Batı’da NATO’dan Avrupa Birliği’ne, Biden’dan Scholz’a herkes savaş üçüncü yılına girerken Ukrayna’nın kahramanca direnişini övüyor, yerine getirilmemiş silah ve para vaatlerine yenilerini ekliyor.
Ama işler cephede hiç iyiye gitmiyor. Bu yaz Ruslar öldürücü askeri darbeyi vurarak kendileri için ilave stratejik toprakları ele geçirip kazanımlarını konsolide edebilir beklentisi yaygın. Bir an evvel iki tarafı da tatmin edecek geçici de olsa ateşkes ilanı, mevcut statükonun muhafazası çerçevesinde barış süreci üzerine bazı öneriler dolaşıyor.
Savaş bıkkınlığının doruğa tırmandığı bir dönemde biz de taraflarda kazanma hissi yaratacak, kamuoylarının karşı çıkmakta zorlanacağın böyle bir sürece katkı sağlamak için bazı fikirler geliştirdik.
1991’deki bağımsızlığından bu yana geçen dönemde bundan on yıl önce Kırım ilhak edilmiş, iki yıl önce Donbas bölgesi büyük ölçüde elinden alınmış, ülkenin doğusu, altyapisi yıkıntı içinde, yüzbinlerce insanını kaybetmiş, bir o kadarı da yaralı, 10 milyondan fazla insanı yurtlarından, evlerinden edilmiş bir ülke ve hala tüm güçlüklere rağmen toprak bütünlüğünü, egemenliğini tesis etmek, onurunu korumak için cansiperane savaşan bir halk.
40 milyondan fazla insanın yaşadığı ve çalkantılı bir tarihe sahip Ukrayna’nın arkasında ise Rusya’yı geriletmek için sürekli gaz veren, ama savaşa doğrudan müdahale etmeyen, silah ve para göndermekle yetinen, aslında Rusya ile Ukrayna üzerinden stratejik kuresel menfaatleri için hesaplaşan bir Batı var.
Çin ise sessiz sedasız stratejik ortağı Rusya’yı destekliyor ama Batı ile çok daha derin menfaatleri ve de çatışmaları olduğu için işin içine fazla girmiyor.
Meseleye, sadece Rusça konuşulan doğu ile çoğunlukla Ukraynaca konuşulan batı bölgeleri arasındaki gerilimler üzerinden bakılırsa mevcut durumu anlamak kolay olmaz. Bu, aşırı bir basitleştirme farklı ve daha incelikli ayrım çizgilerini maskeliyor.
“Soğuk Barış” döneminin büyük güçlerinin hesaplaşmasında sınır ülkesi olan Ukrayna’nın sırtından yürütülen, Rusya’yı çevreleme ve nihai analizde yeni küresel denklemde Moskova’nın “arka bahçe”sini etkisiz hale getirme amacını güden talihsiz bir savaş aslında yasadigimiz. Bu denklemde Rusya, Ukrayna ve AB kaybediyor, ABD kazançlı çıkıyor gibi.
Hiçbir şey planlandığı, hesap edildiği gibi gitmiyor ne Ukrayna, ne Rusya ne de AB için.
Savaşta ne yazık ki rüzgar her geçen gün Ukrayna aleyhine esiyor, hangi taraftan bakarsanız bakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığınınuzun bir tarihi gecmisi var (“Harvest” filmini izlemenizi tavsiye ederim) ama en son 2014’de (Stalin tarafından Ukrayna’ya hediye edilen, Karadeniz’deki Rus donanmasının konuşlandığı) Kırım’ın ilhakıyla başladı. Ardından ülkenin doğusundaki yorucu Donbas savaş fitillendi. Öncesinde de Gürcistan’ın Güney Osetya ve Abhazya bölgelerinin Rusya tarafından işgali vardı.
Aradan geçen sürede tüm olağanüstü çabalara rağmen, Ukrayna’nın savunmadaki başarıları ve Karadeniz’deki Rus donanmasını geriletmesi gidişatı kendi lehine değiştirmeye yetmedi.
Tam tersine, Rusya hem kendi iç silah sanayisini tam kapasite çalıştırmaya başladı hem de İran, Kuzey Kore, Çin’den silah ve mühimmat alıyor kesintisiz.
