Millî eğitim sitemimiz yıllardır devasa sorunlarla boğuşuyor. Bir yandan hızla artan nüfus, bir yandan inanılmaz bir hızla dönüşen dünya, ülkemizi her geçen gün daha dezavantajlı konuma sürüklemekle kalmayıp koşulların bir beka sorununa dönüşmesi endişesi yaratıyor. Ekonomik kalkınmanın eğitim endeksleri ile birebir örtüştüğü günümüzde okullarımız 21. yüzyılın en önemli kavramı diyebileceğimiz yaratıcılığı öldürüyor. Zeki ve parlak çocuklarımız maruz kaldıkları eğitim sisteminden dolayı küntleşiyor, karamsar ve mutsuz oluyorlar.
Çözüm üretebilmenin ilk adımı, sorunları belirlemektir. Türk Milli Eğitim sisteminin öncelikli sorunlarını;
– İz bırakma sendromu ile her siyasi iktidarın kendi hayat görüşüne uygun birey yetiştirme özleminin yanında, sıfırdan başlayarak öncesini yok sayan Bakanlar ve YÖK başkanları;
– Eğitim sistemini teslim almış, okulları kıymetsizleştiren, sınav baskısı ile milletin cebini boşaltan dershane baronları;
– Eğitim başarısının merkezinde olan öğretmenlerimizin yetkinlikleri;
– Meslekle ilgisi olmayan mesleki eğitim okulları;
– Okullar arası başarı ve düzey farklılıkları şeklinde sıralayabilirim.
Tüm bu sorunlar uzun senelerdir çözülemeyerek beklerken Millî Eğitim Bakanlığımız ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak isimlendirdiği yeni müfredatı açıkladı.
Yüzlerce sayfayı okurken Eduardo Mendoza’nın yazdığı ‘Zeytinli Labirent’ kitabı ve onu anlamak için yazılan ‘Zeytinli Labirent Kitabını Okuma Kılavuzu’ aklıma geldi.
Açıklanan öğretim programını incelerken ve bu konudaki fikirleri takip etmeye çalışırken, her konuda karşılaştığımız zihinsel bölünmenin bir sonucu olarak bir kısım yorumların müfredatı muhteşem olarak bir kısmının ise felaket olarak tanımlıyor olduğunu gördüm.
Müfredat değişikliği dünya genelinde en maliyetli reform türlerindendir. Sadece eğitim bilimleri değil siyaset bilimi, nörobilim, davranışsal ekonomi gibi farklı disiplinlerin sunduğu verilerden yararlanılarak olgunlaştırılır. Müfredat nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz sorusunun cevabıdır.
Cumhuriyetten günümüze bununla birlikte 10 kez müfredat çalışması yapılmıştır. Müfredat kazanımları kazananı veya kaybedeni olan bir oyun veya bir ideolojinin tatmin alanı değildir. Yapılan tercihler milletin çocuklarının 21 yy. da önder Türkiye’de mi yoksa emperyalist ülkelerin tüketim pazarı olan bir Türkiye’de mi olacağını belirleyecektir. Ama müfredat açıklandığı için galiba bunun öncelik olup olmayacağını tartışmak da anlamsız hale gelmiştir.
Açıklanan müfredatta çok önemli olduğunu düşündüğüm olumlu yönlerden de bahsetmek gerekir elbette. En büyük sorunlarımızdan olan ana dilimizi, Türkçeyi öğretememizin temel konulardan biri olarak ele alınması çok olumludur. Dört temel beceri dikkate alınarak müfredata yansıtılması kendi anadilimizin doğru ve yetkin öğretimi açısından çok kıymetlidir.
Bununla birlikte 21. yüzyılın gerektirdiği karmaşık toplumsal ve küresel sorunlarla başa çıkabilmek için öğrencilere bilgiyi nasıl kullanacaklarını ve analiz edeceklerini öğreten beceriler kazandırmak gerekmektedir.
