2023’ü nasıl anımsarsınız diye bir soru sorulsa herhalde iyi ki geride kaldı deriz. Ne yazık ki 2024 de bize pek iyi görünmüyor. Ancak bu tür ifadeleri geçmiş yıllar için de kullanmadık mı? Dünyanın savaş ve çatışmadan uzak olduğu yıllar azdır. Ama yine de büyük savaş dediğimiz durumlar İkinci Dünya Savaşından bu yana pek olmamıştır. Avrupa kıtası Yugoslavya ardıl savaşları haricinde sakin kalmıştır. Vietnam savaşından beri Asya’nın doğusu da sakin sayılır. Genelde savaş ve çatışmalar Orta Doğu ve İslam dünyasında yaşanmıştır. Fakat artık sanki başka bir döneme giriyor gibiyiz. COVID salgını nedeniyle sağlık unsurlarının öne çıktığı kısa sürede dünya en azından şiddet olayları bakımından gündemde değildi. Ancak 2022 nin başından beri durum hızla değişmeye başladı. Artık meseleleri silahla çözme yöntemi geçerli akçe haline geldi.
Rusya, NATO’nun Ukrayna’yı dahil ederek olası genişlemesinin kendi çıkarı aleyhine olduğunu ileri sürerek geçen yılın Şubat ayında Ukrayna’yı işgale kalkıştı. Kısa bir zamanda çözüm olacağını ümit eden Rusya Devlet Başkanı Putin fena halde çuvalladı ve savaş hala sürüyor. Bu yıl Ukrayna’nın Rusya’yı durdurmasının ötesinde püskürtmesi ihtimalleri konuşulurken şu anda daha uzun sürecek bu savaşta neticenin kimin daha dayanaklı olacağına bağlı olacağı anlaşılıyor. Rusya’nın hem asker sayısı, hem teçhizat üstünlüğüne karşın, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı’nın Ukrayna’ya olan desteğini sürdürüp sürdürmeyeceği gelecek yıl en çok konuşulan ve tartışılan konu olacak.
Ekim ayında ise Hamas’ın İsrail’e vahşi saldırısı oldu. Bunun üzerine İsrail daha da acımasız bir şekilde Hamas’ın hüküm sürdüğü Gazze’yi dümdüz etmekle meşgul. Şimdiden yirmi binden fazla kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Hamas’ın İsrail’in tepkisinin tahmin edememesi mümkün değil. Bu saldırının altında İsrail’in bir yandan anlaşmalara aykırı biçimde Yahudi yerleşim yerlerini çoğaltması, diğer yandan da İbrahim Anlaşmaları uyarınca İsrail’in birçok Arap ülkesi ile yakınlaşmasına karşı yapıldığı ileri sürülse de, yarattığı tahribat bölgesel boyutları geçmiş durumda. Filistin halkı acı çekiyor ve bir ateşkeş için bile İsrail ile kenetlenmiş ABD’nin etkisinin sınırlı olduğu ortaya çıkıyor.
Bu saldırıların kökenlerinde hemfikir olalım ya da olmayalım, hepsinin ortak noktası var. Ülkeler artık yıllardır, hatta on yıllardır ertelenen meselelerin müzakere ya da diplomatik yollarla çözülmesini beklemiyor. Şiddet, hedeflere ulaşmak için tek araç olarak görülüyor. Bunun bir başka örneği Kafkaslarda yaşandı. Otuz yıllık bir bekleyişin ardından Azerbaycan meseleleri kendi eliyle çözmeye karar verdi. Daha donanımlı ve eğitimli bir orduyla, uluslararası toplumun zaten Azeri toprağı olarak kabul ettiği ancak çözemediği Karabağ’ı geri almak için harekete geçti ve bunu sağladı.
Son olarak geçtiğimiz ay Venezuela, sadece Venezuelalıların katıldığı düzmece bir referanduma dayanarak komşu Guyana’yı topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirmekle tehdit etti. Bakalım burada Guyana’yı kim destekleyecek.
Bütün bunlar netice alabilmek için kaba kuvvetin tercih edildiğini, gündemin artık savaş olduğunu göstermektedir. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan ABD önderliğindeki uluslararası düzenin artık iyice sarsıldığını görüyoruz. Ukrayna savaşında Rusya, İsrail – Hamas mücadelesinde ABD Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini bloke ediyor. Dünya bir yandan ABD ve Çin’in başını çektiği iki kutuplu bir hale dönerken bir alt katmanda bulunan Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler de bölgesel güç olarak ortaya çıkıyorlar. Nükleer bir güç olmakla beraber Rusya’nın aynı nitelikte küresel bir güç olduğunu iddia etmek zor. Sovyetler Birliği kendisini teknolojik ve ekonomik açılardan geliştirememesinden dolayı çöktü. Rusya’nın enerji kaynaklarına ve nükleer silahlara sahip olması onu küresel bir oyuncu yapmak için yeterli değil.