Rusya, yaz mevsimi ile birlikte oldukça büyük bir saldırıya girişeceğini de saklamıyor.
Oysa silah sevkiyatı ve ekonomik yardım istenildiği gibi akmıyor Batı’dan Ukrayna’ya. Silahlı kuvvetlerde sürekli komutanlar değişiyor. Rüşvet yolsuzluk azalmadı, aksine gelen Batı yardımlarının nereye gittiği pek anlaşılmıyor.
Batılı yaptırımlar tabii ki başlangıçta Moskova’nın canını acıttı ama dünyanın en büyük doğal kaynaklarına sahip ve de ithal ikamesinde sorun yaşamayan Rusya ticaret ortaklarını ve yollarını çeşitlendirerek, fiyatlarında yüklü iskontolar yaparak Batı’dan çok Asya-Pasifik ülkelerine yöneldi. AB ülkeleri ise aynı çevikliği gösteremedi. Rusya dışından kaynak bulurken fahiş fiyatlar ödemek zorunda kaldilar. Ekonomileri enflasyonist baskı altinda ısınıyor.
Büyük umutlarla başlatılan 2023 yazındaki topyekün karşı saldırısında Ukrayna yaklaşık bin kilometre boyunca uzanan cephe hattını kendi lehine değiştiremedi, çatışmalar tıkandi. Hatta geri çekilmeler yaşandı.
İlerleme sağlanamaması, Başkan Zelensky ile silahlı kuvvetlerinin başındaki Valerii Zaluzhnyi arasında yıpratıcı bir ayrılığa neden oldu. Artık görevden alınan General Zaluzhnyi, eski patronunun potansiyel bir siyasi rakibi olarak görülüyor.
Ukrayna’nın yaklaşık yüzde 18’i şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş durumda.
Savaş devam ederse Batı’dan destek artmayacak, tam aksine azalacak gibi. Belki sınırdaş AB ülkeleri (Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Baltık devletleri) desteğe devam edebilir ama İngiltere, Almanya ve Fransa işin içinde güçlü şekilde yer almazsa devede kulak kalır bu destek. Hele bir de Trump seçilirse Kasım 2024’deki başkanlık seçimlerinde Ukrayna kendisini daha zor durumda bulacak, destek azalacak.
Devam etmekte olan savaş sırasında yaralanan ya da ölen sivil ve askeri personel sayısını tahmin etmek zor. “Devlet sırrı” gibi saklanıyor. 70 bin Ukraynalı askerin öldürüldüğü ve 120 bin askerin yaralandığı tahmin ediliyor farklı raporlarda. Rus kayıplarının ise daha yüksek olduğu belirtiliyor. Kimi raporlara göre, Ağustos 2023’e kadar 120 bin Rus askeri olmuş, 180 bin asker de yaralanmış.
Ukrayna’da askere alınma yaşının 27’den 25’e düşürülmesini öngören bir yasa tasarısı hazırlandı. Hiç ara vermeden savaşan insanlar çok yorulmuş durumdalar. Cephe hattındaki askerlerin ortalama yaşı şu anda 43 civarında. Bu nedenle Kiev, demografik geleceğinin bağlı olduğu gençleri feda etmeden cepheye nasıl taze asker sürebileceği ikilemiyle karşı karşıya.
Savaşın kurbanları sadece cephenin iki tarafında ölen ve yaralananlar değil. 10 milyondan fazla Ukraynalı evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bunların 6,4 milyon kadarı yurt dışında mülteci durumunda, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre.
Avrupa’da Ukraynalı mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerin başında Almanya (1.1 milyon), Polonya (957 bin) ve Çek Cumhuriyeti (376 bin) geliyor. Ayrıca 3,7 milyon Ukraynalı da kendi ülkelerinin içinde yer değiştirmiş durumda.
Rusya’da da savaş gitmemek için çok sayıda askerlik çağındaki insan da yurtdışına kaçtı. Varlıklı olanlar da hem Putin rejiminden hem savaş tehlikesinden kaçıyorlar, istenmedikleri Batı ülkeleri dışındaki yerlere. Son ziyaretimde Tayland’ın da önemli bir Rus akımına uğradığına şahit oldum.
