AK Parti İBB adayı Murat Kurum’un “yeniden” kentsel dönüşüm diyen seçim kampanyası 2019 öncesinin rant odaklı ekonomik modelini geri çağırıyor. Bu inşaat nostaljisi Istanbullularin kalplerini ısıtır mı? 2019 öncesine damga vuran inşaat furyasının geri gelmesinden memnun olan çok olur mu? Yoksa İstanbulluların çoğunluğu, öylesi bir daha olmasın mı der? Bunu tahmin etmek belki çok kolay değil. Ama tahmin etmesi biraz daha kolay olan bir soru var: Kurum seçilirse, kim kazanacak, kim kaybedecek?
Kurum, TOKİ ve rant odaklı inşaat furyası
Şuna şüphe yok ki, 2019 öncesi döneme damga vuran rant odaklı inşaat furyasının çok kazandırdığı gruplar oldu.
Bu grupların memnuniyeti AK Parti’nin gücünü konsolide eden başlıca faktörlerden oldu. Hatta diyebiliriz ki, partinin seçim kazanma makinasının motor gücünü, kent rantlarının alt ve üst ekonomik tabakalardan destek grupları arasında pay edilmesi, maliyetlerin ise bunların dışında kalan seçmen gruplarına yüklenmesi oluşturdu. Bu da kentsel dönüşümün faydalarını özelleştirmek, maliyetlerini ise kamusallaştırmak ile mümkün oldu. Böylece AK Parti toplumun kazananlarını ve kaybedenlerini belirleme imkanına sahip oldu. O ölçüde de büyüdü, güçlendi.
Örneğin imar afları ve ucuz TOKİ konutları, yahut düşük segment konutlara yönelik kredi kampanyaları, dar gelirli vatandaşların kullanımına sunuldu. Sadece 2018’deki imar affına, yaklaşık iki milyonu İstanbul’dan olmak üzere dokuz milyona yakın başvuru oldu.
Bu af uygulamasıyla, kamu arazisi üzerine kaçak inşa edilmiş konutların sahiplerine piyasanın çok altında bedeller karşılığı bu araziler üzerinde haklar verildi. Söz konusu imar afları tipik olarak dar gelirli bir seçmen grubuna yönelik bir rant aktarımı içerdiğinden, muhalefet kesimlerinden de bu politikalara pek bir itiraz olmadı. Ne var ki, bu uygulamayla aynı gelir gruplarından olup vaktiyle kaçak konut edinme yoluna gitmemiş milyonlarca vatandaşa yapılan haksızlık da göz ardı edilmiş oldu.
Maliyet alt ve orta sınıfa yüklendi
Elbette kent rantlarının asıl kaymağı ucuz arsalar, krediler ve teşviklerle ve çoğu zaman TOKİ ve Emlak Konut GYO ortaklığıyla, ayrıcalıklı inşaat gruplarına sunuldu. Bunların çok yüksek karla ürettiği lüks konutlar da üst gelir grubundan tüketcilerin ihtiyacını karşıladı. O zaman Ekonomi Bakanı olan Ali Babacan bu aşırı karlılığın “ölçüsüz rantlar” sonucu elde edildiğini tespit ediyordu. Bu derece karlılık inşaat sektörünü cezbediyor, pek çok sermayedar farklı sektörlerdeki işlerini sonlandırıp inşaata yöneliyordu.
Öte yandan pek çok zaman dikkatten kaçsa da, bu kentleşme ve kentsel dönüşüm uygulamalarının oluşturduğu pek çok maliyet ortalama vatandaşa, çoğu zaman da, bunların meyvesinden en az istifade eden, nitekim AK Parti’nin ana seçmen kitlesinin dışında kalan maaşlı orta gelir grubunun sırtına orantısızca yüklendi.