Bununla birlikte boyundan büyük oynayan küçük ülkeler de var. Körfez ülkeleri enerji kaynaklarından elde ettikleri gelirlerle sadece bölgesel değil kimi zaman küresel çapta etkilerini gösterebiliyorlar.
Avrupa Birliği’ne gelince, yıllardır söylendiği gibi ekonomik ve ticari bir güç olmasının ötesine geçemedi. Kendi ordusunu kuramadı ve Finlandiya ve İsveç’in müracaatlarının da gösterdiği gibi NATO Avrupa’nın esas güvencesini oluşturuyor. Bununla birlikte Yapay Zekâ gibi bir alanda kurallar getirerek öncülük yapma gayreti içinde bulunuyor. Gelecek yıl Avrupa Parlamento seçimleri olacak ve sağ ile aşırı sağ partilerin daha kazançlı çıkacağı anlaşılıyor. AB gelecek yıl da göç kriziyle boğuşmaya devam edecek. Öte yandan, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Avrupa Birliği’ni genişlemeyi yeniden gözden geçirmeye zorladı. Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın da Balkan ülkeleri ile üyelik potasına girmesi AB’nin düzenini değiştirecek bir nitelik halini aldı. AB önümüzdeki dönemde karar alma ve üyelik şekillerini yeni baştan ele almak zorunda.
2024 yılında yukarıda sıraladığımız çatışmaların devam edeceği anlaşılıyor. Özellikle de Orta Doğu’daki gerilimin genişleyip genişlemeyeceği veya nasıl evrileceği belirsiz duruyor. Ticari gemilerin Umman denizinde sürekli saldırıya uğramaları bunun bir göstergesi. Bu meselelerin hiç birinin kısa vadede çözümü yok. Dolayısıyla bu sıkıntılı hadiselerle, savaş gündemiyle, bir süre daha yaşayacağız.
Sadece 2024 değil önümüzdeki yıllarda bizi doğal ve insan tarafından oluşturulan afetler bekliyor. Yapay Zekânın nerelere gideceği, bir mucize mi, yoksa varoluşsal bir tehlike mi onu yaşayarak anlayacağız. Ancak sonuçta bunları kimin nasıl kullandığına bağlı olacağını unutmamalıyız. Her yeni teknoloji gibi olumlu ve olumsuz yanları olacak, istismar edilmesini önlemek ise oluşturulacak düzenlemelere göre sağlanacak.
Belki en büyük tehlike, yalan bilgi ve bunun teknolojik imkânlarla çok hızlı yayılması ve inandırıcı olması. Nitekim yaşayarak tanık olduğumuz iklim değişikliği gibi bir meselenin nedenleri üzerinde tartışmalar sürüp gidiyor. Teknoloji hızla ilerledikçe dezenformasyon daha büyük bir sorun haline geliyor. Sahte haber yaymak aslında eski bir taktik olsa da, artık günümüzde milyonlarca insana ulaşabiliyor ve onların görüşlerini çok daha karmaşık yollarla etkileyebiliyor. Uzmanlara itibar edilmiyor. Tik Tok veya başka sosyal medya temelli haberler daha fazla kabul görüyor.
2024’ün en büyük endişesi ise yıl sonunda ABD’de yapılacak Başkanlık seçimlerinde eski Başkan Donald Trump’un kazanmasıdır. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde yukarıda izah ettiğimiz uluslararası ve sınır aşan tüm sorunlara olumsuz yeni boyut gelecektir. Trump ilk döneminde hazırlıksızdı ama şimdi Cumhuriyetçi Parti onu desteklemeye hazır. Bu nedenle de fikir ve politikalarına ilk döneminde olduğu gibi bir ayar vermek yerine bunları uygulamaya hazır bir sistem geliştirilmiş görünüyor.
Kısaca dünya geçen yıl yaşananların devamını görecek. Bizi bekleyebilecek hususlar Batının ve özellikle ABD’nin NATO veya Tayvan bağlamındaki anlaşma ve sözlerine bağlı kalıp kalamayacağıdır. Rusya’nın Ukrayna’da başarılı olması halinde Baltıklar veya diğer komşulara tehdit ve saldırıda bulunması NATO’nun nasıl davranacağını sınayacaktır. Keza Çin’in Tayvan’a yönelik olası bir saldırısı da, ABD’nin bu konuda şimdiye kadar yapmış olduğu taahhütlere ne kadar bağlı kaldığını gösterecektir. 13 Ocak’ta Tayvan’daki başkanlık seçimlerini yakından izlemek gerekecek.