Eski bir komedi aktörü olan Zelenski popüleritesinin zirvesindeydi savaşın başında hem kendi ülkesinde hem de uluslararası sahnede. Ama ülke içinde sorunlar ve savaşın uzaması onu da yıpratıyor. Genelkurmay başkanını azletti, rüşvet ve yolsuzluk vakaları savaş öncesinden beter bir düzeye tırmanıyor. Halk savaştan bıktı, askere gitmek istemeyenlerin sayısı artıyor. Altyapının çoğu yok oldu, süratle yenilenemiyor, tamir edilemiyor. Haberleşme, ulaşım ve enerji hatları felç durumda.
Kiev’e vaat edilen 60 milyar dolar Cumhuriyetçi temsilcilerin vetosu nedeniyle hala ABD Kongre’sinde bloke edilmiş durumda. Askeri yardım da beklenin altında ve ileri silahları içermiyor. Vaat edilenler ile sağlanan yardımlar arasında oldukça önemli bir fark var.
AB’nin Haziran 2023’ten bu yana uzun süredir tartışılan ve ancak yakın zamanda onaylanan 50 milyar’lik taahhüdü de gerçekleşir mi bilinmiyor.
Ukrayna’nın Rusya’ya karşı tam askeri zaferini bekleyenler başka bir gezegende yaşıyor olmalılar. Rusya’nın uzun menzilli füze bombardımanı ile mağlup edilebileceği, hatta Kırım’dan sürülebileceği rüyasını görenler var. Evet, Ukraynalılar, Rus Karadeniz Filosuna karşı bazı kayda değer başarılar elde etti, ancak Kırım’ı geri almak için gemi ve insan kapasitesinin çok ötesinde olağanüstü zor bir operasyon olan büyük bir amfibi çıkarma gerçekleştirebilmeleri gerekecek. Rusya’nın büyüklüğü ve kaynakları göz önüne alındığında, Rus altyapısına yönelik Ukrayna saldırıları mevcut aşamada çok küçük kalıyor.
Birkaç ay önce Londra’da Ukraine CEO Club ile ortaklaşa savaş sonrası Ukrayna enerji ve altyapının yeniden imarı üzerine bir toplantı düzenlemiştik, onur konuşmacısı da savaşın başından beri Kiev’e en güçlü desteği veren liderlerden Boris Johnson idi. Şahin bir yaklaşımla son Rus askeri Kırım ve Donbas’tan çıkana kadar savaşın devam etmesi çağrısında bulunuyordu. Bunun nasıl gerçekleşeceği sorumu yanıtsız bıraktı. Yumuşak koltuklarımızdan “Rusya’yı yenilgiye uğratana kadar savaşın” demek kolay geliyor.
Ukraynalıların bu yıl savunmada kalarak Ruslara kayıplar verdirebileceği ve eğer daha fazla Batı silahı ve parası sağlanırsa 2025’te başarılı bir yeni karşı saldırıya geçebilecekleri umudunu dile getirenler bar. Ancak bu, Rusların oyunu ne şekilde oynayacağına bağlı. Elbette ki onların elleri armut toplamayacak.
Rusya, Ukraynalıları, sürekli bombardıman yoluyla yıpratmak için topçu ve mühimmat üstünlüğüne güvendikleri Avdiivka gibi küçük topraklar için uzun süreli savaşlara çektiler. Kısmen İran’ın yardımıyla Rusya artık çok sayıda insansız hava aracı konuşlandırabiliyor.
Ukraynalıların kazanması için askeri tarih, onların insan gücünde 3’e 2 avantaja ve çok daha fazla ateş gücüne ihtiyaç duyacaklarını gösteriyor.
Ukrayna, savaşın ilk yılında bu avantajlardan yararlandı, ancak şu anda Rusya’nın eli daha güçlü ve Ukrayna’nın kaybettiklerini geri alması çok zor.
Biden Yönetimi, daha fazla ABD askeri yardımı olmazsa Ukrayna direnişinin bu yıl muhtemelen çökeceği uyarısında tamamen haklı. Ancak ABD’li yetkililerin, bu yardım devam etse bile gelecek yıl veya ondan sonraki yıl Ukrayna’nın tam zafer elde etme şansının gerçekçi olmadığını da kabul etmeleri gerekiyor.
