirketi, İran Ulusal Petrol Şirketi, Gazprom, Rosneft, TürkmenGas, Mübadale, ARAMCO ve diğerleri ile de geliştirmemiz gerekiyor.

Bana sorarsanız, enerji diplomasisini en yaratıcı, dinamik ve “kazan-kazan” yöntemlerle, yatırım ve ticaret ortaklıkları temelinde, fiiliyata dönüştürmek için bugünden daha iyi bir zamanlama düşünülemez.

Mehmet Öğütçü

Londra Enerji Kulübü YK Başkanı

Recent Posts

“Hun be xer hatîn” Türkiye ve Suriye’de Kürt işleri paralel gelişiyor

MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…

43 dakika ago

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

1 gün ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

2 gün ago