Almanya Cumhurbaşkanı Franz-Walter Steinmeier 22-24 Nisan tarihleri arasında Türkiye’ye gelmesi gerek resmî gezi programının niteliği gerekse gezinin denk düştüğü konjonktür bakımından özel bir önem taşıyor.
Yirmili yaşlarından beri beyaz saçlı koyu bir FC Schalke 04 taraftarı ve bir Rolling Stones hayranı olmasıyla ünlü bir isim Steinmeier.
Politik yaşamına Alman sosyal demokrat partisi SPD’de başlamıştı. Eski Alman başbakanı Gerhard Schröder’e yakınlığı ve onun sırdaşı olmasıyla biliniyordu. Angela Merkel’in başbakanlığı altında Hristiyan Demokrat CDU ile SPD arasında kurulan büyük koalisyon döneminde Başbakan yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı da yapan Steinmeier zeki, pragmatik, deneyim sahibi bir politikacı olarak öne çıktı. Yine aynı koalisyon tarafından 2017 yılında ilk kez Cumhurbaşkanı seçildi. 2022 yılından bu yana da beş yıllığına ve son kez seçildiği Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürüyor.
Avrupa’nın seçkin politikacıları arasında yer alan Steinmeier’in Türkiye gezisi ise ilginç ve çok önemli bir konjonktüre denk düşüyor. Dolayısıyla bu gezinin bir takım sonuç ve izdüşümlerinin olacağı tahmin edilebilir.
Steinmeier’in Türkiye gezisinin açıklanmış olan programı Almanya’nın Türkiye’deki iç ve dış politik gelişmeleri mercek altına aldığını gösteriyor. İstanbul’da Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, daha sonra Ankara’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la [ve ardından CHP lideri Özgür Özel’la] yapılacak görüşmeler herhalde bir nezaket ziyaretinin ötesinde olacaktır. Diğer yandan İsrail’in Gazze savaşı üzerine iki ülkenin derin görüş ayrılığı içinde olduğu ancak bunu daha fazla öne çıkarmamaya gayret ettikleri de görülüyor.
Alman Cumhurbaşkanının Türkiye gezisi ülkenin üç ayrı kentini kapsamaktadır: Gaziantep’de depremzedelerle bir araya gelecek; Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret ederek Atatürk’ün manevi huzurunda saygı duruşunda bulunacaktır. Yine Ankara’da Fen Fakültesinde 2. Dünya Savaşında Türkiye’ye sığınmış olan Alman bilim adamlarının anılacağı bir toplantıya katılacaktır. Steinmeier’in gezisini Alman diplomasisinin Türkiye ile ilişkilerinde incelikli bir yol arayışı olarak da düşünmek mümkündür. Gezinin bir iş ziyaretin ötesinde, yoğun bir halkla ilişkiler boyutuyla birlikte tasarlandığı belli olmaktadır.
Bu çerçevede Almanlar uzun süredir maruz kaldıkları olumsuz Türkiye imgesinden farklı, bilim adamlarına kucak açmış, konuksever bir Türk imgesiyle ve Atatürk’le yeniden tanışırken; Türkler de uzun süredir karşı karşıya kaldıkları olumsuz Alman imgesinden farklı, kendi dertlerini paylaşan ve Atatürk gibi kurucu değerlerine saygı gösteren daha yumuşak bir Almanya algısıyla tanışacaktır.
Bu karşılıklı algıların gerçekle uyuşup uyuşmayacağını ise elbette önümüzdeki aylar ve yıllar gösterecektir. İki ülke ilişkilerinin yeni bir perspektifle ele alınması bir karşılıklı bir ihtiyaçtır. Türkiye nasıl ki Almanya’nın Avrupa’nın baskın gücü olduğunu kabul etmek durumundaysa, Almanya da Türkiye’nin kendine özgü çıkarlarıyla, ekonomik, askeri ve stratejik açıdan bölgesel bir güç olduğunu kabul etmek durumundadır. Örneğin, Türkiye hava kuvvetlerini çeşitlendirerek geliştirmek için almak istediği Eurofighter Typhoon jetleri için ortak üretici olan Almanya’nın onayını bekliyor.
Bu örnekler iki ülkenin de birbirini alıştıkları kalıpların dışında düşünmesini gerektiriyor.
Türkiye’nin orta ve uzun erimde bir göçmen deposu olmasının mümkün olmadığı da iki ülke ilişkilerinde dikkate alınması gereken başka bir gerçektir. Almanya’nın ısrarcı olduğu bu yaklaşım sürdürülebilir değildir. Sürdürülebilir olmadığı gibi, Türkiye’de doğmuş ve doğması muhtemel toplumsal ve politik tepkilerin sonuçları hiç kimseye yarar sağlamayacaktır.
