Dünyamız halen yeniden şekillenme sancıları içinde. Bu sancıların yakın ve uzak çevremizde yarattığı istikrarsızlık ve belirsizliklerin Türkiye’yi, barış ve işbirliğine dayalı, istikrarlı dış politika çizgisinden uzaklaştırmaması gereğini önceki yazılarımıza çeşitli vesilelerle dile getirmiştik.
Bugün geldiğimiz noktada bu lüzum kendini her zamankinden daha fazla hissettiriyor. XXI. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken tüm dünyaya hızla hakim olan kutuplaşmaların, irili ufaklı kanlı çarpışmaların, bölgesel savaşların ve çocuk, kadın ve sivil katliamlarının uluslararası toplumda tetiklediği duyguyu en hafif ifadesiyle “huzursuzluk”, hatta tek kelimeyle “korku” diye adlandırabiliriz.
Dünya bir yandan Yapay Zekâ ve benzeri inanılmaz teknolojik ilerlemeler yaşarken, insanlık aynı zamanda Orta Çağ’ı aratmayacak boyutlara bürünen çatışmalara tanık oluyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ve 1989’da, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sona eren uluslararası siyasi düzenin yerini alacak yeni bir düzen kurulamamış olması insanlığı zorluyor. Yeni bir yüzyıla girerken artık sağlam temellere dayalı, barışçı ve müreffeh bir dünyaya kavuşabilme umutlarımızı, her şeye rağmen terk etmiyoruz. Ama bu umutlar bir türlü gerçekleşmiyor. Şimdilerde tüm dünya toplumlarında mevcut huzursuzluğun sebebi, tam da bu düş kırıklığının yarattığı ruhsal düşüşte yatıyor.
Bu güvensizlik duygusu dünya milletlerini her geçen gün, münferiden veya ittifaklarla daha fazla güvenlik arayışlarına sevk ediyor. Devletler tehlikeli dünyanın sınavlarının üstesinden tek başlarına gelemeyeceklerinin bilinci içinde, eğer varsa mevcut ittifaklarını güçlendiriyor, yenilerini kuruyor, var olanlara katılmaya çabalıyor. Bu durum dünyada artan gerginliklere, ittifakların çoğalmasına ve inanılmaz yoğunlukta silahlanmaya ve teknolojik gelişmelere yol açarken hiçbir dönemde asla tam güven kaynağı olamayan Birleşmiş Milletler (BM) ve Devletler Hukuku barışın teminatı olma vasfını tamamen yitiriyor.
Si vis pacem, para bellum (*) atasözü, geçerli kural vasfına yeniden kavuşuyor.
Türkiye jeo-stratejik durumu itibarıyla tüm bu gelişmelerin merkezi bir konumunda yer alıyor. Dolayısıyla ülkemizin de tehlikeli dünyamızın tehditlerine karşı Atlantik İttifakı gibi çoklu veya ikili ittifaklarının içinde yerini güçlendirmekten ziyade, yeni ittifaklar arayışı içindeki ülkeler arasına katıldığını görüyoruz. (**)
Ancak unutmayalım ki Türkiye, son yüz yılın üçte ikisinden daha fazla bir sürede, dış politikasının oluşmasında ve uygulanmasında, güvenlik stratejisinin ekseninde ve yönünde keskin değişiklikler yapmadı. Tam tersine belli bir tutarlılık ve güvenilirlik sergileyerek yaşadı. Bu sayede büyük insan kayıplarına, toprak kaybına ve maddi yıkımlara sebep olan İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kaldı.(***) Laikliğini, (****) serbest seçimlere dayalı demokratik rejimini, dolayısıyla egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korudu. Bu sonucu, kamuoyumuzda yaygın ve güçlü bir demokrasi geleneği ve talebi olmamasına rağmen, akla ve bilime dayalı barış vizyonunun sürekliliği sayesinde sağladı.
1923’lerden beri iş başındaki tüm Cumhuriyet hükümetlerinin devlet yönetiminde benimsedikleri akıl, bilim ve barış vizyonu sayesinde, belli uzun vadeli stratejik hedeflerini ve bu hedeflerin yine belli öncelik sırasını açıklayarak laik ve Cumhuriyet rejimimizin devamlılığının teminatını oluşturdu.
Dünyanın şu dönemlerde yaşadığı tehlikeli belirsizlik sürecinde Türkiye’nin en büyük iç ve dış güvencesi, esaslarını 100 yıl önce, kadın hakları dahil, belirlediği temel ilkelerinin hakkını teslim etmesi ve bu ilkelerin etkin uygulamasını sürdürmek olacaktır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan ve TBMM tarafından kabul edilen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı ülkemizin kendi zamanın gerisinde kaldığını kanıtlıyor. XXI. yüzyılın ilk çeyreği biterken Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatlarını “Biat ve İtaat” temelinde ideolojik bir müfredatla geleceğe hazırlaması öngörülüyor. Matematiğe ayrılan saatlerin azaltılarak, bu yüzyılın ve gelecek yüzyılların teknolojilerine hükmedebileceği düşünülüyor.
