Hâlihazırda dünya nüfusunun yüzde 60’a yakını, yani 4.4 milyar insan, kentlerde yaşıyor. 2050’ye kadar bu nüfusa 2.5 milyar kişi daha katılacak. Bugün kimi kentlerin tanınırlılığı ait oldukları ülkelerin tanınırlılıkların bile önüne geçti. Tokyo, Londra, New York gibi kentlerin yıllık ekonomik büyüklükleri, birçok ülkenin GSMH’sını geride bırakıyor.
Kentlerin sadece kendi sınırları dahilindeki altyapı, ulaşım, güvenlik, kültür ve sanat faaliyetlerinin ötesinde yerelden küresele, eski şehir devletleri zamanından beri var olan “kent diplomasisi” çalışmaları sayesinde menfaatlerini daha da ilerletmede, kentlerin küresel şebekelere dahil edilmesinde, yatırımcı, turist, kültür ve sanat insanları, teknoloji, yetenek cezbetmekte çok daha önemli bir rol oynacağına yürekten inanıyorum.
Bana sorarsanız, en temel haliyle yerel yönetimlerin, kurumlarını, çıkarlarını ve politikalarını temsil etmek üzere ülke sınırları dışında uluslararası aktörlerle kurdukları temas ve süreçler bütünü “kent diplomasisi” olarak tanımlanabilir.
Bu yüzden, 21inci yüzyılın kentleri değişmekte olan gereksinimlere uygun şekilde akıllı tasarlanmalı, insan odaklı dönüştürülmeli, kaliteli ve etik liderleri çekebilmeli, ateşi yeniden keşfetmeden dünyanın başarılı örneklerinden esinlenmeli ve estetiği, insanlarını, hesap vermeyi, şeffaflığı hizmetlerin merkezine oturtmayı becerebilmeli.
O zaman bizde de küresel ölçekte göz kamaştırıcı örnek kentler, dünya çapında yerel liderler, kentleri ile gurur duyan, onlara gözlerinin nuru gibi bakacak kent sakinleri olacaktır.
15 Kasım 2022’de dünya nüfusunun sekiz milyara ulaşmasının ardından, dünya’daki insan sayısının ne zaman zirveye ulaşacağı konusunda çeşitli tahminler yapıldı. Bu yüzyılın ortasında 8,8 milyar insana ulaşacağız gibi. Birleşmiş Milletler’e göre 2080’lerde 10 milyarı aşacakmışız. Her halükarda, nüfustaki önemli artış, dünyanın en büyük şehirlerinden bazılarında ciddi trafik sıkışıklığı, kirlilik ve aşırı kalabalıkla ilgili önemli endişelere yol açıyor.
Bu kentlerin gıda, şu, enerji ikmali, güvenliği, ulaşım ve kanalizasyon altyapısı, yeşillendirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetleri nasıl karşılanacak büyük bir muamma.
Onun için her bir devlet büyüklüğündeki bu kentleri bilindik yönetişim yapıları ile idare etmek artık mümkün değil. Kentlerin devletlerden daha önemli olduğu yeni bir döneme giriyoruz.
Uzun yıllar diplomat olarak görev yaptım. Hem Dışişleri Bakanlığı bünyesinde hem uluslararası kuruluşlarda hem de özel sektörde enerji diplomatı ve işadamı şapkasıyla. İhtilaf çözümlerinde perde arkası diplomasi görevlerini de üstlendim. Çin, Fransa ve Birleşik Krallık’ta birçok kentimizin “kardeş kent” ilişkilerini başlatmaya katkı sağladım, aracılık ettim. Kentler arasındaki diyalog, ortaklık ve işbirliklerinin bazen devletlerarası ilşikilerden daha verimli, etkin ve kazançlı olduğunu bizzat sahada gözledim. Yerel liderlerin akıllı icraatleri sayesinde küresel sahnede nasıl parladıklarına şahitlik ettim.
O kadar berrak görüyoruz ki, dünyanın değişmekte olan ekonomik, teknolojik ve jeopolitik dinamikleri dönüp dolaşıp en mikro düzeydeki yerel yönetimleri de, en ücra köşedeki uluslararası sistemden kopuk olduğunu düşündüğümüz insanları da etkiliyor.
Birbirine sıkı sıkıya eklemlenmiş küresel köyde Baltimore, Pekin, Moskova, Riyad, Astana, Mersin, Lima, Madrid ve Atina birbirinden değişik şekillerde etkileniyor. Küçük bir Çin yerleşim merkezinde çıkan korona virüsü tüm dünyayı kısa sürede şarabiliyor. İklim değişikliği artık bilim kurgu değil hepimizi kasırgalar, depremler, kuraklık, şu kıtlığı, taşkınlar ve benzeri doğal felaketlerle etkisi altına alıyor.
