İsrail’in 146. gününe giren Gazze’ye yönelik saldırılarında ölenlerin sayısı 30 bini aştı. İsrail güçlerinin son 24 saatte Gazze Şeridi’nde 81 Filistinliyi daha öldürdüğünü kaydeden Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra, Gazze’de hayatını kaybedenlerin sayısının 30 bin 35’e yükseldiğini 70 bin 457 kişinin de yaralandığını belirtti.
Ateşkes için görüşmeler sürerken, önceki İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in İsrail’in Haaretz gazetesine yazdığı makale dikkat çekti.
Gazze operasyonu sebebiyle Başbakan Binyamin Netanyahu’yu eleştiren Olmert, Netanyahu’yu “bölgesel savaş peşinde katliamcı bir çetenin başında” olmakla suçladı.
Olmert daha önce de Netanyahu’nun koalisyon ortaklarının yalnızca Gazze değil, Batı Şeria ve Kudüs’ü de ele geçirip Filistinli Müslümanlardan “arındırmak” ve bölgesel bir savaş peşinde olduğunu ve kendisinin de koltuğu uğruna bu “katliamcı çetenin” başına durmaya devam ettiğini söylemişti.
Olmert dün yine Haaretz gazetesinin Poscast yayınında da Ben-Gvir, Smotrich ve Netanyahu için Gazze’nin sadece bir başlangıç olduğunu, “Batı Şeria’daki Filistinlilerin çoğunu sürmeyi mümkün kılacak Armageddon’u” hedeflediklerini söyledi.
Netanyahu’dan önce, 2006-2009 yıllarında İsrail’in Başbakanlığı yapan Olmert, daha önce de New Statesman dergisine mülakatında “Gazze bizim değil” diyerek “iki devletli çözümden” yana olduğunu, “siyasi mevta” dediği Netanyahu’nun ise iktidardan “er geç kovulacağını” söylemişti.
İsrail ordusunun Gazze’de Uluslararası Adalet Divanında soykırım davasına konu olan katliamlarına tepki gösteren Olmert’in Haaretz’te 22 Şubat tarihli ve “Netanyahu’nun Mesihçi Koalisyon Ortakları Topyekûn Bir Bölgesel Savaş İstiyor. Gazze Sadece İlk Adım” başlıklı makalesini, Türkiye’ye fazla yansımayan İsrail’deki iç tartışmaları da yansıtması bakımından tam metin olarak veriyoruz:
“Bu çetenin nihai amacı Batı Şeria’yı Filistinli sakinlerinden “temizlemek”, Tapınak Tepesi’ni Müslüman ibadetçilerden arındırmak ve bölgeleri İsrail devletine ilhak etmektir. Bu amaca kapsamlı bir şiddetli çatışma olmadan ulaşılamayacaktır.
Aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ikilisinin en büyük amacı Gazze Şeridi’nin işgali değildir.
İsrail devletinde iktidarı ele geçiren bu mesihçi halüsinasyoncular sürüsünün nihai hedefi harap olmuş Şerit’in tamamına yerleşmek bile değildir. Gazze sadece bir giriş bölümüdür; bu çetenin üzerine inşa etmek istediği platform, gözlerini diktikleri asıl mücadelenin yürütüleceği temeldir: Batı Şeria ve Tapınak Tepesi için savaş.
Bu çetenin nihai amacı Batı Şeria’yı Filistinli sakinlerinden “arındırmak”, Tapınak Tepesi’ni (Harem üş-Şerif) Müslüman ibadetçilerden temizlemek ve bölgeleri İsrail devletine ilhak etmektir. Bu hedefe ulaşmanın yolu kana bulanmış durumda. İsrail devletinde ve 57 yıldır kontrol ettiği topraklarda İsrail kanı ve dünyanın başka yerlerinde Yahudi kanı. Elbette topraklarda, Kudüs’te ve başka bir alternatif yoksa İsrail’in Arap vatandaşları arasında da çok sayıda Filistinlinin kanı.
Bu amaca kapsamlı bir şiddetli çatışma olmadan ulaşılamayacaktır. Armageddon (Mahşer). Topyekûn savaş. Güneyde, Kudüs’te, Batı Şeria topraklarında ve gerekli olduğu ölçüde kuzey sınırında da. Böyle bir savaş, hayatlarımız için, varlığımız için savaştığımız izlenimini güçlendirecektir. Hayatta kalmak için verilen bir savaşta, dayanılmaz şeyler yapmaya izin verilebilir ve tepedeki gençler, aralarında tam da bunu yapabilecek pek çok kişi olduğunu her gün kanıtlıyor.