Öte yandan, Birleşik Krallık ve Hindistan’da da seçimler olacak. Birleşik Krallık’da hükümet değişikliği beklenirken, Hindistan’daki iktidarın ise devam edeceği anlaşılıyor. Rusya da 2024’de bir seçim sürecinden geçecek ama neticesi şimdiden belli diyebiliriz.
Ülkemize gelecek olursak, 2023 bizi depremle karşıladı ve büyük yıkıntıya yol açtı. Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerini yaşadık ve ekonomik sıkıntılar yüksek enflasyon ile devam etti. Terörle mücadele hiç bitmedi. Son günlerdeki acı kayıplar bunu ortaya koydu. Dış politikada ikili ilişkileri düzeltme gayretleri sürdü. Bu bakımdan en büyük olumlu gelişme Yunanistan ile gerçekleşti. İsrail ile yavaş yavaş gelişmekte olan ilişkiler ise Hamas’ın saldırısı ve verilen karşılık ile tekrar bozuldu. Orta Doğu’da aramızın çok sıcak olmadığı Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerde ise önemli yakınlaşmalar oldu.
Avrupa Birliği ile ilişkilerde herhangi bir gelişme olmadı. Dış Politikadan sorumlu Yüksek Temsilci Borrell’den yıl ortasında Türkiye ile olan ilişkilerin nasıl evrilebileceği konusunda bir çalışma yapılması istendi. Borrell raporunu Kasım sonunda sundu ama üye ülkeler başka konuları daha önemli bularak bunun 2024 içinde ele alınmasını tercih etti. Türkiye’ni AB üyeliğine adaylığı artık gündemde değil. Belki tek ilginç gelişme Gürcistan’ın da aday olması ile Türkiye karşıtlarının elindeki coğrafya iddiasının geçersiz kalmasıdır. Ama Türkiye’nin de AB ile ilişkileri düzeltme için bazı beylik ifadelerin dışında somut bir adım attığını söyleyemeyiz.
2024’de sırasıyla Belçika ve Macaristan dönem Başkanlığı yapacaklardır. Adaylığımız konusunda Macaristan’a güven duymak çok yanlış olacaktır. Zira Budapeşte’nin AB içinde çıkıntılık yapmaktan başka bir ağırlığı yoktur. Dolayısıyla heyecana gerek yok. Temel haklar, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü alanlarında ilerleme olmaması bir yana, AİHM kararlarının uygulanmaması AB ile olan ilişkilerimizin gelişmesine sekte vuruyor. Kıbrıs meselesi ise gündemin eksik olmayan maddesi olarak duruyor.
ABD ile ilişkilerimizde de fazla bir değişiklik olmadı ve 2024’de ilk mesele İsveç’in NATO üyeliğine olan itirazımızın kalkıp kalkmaması ve bunun karşılığında ABD’nin bize F-16 uçak satışına izin verip vermeyeceği olacaktır. Yine de bir hususu hatırlamakta fayda var. Daha üstün olan F-35’ler yerine F-16’ları zor bela bir şekilde dahi alacak olmamız bir teselli mükâfatı sayılmalıdır.
Rusya’dan alınıp işler hale getirilmeyen S-400 füze savunma sisteminin bedeli budur. Rusya ile olan yakınlığımız ise yıllardır olduğu gibi iki ülke Cumhurbaşkanlarının kişisel ilişkileri sayesinde bu noktada sürmektedir. Yoksa Kırım’ın işgali gibi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını Birleşmiş Milletlerde kınayan Türkiye sadece bu konularda değil, ne Kıbrıs, ne Kafkaslar, ne Balkanlar, ne Suriye, ne de Libya gibi yerlerde Rusya ile benzer politikalar güdüyor. Hatta neredeyse her konuda farklı tutum içinde bulunuyorlar.
2024’de Türk dış politikasının birkaç yıl öncesi kadar olmasa bile yine kişisel ve ideolojik bir doğrultuda gitmesini bekleyebiliriz. Birçok ülke ile geçmişte bozulan ilişkilerin düzeltilmesini çalışılacaktır ama bunun sürekli olup olmayacağı konusunda muhataplarımızın bize ne kadar güven duyacağı bilinmez. Uluslararası alanda duygu yerine çıkarlara öncelik vermek gerekir. Türkiye zaman zaman bunun tersine hareket etti. Bizim etkin olduğunu iddia ettiğimiz dış politikanın gerçek etkisi uluslararası alanda itibara sahip olmanız yanı sıra, verdiğiniz sözlere sahip çıkmamız ve hukuka uygun adil bir şekilde davranmamıza bağlıdır.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…