O yüzden belediyelerimiz sadece merkezi hükümet ile ilişkilerini değil küresel sistemle bağlantılarını da önemli öncelikleri arasına dahil etmek zorundalar içinde yaşadığımız dönemde. Ve bu amaçla frekans dalgalarına yeniden ayar yaptırmak, kapasiteler yaratmak, taze yetenekler kazanmak, gündemlerine yerelden küresele uzanan hizmetleri, operasyonları, ilişkileri de almak için çaba göstermeye şimdiden başlamalılar.
Küreselleşme ve yerelleşme akımlarının etkisiyle son yıllarda daha çok öne çıktı ama kent diplomasisinin geçmişi esasen çok daha eski tarihlere uzanıyor. Klasik diplomasinin ortaya çıkışı 1648 Vestfalya Barışı’na dayanırken; kent diplomasisi, Yunan kent devletlerinden, 11. yüzyıl Batı Avrupasının otonom feodal kentlerine, 13. yüzyıldan 15. yüzyıla dek Avrupa’nın kuzeyinde önemli bir ekonomik ve siyasi güç oluşturan yaklaşık 100 kentin oluşturduğu Hansa Birliğinden, 15. Yüzyıl İtalyan Rönesansı’nı yansıtan Floransa ve Venedik’e dek geniş bir coğrafyaya yayıldı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise, savaşın tahrip ettiği ülkeler arasında diyaloğun yeniden sağlanması, kalıcı barışın tesis edilmesi ve kültür alışverişinin mümkün kılınmasında, sivil toplum örgütleri, çok uluslu şirketler ve bölgesel oluşumlarla birlikte kentler de devreye girmeye başladılar. Kardeş şehir uygulamaları da bu dönemde filizlendi. Berlin Duvarı’nın yıkılmasını takiben, doğu-batı Avrupa kentleri arasında kurulan ilişkilerin sürati ve etkililiği, kent diplomasisinin etkinliğine ayrı bir örnek.
Sermaye birikiminin yer aldığı kentler, 21. yüzyıl toplumunda, devleşen bu sermayenin kitlesel tüketim yoluyla değerlendirilip yeniden daha büyük boyutlarda geri teminine olanak tanıma işlevini üstlenmektedirler. Bu minvalde, kabına sığmayan kentler, markalaşma yoluna giderek gerek ulusal gerekse uluslararası piyasa ve platformlarda kendilerini pazarlama imkanı aramaktadırlar. Kent diplomasisi, kentlerin, ekonomik çıkarlarını karşılama noktasında da aracılık işlevi görmektedir.
Kentler, devletlerin, dış politikaya ilişkin faaliyetleri yürütürken ellerinde bir güç ve yerine göre tehdit unsuru olarak bulundurdukları silahlardan yoksunlar. Bu durum kentleri, diplomaside, bir bakıma “yumuşak güç” olarak etkili kılan bir etmen.
Bu sayede kentler, çatışma bölgelerindeki sorun ve krizlerin sulh yoluyla hallinde önemli rol oynayabilirler. Dahası, devletlerin sahip oldukları gibi birtakım ideolojilere, ulusal kabullere, mitlere bağlı olmadıklarından ya da bu hususlarda daha esnek davranma imkanları taşıdıklarından, kendilerine göre karşı kampta değerlendirilen ülkelerin kentleriyle ilişki içerisine girmekte zorluk çekmiyorlar.
Yine dünya çapında gerçekleştirilen gençlik değişim programları, uluslararası olimpiyatlar, sanat festivalleri, gastro festivaller, kentlerin kültür başkenti olarak seçilmeleri, kentler ve toplumlar arasında kültür alışverişine olanak tanıyan uygulamalar.
“Kültürel diplomasi”nin onca önemine rağmen, halen tüm potansiyelini yansıtamıyoruz. Özellikle, batı kentleri ile İslam kentleri arasındaki kültür alışverişinin kısıtlı seyrine dikkat çekiyor. Göçmenlerden dolayı kurulan birtakım ilişkiler haricinde, batılı kentlerin, Orta Doğu ve Asya kentleri ile onların da batı kentleri ile kültür diplomasisi geliştirme noktasında isteksiz davrandıkları aşikar.
Uluslararası ağlara dahil olmak, kentlerin prestijine ve tanınırlılığına katkı sunduğu gibi; bu durum, kentlerin birbirlerinden birtakım teknik destek sağlamalarına da olanak tanımaktadır.
Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı, Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi, Uluslararası Kardeş Şehirler Teşkilatı, Uluslararası Sakin Şehirler Birliği, Avrupa Şehirler Birliği, Güneydoğu Avrupa Yerel Yönetim Birlikleri Ağı, İslami Başkentler ve Kentler Teşkilatı, Türk Dünyası Belediyeler Birliği ve halihazırda 353 Güney Amerika kentini bünyesinde barındıran MERCOCİTİES gibi oluşumlar, kentlerin, uluslararası platformlarda kurmuş oldukları ağ örnekleri. Avrupa Konseyi içerisinde yerel ve bölgesel yönetimlerin karar alma organı olarak yer alan Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi de yerel yönetimlerin çıkarlarını temsiline aracılık ediyor.
Pekin’de iken İstanbul ile Şanghay, Tiyenjin ile İzmir, Urumci ile Konya ve Ankara ile Pekin arasında “kardeş kent” ilişkisi üzerinden kent diplomasisi bağları kurulmasına ön ayak olmuştum. Ne yazık ki, zaman içinde Çinliler bu ilişkiyi bizim (amaçları daha ziyade heyetler halinde seyahat ve alışveriş olan) çoğu belediyemizden çok daha akıllıca ve ticari bir zihniyetle kullandılar geriye doğru baktığımda.
21. yüzyıl insanının gereksinim duyduğu, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel oluşum ve organizasyonların da kentlerde yer aldığı göz önünde tutulduğunda, gelecekte sosyal yaşamın, daha fazla kent odaklı şekilleneceği bekleniyor. Küreselleşme, yerelleşme, liberalleşme ve bireyselleşmenin de bu bağlamda, klasik ulus devlet anlayışında birtakım aşınmalara neden olacağı muhakkak. Diplomasi de bu süreçten bağımsız gelişmiyor tabii ki.
Günümüzde kentlerin yarattıkları marka ile katma değerleri en az ülkeleri kadar değerli. Kentler, ülkelerinden ayrı ve farklı algılanıyorlar. Kent markası yaratmak kent diplomasisi açısından çok önemli. New York, Londra, Los Angeles, Paris, Milano, Barselona, Dubai, Roma, İstanbul, Marakeş, Berlin, Şanghay farklı alanlarda bugün değerli birer marka. Marka yaratmak, tabii ki kolay ve hızlıca gerçekleşecek bir süreç değil. Örneğin, Barselona’nın küresel bir marka kent olmasının temelleri 1992 Olimpiyat Oyunları’nın bu şehirde düzenlenmesiyle başladı. Dubai, Expo ile markalaşmada zirveye çıktı.
Günümüzün sorunları olan küresel ısınma, küresel salgınlar, göç, çevre ve sürdürülebilir kalkınma, akıllı şehirler, radikalleşme gibi alanlar için ortak çözüm platformları ve finansman kaynakları yaratılması için kent diplomasisi politikaları çok değerli bir araç. Türkiye’den sadece Gaziantep’in temsil edildiği, İzmir’in de mutlaka katılması gereken OECD’nin “Şampiyon Belediye Başkanları” programı bu alanlarda önemli işlere imza atıyor.
Yerelin yaşadığı sorunları küresel tartışmalar içerisinde yönetmek, kentlerin öneminin her geçen gün arttığı bu günlerde değerlendirilmesi gereken önemli bir husus. Kent diplomasinin küresel sorunlara ortak çözümler getirmesi, kentin ihtiyacı olan projelere finansman sağlaması, ticaretin ve turizmin çeşitlenmesi ile gelişmesi, belirli alanlarda tecrübe paylaşımı gibi faydaları kent sakinlerine stratejik iletişim araçları üzerinden aktarmak da bu stratejinin önemli bir parçası.
Sözgelimi, yakından izlediğim İzmir, zaten halihazırda birçok “kent diplomasisi” girişimi içinde yer alıyor aktif bir aktör olarak. Kardeş kentler ilişki ağı oldukça geniş: Xiamen, Tel Aviv, Mümbai, Buhara, Split, Türkmenabad, Köstence, Plezen, Havana, Bremen, Tampa, Bişkek, Kırcaali, Lefkoşa, Mostar, Bakü, Odense, Volgograd, Çimkent, Torino. Dr. Ahmet Güler’in liderliğinde ve İzmir belediyesine en ufak yük yaratmadan kent diplomasinin çok başarılı bir örneği olan “Dünya Kenti İzmir Derneği -DİDER” bence diğer kentlerimizinden örnek alması gereken dünyadaki en iyi uygulamalardan birisi.