Bu doğrultuda Millî Eğitim Bakanlığı taslak öğretim programları ile beceri temelli bir öğretim programına geçiş için kâğıt üzerinde önemli bir adım atmıştır. Ancak, sadeleştirme amacıyla tezat bir şekilde 2005, 2013 ve 2017 öğretim programlarında bulunmayan, öğretmen yetiştirme programları kapsamında da yer almayan birçok yeni beceri alanı programlara boca edilmiştir. Bu yeni beceri alanları bilişsel yeterlikleri odağa alan pedagojinin ötesinde yetkinlikler gerektirmektedir. Dolayısıyla, yalnızca öğretmenlerin değil, kitap yazarlarının ve soru yazarlarının da büyük ölçekli değişiklikler getiren taslak öğretim programlarını etkili bir şekilde anlayabilmeleri/uygulayabilmeleri için uzun soluklu bir uyum sürecine ihtiyaçları bulunmaktadır. Takvimin de çok dar olduğunu düşünürsek, bu durum her şey yapmak isterken hiçbir şeyin tam anlamıyla yapılamamasıyla sonuçlanabilir.
Öğretim programları öğretmenin rehberidir. Açık ve anlaşılırlığı ile yol gösterici olmalıdır. Türkçe öğretiminin ayrı bir önemle vurgulandığı metinde ve programın genel içeriğinde dilimizin birleştirici ve bütünleştirici gücü yerine önemli ölçüde yabancı kökenli kelimeler kullanılması çelişkidir.
Programın uygulayıcısı olan öğretmenlerin yoğun bir şekilde becerilerden, değerlerden okuryazarlıktan, eğilimlerden, amaçlardan oluşan kavramsal yük yoğunluğu ile nasıl başa çıkacakları kocaman bir soru işaretidir. Ayrıca birçok konuda yaptığımız gibi bu kapsamlı değişikliği uygulayacak öğretmenleri şekilsel değil de gerçek manada eğitime nasıl tabi tutacağımız da gerçek bir sorundur.
Öğretim programları aynı zamanda hukuksal açıdan düzenleyici metinler kapsamında değerlendirilir ve düzenleyici metinler hiyerarşisi içinde Anayasa, Millî Eğitim Temel Kanunu, diğer kanunlar ve yönetmeliklerden sonra gelir. Dolayısıyla, bu düzenleyici metinlere uygun olarak tasarlanması gerekir. Türk Milli Eğitiminin genel amacı ve nasıl bir insan yetiştirilmek istendiği Milli Eğitim Temel Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde açıklanmaktadır.
Ancak, Ortak Metin’de “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı” bireylerin yetiştirilmesi ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarının sağlanmasına ilişkin herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Programın çerçevesini oluşturan ortak metnin anayasa ve kanunlarda ifade edilen hedeflerle uyumlu olması zorunludur.
Ayrıca, açıklanan “Ortak Metin”in bilimsel ve eğitimsel değerini artırmak için belirtilen her model ve kavram için referanslar eklenmelidir. Örneğin Millî Eğitim Bakanlığı ve UNICEF tarafından ortaklaşa hazırlanan K12 Beceriler Çerçevesi: Türkiye Bütüncül Modeli’nde yer alan beceri sınıflandırmaları ve görselleri Ortak Metin’in bazı kısımlarında birebir aynı olmasına rağmen bu çalışmadan neden hiç bahsedilmediğini anlamam mümkün değildir.
Benzer şekilde IB Uluslararası Bakalorya Programları ve uluslararası sosyal-duygusal beceriler kavramsal çerçevelerinden de yararlanılmıştır ve bu oldukça doğaldır. Ortak Metin ve taslak öğretim programları hazırlanırken yararlanılan çalışmaların ve modellerin tam ve doğru şekilde atıf yapılarak belirtilmesi hem fikri mülkiyet haklarını korur hem de metni inceleyen kişilere kaynakların derinlemesine anlaşılması için gereken bağlamı sağlar.
Bizler geldik gidiyoruz bu dünyadan. Ya çocuklarımız?
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…