Bu katliamcı çete, burada patlak vermesini umdukları kargaşa ve topyekûn savaştan önceki ilk aşamada başarılı oldu. İsrail hükümetinin kontrolünü ele geçirdiler ve hükümetin başındaki adamı hizmetkârları haline getirdiler. Hükümeti dağıtmaları ve başbakanı devlet işlerini yürütmekten uzaklaştırmaları ihtimali hiç de uzak değil. Bu, şu anda adım adım gerçekleşen bir süreçtir.
“İlk olarak Ben-Gvir ve Smotrich rehineleri feda etmeye karar verdiler. İsrail Savunma Kuvvetlerine bugüne kadar etkileyici başarılar kazandıran başarılı askeri harekatın, yüksek bir bedel karşılığında da olsa, sona ermesi ihtimalini engellemek amacıyla. “Tam zafer “den çok uzakta olduğumuz açıktır. Böyle bir zafer mümkün değildir. Askerî harekât aylarca daha devam etse bile, ödetilen bedel, gerçekte elde edilmesi mümkün olmayan bir zafer “vizyonuna” değmez.
Askeri harekatın devam etmesi İsrail’i Refah’a sürükleyecektir ve onların istediği de budur. Böyle bir hareket İsrail ile Mısır arasındaki barış anlaşmasını açıkça ve derhal tehlikeye atacaktır. Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanı sıra Filistin Yönetimi ve Suudi Arabistan’ın da Hamas’ın çöküp gitmesini umduklarına şüphe yok. Ancak Mısır, İsrail’in askeri faaliyetlerinin devam etmesinin Müslüman Kardeşleri (İhvan-ı Müslimin) uykusundan uyandırma ihtimalinin yüksek olduğunu biliyor.
Mısır, rejimin bu köktendinci aşırı unsurları engellemek için nasıl sert bir askeri disiplin uyguladığını gördü. Başkent Kahire’nin kalbindeki Tahrir Meydanı’nda yüz binlerce kişinin katıldığı gösterilere karşı koyamadı. Sadece uluslararası toplumun zımni desteğiyle gösterilen muazzam çaba, Cumhurbaşkanı Abdel-Fattah al-Sissi liderliğindeki daha ılımlı unsurların Mısır’da kontrolü yeniden ele geçirmesini ve Orta Doğu’nun istikrara kavuşmasına yardımcı olan diplomatik ve askeri bir varlık olarak yönetmesini sağladı.
Sissi ve askeri liderlik, Mısır’ı kendisini kurtarmasının zor olacağı bir kaosa sürükleyebilecek bir risk almayacaktır. Bir milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı Refah’taki askeri harekatın devam etmesi, Mısır’ın şehirlerindeki sokakları ve ardından İsrail’le ilişkileri güvenliğimiz için elzem olan bir başka ülke olan Ürdün’deki sokakları tutuşturacak fitili ateşleyecektir.
Olaylar daha da kötüye gitmeden önce, İsrail’le işbirliğine dayalı bir ilişki kurma becerisine duydukları güvenin kalıntılarını da kaybetmiş olan birkaç Arap ülkesiyle karşı karşıya kalacağız. Bununla birlikte, hükümetin şokta olduğu ve liderinin sağduyu ve sorumluluğunun son kırıntılarını da kaybettiği eşi benzeri görülmemiş kriz anında İsrail’e ilham verici bir şekilde yardıma koşan müttefik Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in askeri ve diplomatik savaşı yürütme kabiliyetini ve ekonomik istikrarını sarsacak önlemler alacaktır.
Tüm bunların ortasında Başbakan Benjamin Netanyahu Tapınak Tepesi’ni ateşe vermeye karar verdi. İsrail’in Müslüman vatandaşları ile Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistinlilerin ibadet özgürlüğü konusunda ayaklanmalar başladığında büyük bir terör dalgası yükselecektir. Bu karar, İsrailli Arap vatandaşların son zamanlarda ülkelerinin yaşadığı sıkıntılara karşı sorumluluk ve dayanışma göstermeleri ışığında özel bir kınamayı hak etmektedir.