Elbette, ulusal diplomasi kurumları işlev ve rollerini yerel yönetimlere kaptırmakta isteksiz davranıyorlar, en azından aynı siyasi akımdan olmayanlara engeller çıkartıyorlar. Ama kent diplomasisinin, ulusal diplomasiyi takviye edici bir boyutu da var ve birlikte çalışılması iki tarafın da kapasitesinin güçlendirecek, imkanları çeşitlendirecektir. Ülkeler arasında çekişme, gerginlik, çatışma ve rekabet olsa bile kentler arası doğrudan diplomasi birçok alanda yumuşama, ilerleme ve refah sağlama potansiyeli taşıyor.
Şunu da unutmayalım ki, nihai amaç, diplomasi keyfine diplomasi icra etmek değil, kentin uluslararası şebeke ve angajmanlarını sağlamlaştırarak kentin altyapısını, estetiğini, küresel tanınırlığını, teknolojik tabanını, yatırım ve ticaret akışlarını, sanat ve kültür değişimlerini, genç kuşaklarının eğitim ve görgüsünü daha iyiye taşımak.
Adeta genel ve başkanlık seçimi havasında geçen 31 Mart 2024 yerel seçimleri, Cumhuriyet tarihinin en kritik kilometre taşlarından birisi olmaya aday. Sonrasında Türkiye’nin yeni siyasi mimarisinin belirleneceği, Erdoğan sonrası dönemin halefiyet tartışmalarının hız kazanacağı, dış politika ve güvenlikte farklı bir istikamet izlenebileceği söyleniyor.
Ne yazık ki, yerel seçimlere hazırlık stratejisi, adayların keyfi değil kazandıracak belli kıstaslara göre seçimi, seçim kampanyalarının doğru ve etkin yürütülmesi, seçmen çoğunluğuna hitap edecek, ayağı yere basan mesajların belirlenerek en geniş kitlelere yansıtılması bakımlarından çok geride kalındı.
Olan oldu seçimlerde. Bundan sonrası için belki ateşi yeniden keşfetmeden, bilinen ama altının defaatle çizilmesi gereken dünya deneyimlerinden de esinlenilerek naçizane bazı tavsiyelerimi paylaşmak istiyorum:
BİR: Sağlıksız, füzyon şeklindeki betonlaşma büyümesinin önüne geçmek, ekolojik dengeyi korumak, depreme direnci ve yeşil gelişmeyi güçlendirmek en acil husus. Kent markasını nasıl geliştireceğinizi, halkın yaşam kalitesini ve güvenliğini nasıl arttıracağınızı, kenti mevcut konumundan daha ileriye hangi adımlarla taşıyacağınızı icraatınızın en tepesine yerleştirin.
İKİ: Eteğinizdeki taşları dökerken mutlaka ama mutlaka bunların sokaktaki esnafın, yaşamak için kentinizi seçenlerin, yatırımcıların, işçilerin, emeklilerin, gençlerin, ev hanımlarının, otelcilerin, lokantaların, taşımacıların, arazi sahiplerinin, çiftçilerin, balıkçıların hayatına yeni ne gibi değişiklikler ve farklılıklar getirdiğinizi muğlak olmayan şekilde ortaya koyun.
ÜÇ: Dürüstlük, şeffaflık, hesap verilebilirlik, baskıya boyun eğmeme, tasarruflu olmak gibi erdemler son derece önemli ama tek başlarına belediye başkanı olmak için yeterli değil. Proje geliştirme, sonuçlandırma, süratli karar alma, bürokrasiye boğulmadan ama kentin bütününü, özgünlüğünü ve kolektif yararını zedelemeden iş gerçekleştirme becerinizi de ortaya dokun. Sizde yoksa bu becerilere sahip olanlardan oluşan sağlam bir ekip kurmakta ve icraatta onları da vitrine çıkartmakta gecikmeyin. Yönetimi devralmadan önce yapacaklarınızı vaat ettiklerinizi web sitesine, belediye binasının girişine koymayı, vaatlerin hangisinde ne aşamada olduğunun takip edilmesi uygulamasını başlatmayı düşünün.