Oysa çocuklara ideolojik değil, müspet ilime dayalı iyi bir eğitim verilmesi onların, şimdi ve gelecekte kendi yollarını bulmalarını, “kamil insan” olmalarını ve ülkelerinin dünyada, yönetilen değil yöneten ülkeler ligindeki güçlü ve onurlu yerini almasına yeterli olur.
Milli Eğitim Bakanlığı’mızın bu yaşamsal önerisinin bir kısım teknik ayrıntılarını ve çocuklarımız ve ülkemiz için anlamını değerlendirmek amacıyla Çocuk Hakları Uzmanı Dr. Menekşe Tokyay Ünlühisarcıklı’nın, iki kapsamlı ve ayrıntılı makalesinden yararlanılmasının çok faydalı olacağına inanıyorum: “Okulöncesi müfredatı ve beklentiler” ve “Eğitim Sistemini Estonyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”
Gelişmekte olan teknolojiler, gelecekte gündelik yaşamımızda inanılmaz derecede niteliksel değişiklikler yaratma potansiyeline sahip olan teknolojilerdir. Bugünkü yüksek teknolojilerin henüz olgunlaşmamış parçalarıdır.
World Economic Forum hemen her yıl, o yılın en önemli görülen 10 teknolojisi ile ilgili raporlar yayınlıyor. Ayrıntılı raporlara bu linkten bakılabilir:
Ayrıca NATO da, kendi belgelerinde daha fazla politika ve strateji ağırlıklı bir bakışla bir kısım Gelişmekte Olan Yeni Teknolojileri sıralamaktadır. Bu çerçevede, NATO belgelerinde yer aldığı şekliyle gelişmekte olan teknolojiler şöyle sıralanıyor:
Buyeni teknolojiler başlıklarını, yukarıda belirttiğimiz raporlardan yararlanarak, aşağıda kısaca açıklamaya çalışalım:
Gelişmekte olan teknolojileri takip etmek, gelecekteki dünyanın nasıl şekilleneceğini öngörmek açısından kritik öneme sahiptir. Sadece stratejik ve ülkeler arası ilişkiler bağlamında genel anlamda günlük yaşamda iş fırsatları, yeni endüstriler ve yaşam tarzımızdaki değişiklikler hakkında da bilgi sahibi olmamızı sağlar.
Bu teknolojilerin potansiyelini anlamak ve bunları kullanmak hem bireyler hem de toplumlar için yaşamsal önem taşıyor. Çünkü bu teknolojileri kullanabilen bireyler ve toplumlar kullanamayan birey ve toplumları hükmedebilirler. Öte yandan söz konusu teknolijiler, Türkiye’nin üyesi olduğu Atlantik İttifakı (NATO ile uyumlu (interoperability) askeri teknolojilere sahip olması güvenlik açısından büyük önem taşıyor. Ülkemizin bu konularda geri kalması Batı İttifakı içerisinde uyum sağlamakta zorlanan, ortak güvenlik çalışmalarına katkıları sınırlı bir aktör olması riskini beraberinde getiriyor.
Türkiye, 2023 Yapay Zekaya Hükümetlerin Hazırlıklı Olma indeksine göre, birçok Doğu Avrupa ülkesinin ve hatta Suudi Arabistan’ın da gerisinde kalarak 47 sırada yer alıyor. Bu sıra bizim için alarm verici bir durum olsa gerek.
Sonuç olarak, yeniden şekillenmekte olan dünyada, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatının, gençlerimizin Gelişmekte Olan Teknolojileri anlamasını sağlayıp, bunlara hükmetmesine imkân verebilecek zemini oluşturuyor mu?
Bu sorunun yanıtını okuyucularımızın değerlendirilmesine bırakalım.
(*) Barış İstiyorsan Savaşa Hazırlan
(**) Şanghay İşbirliği, NATO üyelerinin bu teşkilata tam üyelik statüsü ile katılmasına kapalı. Türkiye’nin çeşitli coğrafyalardaki güvenlik kuruluşunda yer alma çabasının bu bölgelerdeki gelişmeleri yakından izlemesi açısından tabi ki yararlı olur. Ama hepsi içinde aktif olmasının zorluğu yanında “her yerde, her zaman var olmayı” isteyen kararsız ülke görünümü yaratma riski göz ardı edilmemeli.
(***) Orta Doğu’da dengeler yeniden kurulurken. T-24, 16 Mayıs 2021
(****) İslam dininin tüm inançlar gibi insanın kendinde başlayıp kendinde bittiği ve kimsenin kendi inancını başkasına empoze etmeye hakkı olmadığı anlayışındaki laiklik, demokrasinin temel taşıdır. Temel taşını çekerseniz sistem çöker. T-24, 16 Mayıs 2024
(*****) “Türkiye’nin önündeki iki seçenek: Uygar dünyaya açılma veya kendi içine kapanma” T-24, 25 Mayıs 2024
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…