Steinmeier’in Türkiye’ye gelirken temsil ettiği Almanya’nın ciddi bir takım yapısal ve konjonktürel sorunlarla karşı karşıya olduğunu burada belirtmeliyiz. Bir ekonomik dev olan Almanya’nın büyüme hızının 2024 yılında yaklaşık yüzde 0,5 düzeyinde kalacağı tahmin ediliyor. Geçen yıl Almanya’da fiyatlar yüzde 5,9 oranında yükseldi. Fiyat artışlarında bu yıl bir yavaşlama görülse bile Alman halkı 2. Dünya savaşından beri alışmadığı bir ekonomik güvensizlik içerisindedir ve yaşam düzeyi düşüyor.
Almanya’nın ihtiyaç duyduğu enerji güvenliği ve enerji fiyatları nasıl gelişeceği gibi soruların yanıtları da Alman ekonomisinin geleceği için önem taşıyor. Büyük bir dış satım ülkesi olan Almanya, aynı zamanda kendisinin de en büyük pazarı olan Çin’in rekabetiyle karşılaşıyor. Bu rekabet tüketim ürünlerin de ötesine geçerek artık makine, yatırım malları, elektrikli otomobil, hızlı tren gibi ileri teknoloji gerektiren sektörleri de kapsıyor.
Almanya iç politikasının bir belirsizlik ortamına sürüklendiği yönünde kuşkular eksik değil. Yapılan araştırmalara göre SPD, Yeşiller ve Hür Demokrat FDP arasındaki koalisyona verilen kamuoyu desteği eriyor: SPD yüzde 16, Yeşiller yüzde 12, FDP yüzde 5 oranlarında kamuoyu desteğini arkasında buluyor. Buna karşılık muhalif CDU/CSU Hristiyan Partiler yüzde 31, radikal sağ AfD yüzde 17, Sahra Wagenknecht İttifakı denilen sol BSW hareketi yüzde 5 oranlarıyla öne çıkıyor. Gözlemciler bu durumun düzelmemesi durumunda, Almanya’nın iç politik dengelerinde radikal değişimler ortaya çıkabileceğini düşünüyor.
Ukrayna savaşı ve İsrail- Gazze-Filistin üçgeninde yaşanan gelişmeler Alman toplumunda ciddi bir gerilim hattı yaratıyor. SPD, Yeşiller, FDP ile muhalefetteki Hristiyan Demokrat CDU çok açık ve kesin biçimde Ukrayna ve İsrail tarafında tutum alıyor. Buna karşılık AfD oldukça Rusya yanlısı, Sahra Wagenknecht hareketi ise eleştirel ve farklı bir yaklaşım sergiliyor. AfD saflarında anti-semitizm yaygın bir tutum iken, yabancı kökenli Alman vatandaşlarının ağırlıklı olarak İsrail karşıtı bir tutum içerisinde oldukları biliniyor.
Üzeri sık sık örtülmek istenilse de Almanya ve Fransa arasında bir dış politika gerilimi var. Ayrıca Alman Başbakanı Olaf Scholz ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un pek geçinemedikleri de artık herkesçe bilinen bir sır niteliği taşıyor.
Bütün bu gelişmeler Almanya’nın Avrupa’nın en büyük ve en güçlü ekonomisi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor elbette. Ülkedeki istikrarın devam etmesi Avrupa ve dünya dengeleri bakımından öncelikli bir durum arz ediyor.
Avrupa ve dünya dengeleri bakımından önem taşıyan başka bir gündem maddesi de Almanya’nın askeri gücünün hangi yönde ve hangi hızla evrileceği konusudur. Almanya ordusunu yenilemeyi planlıyor ve silahlanmaya yatırım yapıyor. Almanya’nın askeri bir güç elde etmesi durumunda jeopolitik dengelerin de değişime uğrayacağı kesindir. İşte böyle bir konjonktür içerisinde Türk-Alman ilişkilerinin hangi yönde gelişeceği, yeni bir işbirliği perspektifinin ortaya konulup konulamayacağı ilgiyle izlenilmesi gereken, önemli bir gündem maddesi olarak yerini koruyacaktır. Steinmeier gezisinin iki ülkeye toplumsal, kültürel, stratejik ve ekonomik kazanımlar getirmeye aracı olmasını umalım.
MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan açılımıyla başlayan gelişme ve tartışmaların hem MHP hem de CHP’de oy…
President Tayyip Erdoğan welcomed Donald Trump's return to the US presidency. During Trump's previous tenure,…
Türkiye’yi hedef alan iki vekil gücün liderlerine ilişkin Ekim ayında, ardı ardına önemli gelişmeler yaşandı.…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesine memnun oldu. Bir sorun çıktığında doğrudan…
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…