Bu maliyetlerin önemli bir kısmını, bu süreçte gerçekleşen inşaatların yan maliyetleri oluşturdu. Örneğin kamuya ait bir park alanının özelleştirilerek bir inşaat firmasına ucuza satılmasıyla gerçekleştirilen çok katlı, lüks bir rezidans yahut AVM inşaatını ele alalım.
Haklar transfer edildi
Ülkemizde çoğu zaman ana yolların yanıbaşına yapılan bu inşaatlar hemen her seferinde beraberinde yeni mecburi bağlantı yolları, trafik ve peysaj düzenlemeleri getirmiş, bu kalemler asıl inşaata dahil edilmeyerek kamulaştırılmış, yani vatandaşın vergileriyle karşılanmıştır. Ayrıca söz konusu inşaatların merkezi konumları inşaat sahiplerine ve onların müşterilerine yararken, yarattıkları ekstra trafik, hava ve gürültü kirliliği gibi ek maliyetler de yine burada yaşayan veya buradan geçen vatandaşlara dağıtılmıştır. Bu lüks inşaatlardan hemen hiç faydalanmayacak vatandaşlar, fikirleri dahi alınmadan hem özelleştirilme sonucu bu inşaatlara sunulan kamu arazilerindeki haklarından olmuşlar, hem de ek bedeller ödemişlerdir.
Hatta, özel ruhsatlarla yapımına izin verilen bu yüksek katlı lüks yapıların inşa edildiği pek çok bölgede diğer orta halli konut sahiplerine binalarını yeniletme durumunda bunların yarısı kadar dahi kat hakkı verilmemiş, talep ettiklerinde ise bölgenin kaldırabileceği yoğunluğun sınırlı olduğu ve söz konusu rezidans/AVM’lerin istisnai boyutlarından ötürü bölgesel sınırlara ulaşıldığı, bu yüzden komşu binalarda kat yükseltme konusunda kısıtlı davranılmak zorunda kalındığı açıkça ifade edilmiş, yani kat izni verilmeyen milyonlarca konut sahibinin kent hakları, verilenlere transfer edilmiştir .
Kurum kazanırsa
Şimdi Kurum’un nostaljik seçim kampanyası İstanbullulara, “o günlere geri dönmek ister misiniz,” diye soruyor. Son yıllarda rant erişimlerinin sınırlanmasından mutsuz olan, aşırı kar etmeyecekse hiç inşaat yapmamayı tercih ederek çalışmalarını durduran bir grup inşaat şirketi zaten bu dönüşü bekliyordu. 2019 öncesi dönemin bu en büyük kazananlarının Kurum’a kuvvetle destek vereceğini tahmin edebiliriz.
Onların dışındakiler içinse kar-zarar hesabı biraz daha karışık. Yeni bir af bekleyen imarsız konut sahibi seçmen grupları Kurum’a destek verebilir. Diğer yandan böyle bir mülkü olmayan, hatta bu tür mülklerin sahiplerine senelerce kira ödemiş pek çok yoksul seçmen imar aflarının yarattığı yatay adaletsizliğe tepki verebilir.
Nihayet 2021 sonrası yüksek enflasyon döneminin belki de en büyük kaybedeni olan ve bu ağır kayıp neticesinde, sınıfsal duyarlılıkları bir nebze güçlenme gösteren kentli orta sınıfın bu “nostalji” kampanyasına rağbet etmek için herhalde çok az sebebi olabilir. Artık fazlaca bir alışveriş de yapamadıkları AVM’leri gezmek dışında 2019 öncesinin inşaat furyasından kendilerine pek de bir pay düşmemiş olmasını, inşası için bizzat bedel ödedikleri bunca yapıya rağmen kendi konut ihtiyaçlarının artarak devam ediyor olmasını dert ettikleri ölçüde, kendilerinden oy isteyenlere “peki bu kez bizim için ne var?” diye sorabilirler. Elbette, yerel seçim gündemi güvenlik gündeminde kaybolmaz, adayların vaatlerini değerlendirme imkanı olursa…