Bir zamanlar “Kürt” sözcüğünü kullanmak bile sakıncalı idi. PKK, bölücülük ve terör ile eşanlamlı görülüyordu, özellikle resmi jargonda. Ülkenin en az gelişmiş bölgesinde yaşayan insanlarımızdı. Zamanla büyük kentlere göç ettiler, ettirildiler.
Tarih boyunca kendi devletlerini kurmalarına izin verilmedi, geçmişte birkaç başarısız girişimi saymazsak.
Yaşadıkları coğrafyalarda sürekli isyan ettiler, ayaklandılar. Benim hatırlayabildiklerim: Bedirhan, Bitlis, Molla Selim, Simko, Nasturi, Beytüşşebab, Şeyh Said, Tendürek, Resul, Şeyh Ahmed Barzani, Sason ve Dersim isyanları.
Sadece Osmanlı ya da Türkiye sınırları dahilinde değil komşu ülkelerde, Irak, Suriye ve İran’da da ayaklandılar, çatıştılar, özerk yapılar inşa etmeye çalıştılar.
Başta İngilizler olmak üzere zamanın büyük güçlerince (bugün de ABD ve İsrail tarafından) büyük satranç tahtasında piyon olarak kullanıldılar. Kürtlerin kendi aralarında gerginlik ve çatışmalar da eksik değildi.
Bana sorarsanız hem vatandaş, hem de Irak, Suriye’den Rusya’ya Ermenistan, Azerbaycan ve İran’a uzanan coğrafyadan komşu Kürtleri (ve de ülkemizden göç etmiş Avrupa ve ABD’deki diasporası milyonlarla ifade edilen insanları) Türkler yeterince tanımıyor.
Tanımadığı gibi, dünya kültürlerini, dillerini, coğrafyasını, mutfağını, tarihini okullarda, seyahatlerde, okumalarda öğrenmek için çırpınırken, içindeki, yanıbaşındaki Kürtleri, ne dillerini, ne tarihlerini, ne edebiyatlarını, biliyor doğru dürüst.
İşin doğrusu, onların Türkleri anlamaya zorlandığı kadar Türklerin de onları – binlerce insanımızın kanını dökmüş, muazzam kaynaklarımızın heba edilmesine yol açmış ve dış güçlerin maşası olarak hareket eden PKK’yı lanetleyen, ortadan kaldırmayı amaçlayan politika ve söylemlerin ötesinde – anlamaya çalıştığını söylemek kolay değil.
Bölücülüğe taviz vermeden, terörizmi ortadan kaldırarak, onun yeşermesine imkan veren bataklığı kurutarak bundan sonra ağız tadıyla hep birlikte yaşamak istiyorsak birbirimizi daha yakından tanımaya, Kürtleri sistem dışına itekleme çabalarına topyekün “dur” demeye ihtiyacımız var.
Müzikte, mutfakta, film ve sanatta güçlü bir Kürt etkisi var ama bazılarımız bilmiyor, hatta bu kişilerin Kürt kökenli olduğunun çoğu kişi farkında bile değil.
Hiç aklınızdan geçti mi “şu Kürtçeyi öğrensem iyi olacak” diye, İspanyolca, Rusça, Çince, Arapça, Fransızca öğrenmek için onca çaba sarfederken.
Tanıdığım bütün Kürtler Türkçe konuşuyor, ama Türkler daha Kürtçe ‘nasılsınız’ (‘Halê we cawa ye’) bile demeyi beceremiyor.
Çoğunlukla Türkiye Kürtlerinin Kurmançca’yı, Kuzey Irak Kürtlerinin Soranı’yı, İran’da yaşayan Kürtlerin ise Kelhuri’çeyi konuştuklarını bilen sayısı çok az.
İslami yönetim altında bilinen en eski Kürt hanedanlarının (10. ila 12. yüzyıllar) Hasnaviler, Mervaniler, Revvâdîler, Seddâdîler ve ardından Selahaddin Eyyubi tarafından kurulan Eyyubiler olduğunu merak edip incelediniz mi?
Kürtlerin diyarı anlamında olan Kürdistan terimi Selçuklularca ortaya atılmadan önce Kürtlerin yaşadığı bölgelere El-Zavzan, Zewezan veya Zûzan el-Ekrad gibi farklı adlar veriliyordu. 1340’ta yazılmış olan Nezhetu’l Kulüb isimli eserde Kürdistan vilayetine dair bilgiler var, sınırları Arap Irak’ı, Huzistan, Pers Irak’ı, Azerbaycan ve Diyarbakır olarak veriliyor. 1893’da basılmış olan, Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Doğu’daki topraklarını gösteren bir haritanın tam ortasında Kürdistan ismi yer alıyor.
Bir etnik grubun tarihi temeller üzerinde kendi kültürünü inşa etmesi, daha da ileri götürmesi kaygı yaratıyor. İleride uluslaşması, bağımsızlık kazanması için zemin oluşturduğundan korkuluyor. Tersinden bakılırsa Kürtlerin yaşadıkları ülkenin kültürel çeşnisi, zenginliği olarak görülmesi, refah ve güvenliklerinin diğer vatandaşlardan farklı olmaması, ayrımcılığa uğramaması sadakat ve bağlılık çimentosu olarak da görülebilir.
Özellikle halk oyunlarında bizleri yerimizden hoplatan tınılar da var ama neden Kürt müziği çoğunlukla acılarla bezeli, karamsar ve dertlidir? Keyifle dinlenilen (geçenlerde Türkçe altyazılı olarak çözmeye çalıştığım) Kürtçe Mirkut’tan haberdar mısınız?