DÖRT: Kente kimlik kazandıracak en az yarım düzine esaslı mimarı/anıtsal simge projeyi hazırlatın. Tasarım aşamasında dahi olsa estetik zevkiniz, dünya görüşünüz hakkında insanlara böylece berrak algılama imkanı sunarşiniz. Tabii bu arada kentinizin hem ülkemizde hem de dünya’nın her yerinde hatırlanacak kuvvetli bir simgesi olması gerektiğini unutmayın, unutturmayın. Kos’daki zeytin, Seferihisar’daki mandalın, Capri’deki limon, Miami’deki portakal, New York’ta elma, Denizli’de horoz, Chios’daki sakız gibi.
BEŞ: Kentinizin dünya mirasının parçası olan antik kökenlerini öne çıkartın, tarih ve arkeoloji ile bağını yeniden tesis edin. Örneğin, Çeşme’nin müze hariç nerede ise hiç bir yerinde 1770 tarihli Çeşme Deniz Muhaberesi’nden bahseden bir şey görünmüyor. Rus tarihçileri ve müzecileri Çeşme’yi bizden iyi hatırlatıyorlar kendi nesillerine. Çeşme Kalesi ve kentin tarihteki konumunu yeterince öne çıkartın, Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın heykelini de, çeşmeleri de nedensellik bağı ile Çeşme’ye ilintilendirin.
ALTI: Belediyelerde genel olarak yolsuzluk, rüşvet ve bunların yarattığı sebebsiz zenginleşme, özellikle ruhsat ve izin için imza yetkisine sahip olanlar arasında, her zaman rahatsız edici boyutlarda. Belediye Başkanı olarak ülkemizin neredeyse kılcal damalarına kadar sinmiş bu virüsle nasıl mücadele edeceğinizi de anlatırsanız epey sempati ve destek toplarsınız. Bu, galiba gerçekleştirilmesi en zor tavsiye.
YEDİ: Seçildiğinizde kaybeden rakiplerinizle işbirliği ve istişareyi ihmal etmeyeceğinizi, onların aklından, geliştirdikleri projelerden de yararlanacağınızı, size oy versin vermesin tüm kentin belediye başkanı olacağınızı samimiyetle gösterin, etkin işleyecek danışma kurulları oluşturun kentin ileri gelen insanlarından oluşan.
SEKİZ: Uluslararası ilişkilerine, yukarıda izah emeye çalıştığım kent diplomasisine özel önem gösterin. Uluslarası konferanslar, kongreler, müzik ve film festivalleri düzenleyin. Masraftan kaçınmayın, hepsi ziyadesiyle kente geri dönüş yapacaktır. Bilimadamlarına, mucitlere, sanatçılara, edebiyatçılara, müzisyenlere özel kolaylıklar, mekanlar sağlayın ki kentinizde yaşamayı, yaşadıkları kenti yüceltmeyi, renklendirmeyi seçsinler.
DOKUZ: Kentinizi kendisine mesken tutmuş bilimadamları, işadamları, sanatçılar/yazarlar, mimar/mühendisler, yabancıları da gerekiyorsa bir çatı altında toplayıp onların beyinlerinden, şebekelerinden, finansman imkanlarından yararlanın. Ülke içi ve dışında marka yaratmada örnek kent haline gelmiş kentler ile sinerjiler yaratacak şekilde hareket edin.
ON: Doğrudan sorumluluk alanınıza girmese de sağlık, eğitim, istihdam imkanları alanlarında gençler ve kadınlara özel programlar hazırlayın. Aynı partiden olmasanız da Hükümet ile yakın işbirliğini yürüteceğinizi, vali ve kaymakam ile ortak amaçlar için birlikte çalışacağınızı, aynı ekip ruhu içinde işbirliği yapacağınızı gösterin.
ONBİR: Halkla ilişkiler ve stratejik iletişim profesyonellerinden destek alın ama direksiyonda hep siz oturun. Abartılı, gerçekte olmayan bir imajınızı yaratmaya çalışmasınlar. Yerel ve ulusal yazılı-görüntülü medya ile aranızı iyi tütün. Belirli aralıklarla ve akıllıca mesajlarla gündemde olun.
ONİKİ: Gelecek vizyonunu ihmal etmeyin. İnsanlarımıza geleceğe dönük bir istikamet duygusu verin. “2032 Yol Haritası” oluşturarak en azından iki dönemlik bir belediye başkanlığı döneminde nasıl bir dönüşüm, ilerleme, iyileştirme sağlayacağınızı somut önerilerle anlatın.
Eminim, bu listeyi daha da zenginleştirebilir uzatabilirsiniz. Bir de bunları nasıl, hangi kaynaklarla, ne tür bir kadro ile, ne kadar sürede, hangi takvim çerçevesinde icra edeceğinizi de ikna edici şekilde anlatabilirseniz ben dahil tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlü destekçiniz olacaktır.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…