Netanyahu ve Ben-Gvir, Arap toplumunun dayanışmasına saygı duymak yerine onu düşmanlaştırmakta ve ona karşı kışkırtmaktadır. Her makul insan bu kaçınılmaz dinamiği kesinlikle görebilir. Ben-Gvir ve Smotrich ve onlarla birlikte şiddet yanlısı tepe gençliği ve topraklarda hala bir dereceye kadar itidalini koruyan diğer pek çok kişi de bunu anlıyor.
Davranışlarını, istediklerinin tam olarak bu olduğunu anlamaktan başka bir şekilde açıklamanın yolu yoktur. Umdukları şey bu. Ve terör dalgası patlak verdiğinde, mesihçi halüsinasyoncular bize terörü önlemek için gücün gerekli olduğunu açıklayacaklar. Böylece savaş tüm Batı Şeria’yı saracak.
Ve henüz kuzey sınırı hakkında hiçbir şey söylemedik. Sınır meselesinin çözümü konusunda Lübnan’la anlaşmaya varmaya çalışmak mümkündür, bu da zaten orada yakılmış olan ve on binlerce İsrailliyi evlerini terk etmeye zorlayan alevleri yatıştırabilir.
Muhtemelen mantıklı ve ölçülü bir yönetim, övünç verici açıklamalar ve sonu gelmeyen tehditler olmadan, Hizbullah’ın yıllardır süren çatışmanın mevcut sınır boyunca birkaç noktaya odaklanan bir çözümle başarıya ulaştığı görüntüsünü vermesini ve Lübnan’ın Litani Nehri’nin kuzeyindeki hatta çekilmeyi haklı göstermesini sağlayacak bir denklem yaratacaktır. Bu, İsrail’in Celile sakinlerine güvenlik hissini geri kazandırmasını ve onları 17 yıllık bir sessizlik için evlerine getirmesini sağlayacaktır. Tıpkı İkinci Lübnan Savaşı’nda başarıldığı gibi.
Ancak Ben-Gvir ve Smotrich kuzey cephesinde sessizlik istemiyor. Orada da bir savaş, bedeli ne olursa olsun, tüm cephelerde, tüm sektörlerde düşmanlarımızı yok etmekten başka çaremiz olmadığı iddiasını güçlendirecektir.
Başbakan, hükümetini kontrol eden katliamcı çeteye bu topyekûn teslimiyetin doğuracağı kaçınılmaz sonuçların farkındadır. Görüyor, anlıyor ama işbirliği yapıyor. Netanyahu sonuçta (ve belki de önsel olarak) rehinelerden vazgeçmeye ve İsrail devletinin güvenlik altyapısının temel direkleri olan Mısır ve Ürdün’le yapılan barış anlaşmalarını baltalamaya hazır.
ABD ile ilişkileri, İsrail’in güvenliğine en çok önem veren Başkan Joe Biden ile gözle görülür bir kriz yaşayacak kadar zayıflatmaya hazır. Netanyahu, pervasızca devam eden sürecin İsrail’in uluslararası toplumda daha önce hiç tecrübe etmediği şekilde yalnızlaşmasına yol açacağının farkında. Durum o kadar vahim ki, bunları yüksek sesle ve açıkça söylemekten kaçınmanın bir yolu yok: Netanyahu, bu işin sonu çok daha fazla kanla bitecek. Dikkatli olun – uyarıldınız.”
7 Ekim’deki Hamas’ın İsrail’e saldırıp 1200 kişiyi öldürmesi ardından başlayan İsrail ordusunca başlatılan Gazze operasyonunda şu ana kadar büyük çoğunluğu kadın-çocuk ayrımı olmadan sivillerden oluşan 30 binden fazla insan öldürüldü, 70 binden fazla yaralı.
Gazze Şeridinin yarısından fazlası yerle bir edilmiş durumda. Netanyahu ise Şeridin kuzeyindeki operasyonlardan kaçan 1,5 milyon kadar Filistinlinin sığındığı Mısır sınırı yakınlarındaki Refah şehrine yönelik ağır bir askeri operasyonun hazırlığında. İsrail’in en büyük destekçisi ABD’nin Başkanı Joe Biden ise, ülkesindeki tepkilere, örneğin Aaron Bushnell isimli askerin protesto için kendisini yakmasına rağmen bir yandan “Ben bir Siyonistim” diyerek desteğe devam ederken diğer yandan Hamas ile ateşkesi desteklediğini söylüyor.
İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin Filistinlilere soykırım amaçladığı yönünde Uluslararası Adalet Divanında Güney Afrika Cumhuriyeti’nce açılan dava ise hâlâ devam ediyor.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…