Meftüne, Gebol, Tirsik, Piçık, Keledos, Kürt Köftesi, Kibe Mümbar, Duvaklı Pilav, Hillorik Asi yemeklerini ve Silke tatlısını biliyor musunuz, tattınız mı hiç?
Kürt düşünce hayatını şekillendiren Baba Marduk, Kanate Kurdo, Ebdülkerîm Müderîs, Muhammed Kurd Ali, Abdurrahman Şerefkendi ve Celadet Ali Bedirhan’ı okudunuz mu? Ya, Kürt tarihçisi, edebiyatçı ve yazar, Çanakkale, Filistin, Irak ve Kafkas gibi cephelerde savaşmış Osmanlı subayı ve devlet adamı olan Mehmed Emin Zeki’yi?
Abdullah Cevdet, Ahmet Kaya, Hülya Avşar, Celal Doğan, Cemal Süreya, Coşkun Aral, Dilber Ay, Yılmaz Güney, Hüseyin Baybaşin, İclal Aydın, Mehmet Ali Birand, Mehmet Ali Erbil, Metin Uca, Rauf Orbay, İbrahim Tatlıses, Yaşar Kemal, İlham Aliyev gibi şahsiyetlerin “Kürt asıllı Türkler” listesinde yer aldığını biliyor musunuz?
Kürtler, Türklerin Orta Asya’dan gelip Malazgirt Ovasından Anadolu’ya girdiğini biliyor ama “Kürtler nereden geldi, dağda kart-kurt sesi çıkaran dağ Türkleri mi idiler, yoksa hep burada mıydılar?” sorularına dürüst yanıt veremiyoruz henüz. Diplomat olduğum dönemde bize bu yönde gelen bilgi notlarını dosyasına kaldırdığımı, hiç kullanmadığımı hatırlıyorum.
Kürtler, doğuda Zagros Dağları’ndan batıda Toros Dağları’na ve güneyde Hemrin Dağları’ndan kuzeyde Kars–Erzurum platolarına kadar uzanan coğrafi bölgede yoğun yaşıyorlar.
Bugün dünyadaki en büyük Kürt nüfusu, Türkiye’de ve dünyadaki en çok Kürt nüfusuna sahip şehir İstanbul.
İran, Irak ve Suriye’de de sayıları 3 ila 12 milyon arasında değişen önemli Kürt nüfusu var. Avrupa’da da azımsanmayacak bir büyüklüğe ve siyasi/ekonomik etkiye ulaştılar.
Bugün Orta Asya’daki çeşitli devletlerde bulunan Kürtlerin toplam nüfusunun 100 bini aştığı tahmin ediliyor. Kazakistan’da 30 bin, Türkmenistan’da 50 bin, Kırgızistan’da 20 bin, Özbekistan’da 10 bin, Tacikistan’da ise 3 bin civarı Kürt nüfusu olduğu belirtiliyor.
Bazı Kürtler Japonya’ya bile göç etmişler, “Warabistan” olarak anılan Saitama İli, Warabi kentinde yoğun olarak yaşıyorlarmış.
1970’ler ve sonrasında, özellikle 1980’lerde yoğunluk kazanan ve bugüne kadar devam eden Kürt ayrılıkçı terör hareketi yüzünden Kürtlerin yaşadığı ve bu grupların faaliyetlerini yoğunlaştırdığı güneydoğuda kalan bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmişti.
1990’larda “Kürt meselesi” fikri reddedilmiş, yerine “Doğu Sorunu”, “Güneydoğu Sorunu” veya “Terör Sorunu” kullanılmıştı. Turgut Özal, Türkiye’de ilk defa resmen Kürt kelimesini telaffuz etti. Kürtçe konuşma ve yayın yasağı kısmen kaldırıldı. 2000’li yıllarla birlikte Kürt sorunu açık bir şekilde tartışılmaya başlandı. Recep Tayyip Erdoğan ilk kez “Kürt Sorunu” ifadesini kullandı. Çözüm sürecini başlattı, Kürtçe yayın yapan televizyon kanalları kuruldu.
Lakin, hala PKK terörü, Suriye’de YPG özerklik çabaları, kuzey Irak’ta Kürt yönetim bölgesi, Kürtlerin partisi olarak bilinen DEM ve belediyelere kayyum atamaları gibi gelişmeler yerine Kürtler gündemimize olumlu yaklaşımlarla yeterince giremiyorlar. Bunun sorumluluğu hem onlarda hem de bizlerde. Aramızdaki giderek genişleyen boşluğu doldurmamız gerekiyor.
Cehaletimizi azaltmak, daha derinliğine ve yakından Kürt kökenli vatandaşlarımızı, sınır komşularımızı her boyutuyla kavrayabilmek, neyi, niçin, nasıl ve neden yaptıklarını anlayabilmek için daha fazla okumaya, bilenlerle konuşmaya başladım, kendi hesabıma bu öğrenme sürecini gecikmeli olarak da olsa başlattım.
Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi Türkiye ekonomisini nasıl etkiler? Bu soruyu yanıtlayabilmek için öncelikle bizim nasıl…
Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçiminde Donald Trump’ın zaferini ilan etmesi, Türkiye açısından dikkatle izlenen bir…
ABD’de İkinci Donald Trump dönemi başlıyor. Zafer konuşmasında "Amerika'ın altın çağının" başladığını söyledi. Cumhurbaşkanı Tayyip…
MHP lideri Devlet Bahçeli 5 Kasım günü TBMM Grup konuşmasında baklayı ağzından çıkardı. Her şey…
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…