Başarılı bir barış süreci olacaksa şüphesiz Ukrayna ve Batı’nın bazı acı tavizlerini kabul etmesi zorunlu. Barış anlaşması, Putin’in savaşı başlattığı planı, tüm Ukrayna’yı Rusya’ya bağlı bir devlete dönüştürme tutkusunu terketmesini ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanımasını gerektirecek.
Kaybedilen Ukrayna toprakları kaybedildi. Eğer ittifak Rusya’ya karşı Ukrayna adına savaşmak üzere kendi birliklerini göndermeye hazır değilse NATO üyeliğinin ve de 5inci maddeye benzer bir garantinin aslında çok anlamı yok. Eğer savaş devam ederse ve Ukrayna bütünüyle yenilirse, sonuç çok daha acı verici olacak, bunu kafalara nakşetmek gerekiyor.
Elbette ki bu konudaki nihai kararı Ukrayna yönetimi ve halkı verecek ama bu hususta Kiev’i daha da ileriye gitmeye teşvik eden başta ABD olmak üzere Batı’nın da bu ülkenin kaderini belirleyecek kararda etkisi yadsınamaz.
Rusya’nın işgaline bitkin Ukraynalıların pes etmeyi reddetmesi ve ülkelerinden toprak kopartılmasını hiçbir koşul altında kabul etmemesi doğal. Başka türlü düşünmeleri zaten mümkün değil.
Son Münih Güvenlik Konferansı’nda Zelensky, delegelere Ukrayna’ya savaşın ne zaman biteceğini sormamalarını, bunun yerine “Putin’in neden hâlâ savaşı sürdürebildiğini sormalarını” söylüyordu.
Tahliye tekliflerini reddedip savaşın başından itibaren Kiev’de kalan, cephede askere moral veren Zelensky ikonik bir alıntıyla “Cephaneye ihtiyacım var, kaçmak için arabaya değil” diyordu hedef olduğu ilk saldırılar sırasında. İhtiyaçları değişmedi bugüne kadar ama onun yakarışlarının heyecan verici etkileri kayboluyor gibi.
Evet, rahmetli Kissinger dahil bu seçeneği çok dile getiren oldu. Rusya’nın ilhak ya da işgal ettiği topraklardan çekilmeyeceği aşikar, gerekirse nükleer seçeneği de masada tutarak. “Kesinlikle hayır” diyor tanıdığım birçok Ukraynalı dostum toprak kaybının resmileşmesine. Hatta öfkeleniyorlar bunun bir seçenek olarak dile getirilmesine. “Bu bölgeler için pek çok insan öldü. Onlardan vazgeçmeyiz” diyorlar. Rusya’ya taviz verilmesinin sonunun gelmeyeceğini, ardından Kiev’e Rus yanlısı bir iktidar getirmek isteyeceklerini, bu yüzden tavizin kendileri için onur kırıcı bir yenilgi ve varoluşsal bir sorun olduğunu belirtiyorlar.
Tabii ki herkes aynı görüşte değil. Savaş üçüncü yılına girerken, Ukrayna toplumunda yeni fay hatları ortaya çıkmaya başlıyor. Savaş bittiğinde onarılması zor olabilecek olanlar: savaşanlar ve savaşmayanlar, ayrılanlar ve kalanlar, Rus işgali altında yaşayanlar ve yaşamayanlar arasında.
Ukrayna’ya verilen uluslararası destekte görülen çatlaklarla ve iki yıldır süren kesintiye uğramış yaşamların kümülatif yüküyle zor bir dönüm noktasına ulaşıldı. Rusya’ya duyulan nefretin yanı sıra aynı zamanda iktidar koridorlarında, sıradan insanların evlerinde görülen yorgunluk, bitkinlik var.
Biden Yönetiminin stratejisi, Rus güçlerini uzun bir yıpratma savaşına sürükleme umuduyla, ABD başkanlık seçimleri sonrasına kadar Ukrayna’nın savunmasını sürdürmek üzerine kurulu.
Bu strateji Washington açısından mantıklı görünüyor ancak çok önemli bir çıkarımı ve potansiyel olarak yıkıcı bir kusuru içeriyor. Ukrayna’nın savunmada kalması -bunu başarılı bir şekilde yapsa bile- şu anda Rusya tarafından işgal edilen toprakların kaybedildiği anlamına geliyor.
Uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında 1974’ten bu yana bölünmüş olan Kıbrıs’tan bildiğimiz gibi, bu tür müzakereler çözüm olmadan veya yeni bir çatışma olmadan onlarca yıl devam edebilir. Ukrayna’nın bağımsızlığını, bir Batı demokrasisi olarak gelişme özgürlüğünü ve yasal topraklarının yüzde 82’sini (tüm tarihi toprakları dahil) koruduğu bir durum, Sovyet boyunduruğu altında yaşamış önceki nesil Ukraynalılar tarafından gerçek bir zafer olarak kabul edilirdi.
Pek çok Ukraynalı, başarı şansı çok az olan yıllarca sürecek kanlı bir savaş yerine bazı bölgelerin kaybını barışın bedeli olarak kabul etmeye hazır olabilir. Bunu “kazan-kazan” bir formüle çevirerek ikna mümkün olabilir.
Bu tesbitten hareketle, BM Genel Sekreteri António Guterres, Ukrayna’daki “kazanılamaz” ve “savunulamaz” savaşa son verilmesi için müzakere zamanının geldiğini söylüyor. Derhal ateşkes sağlanması ve Ukrayna sehirlerindeki yeni katliamların durdurulması için ciddi görüşmelerin başlatılmasına yönelik “masada yeterince şey” bulunduğunu savunuyor. Ve soruyor: “Daha kaç bomba düşmeli? Daha kaç kentin yok edilmesi gerekiyor? Herkes bu savaşın kazananının olmadığını, yalnızca kaybedenlerinin olduğunu anlamadan önce daha kaç Ukraynalı ve Rus öldürülecek?”
Dahası, savaşın genişleyerek Avrupa’da topyekün bir savaşa, hatta feci sonuçlara yol açacak bir dünya savaşına dönüşme riskini de kimse yabana atmasın. Böyle bir tırmanma riski var.
Bu hususta son derece enerjik çabalar sarfetmekte olan Rainer Geiger ile birlikte kafa kafaya verdiğimizde barış için hesaba katılması gereken bazı öneriler ortaya çıktı. “The Power of Geography” kitabının yazarı Tim Marshall ile de konuştum neler yapılabileceğini.
İşte gözönünde bulundurulabilecek bazı ön fikirler:
Başka öneriler eklemek elbette mümkün. Ama bir yerden başlamak gerekiyor. Bunların detaylandırılması ve güvene dayalı uygun bir zeminin yaratılması tabii ki zaman alacaktır. Lakin, Rusya’nın yazın başlatacağı yeni taaruz öncesinde en azından ilkeler çerçevesinde bir barış sürecinin tetiği mutlaka çekilmeli.
Şayet süratli hareket edilirse belki Putin’in Türkiye ziyareti bu anlamda bir fırsat oluşturabilir. Moskova üzerinde ağırlığı olan Çin’in de devreye girmesi gerekebilir.
İhtilaflı konularda çözüm kolay olmayacağından onlara takılıp savaşı sürdürmek yerine kimsenin kazanamayacağı bu kanlı çatışmayı durdurup çözümleri zamana yaymak en rasyonel yol gibi gözüküyor. Olmazsa olmazlardan birisi, yüzbinlerce insan kaybına ve altyapıların çökmesine neden olmuş bu savaşın sonucunu hem Putin’in hem de Zelensky’nin kendi halklarına mevcut koşullar altında sağlanabilecek bir “başarı” olarak gösterebilmesi. Bunu yapacak unsurlar var elimizde.
Başarı ya da başarısızlığı belirleyecek asıl soru bence Moskova ve Kiev’in ne istediği kadar ABD derin devletinin ve Brüksel’in savaş sonucunda neler elde etmeyi istediğinde düğümleniyor. Rusya saldırganlığının bundan sonra dizginlenebileceği konusunda Batı’da güçlü bir anlayışın oluşması da elzem gereklilik.
MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…