Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 26 Haziran günü, Cumhur müttefiki MHP lideri Devlet Bahçeli’yle görüşmesinden birkaç saat önce Meclis’te AK Parti Grubuna hitaben yaptığı konuşma ve CHP lideri Özgür Özel’in ona verdiği yanıt 31 Mart sonrası oluşan “diyalog” sürecine ince ayar niteliğinde oldu. Bu sürecin sonunu getirmedi ama hangi koşullarda sürdürülebileceği yönünde bence olumlu bir adım oldu.
Diyalog diyorum, çünkü Erdoğan ve Özel’in 2 Mayıs ve 11 Haziran toplantılarını tanımlamaları dahi farklı; Erdoğan “siyasette yumuşama” derken Özel “normalleşme” diyor. Diyalog, diyalog ikisinin de hatta Bahçeli’nin de kullandığı ifade.
Dün itibarıyla Erdoğan’ın “Ona yapılan bana yapılmış sayılı” demesiyle birlikte AK Parti-CHP diyalog sürecinde MHP’yi dışlamadığını gösterdi. Özel de bir gün önce CHP Meclis Grubunda Bahçeli’nin Bahçeli’nin 1 Temmuz’daki Sinan Ateş duruşmasına Ülkü Ocaklarını değil avukatları göndereceği açıklaması ardından, Bahçeli’nin rahatsızlığını gerekçe gösterip MHP’ye salvolarına ara vermişti.
Ankara’da bir siyasi satranç oynanıyor ve bunu anlamlandırmak ancak yapılan sert açıklamaların satır aralarını okumakla mümkün.
Dünkü AK Parti Grup toplantısını öncesi ve sonrasıyla dikkatle izledim. Alkışların nerede şiddetlenip sönükleştiği dahil; o konudaki gözlemimi de aktaracağım birazdan.
CHP’den gelen sert eleştirilere karşı Erdoğan’ın seçmenine CHP’nin (özellikle “şimdiye kadar” ifadesini kullanarak) “yumruğunun sıkılı” olduğunu hatırlatması, “Amacımız muhalefeti normalleştirmek” demesi üzerinde fazla durmayacağım. Ama şu çerçeveyi çizmesi dikkat çekici:
• “İktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında siyasi ittifak olmaz. Uzlaşma olur, normalleşme olur, yumuşama olur ama ittifak olmaz.”
Bu ifadenin ilk cümlesinin adresi Bahçeli’dir. Bahçeli’nin Erdoğan’a “Anayasa ittifakını istiyorsanız Özel’le yapın, ben aradan çekileyim” imalı çıkışına gönderme yaparak Bahçeli’yi öğleden sonraki görüşme öncesinde yatıştırma amaçlıdır.
Nitekim Özel de Erdoğan’ın sözleri sorulunca “Muhalefeti belli bir şekle sokmak için ‘normalleşme’ tanımı yapmak olsa olsa ittifak ortağının gönlünü yapmaya yönelik kurulmuş bir cümledir” demesi, sonradan “Bizim amacımız da AK Parti tabanını “normalleştirmek” demesi bu şekilde algıladığını gösteriyor.
İki lider belki de 20 Temmuz’da KKTC’de görüşmeleri öncesinde medya üzerinden dolaylı diyalog sürdürüyor.
Erdoğan’ın yukarıdaki ifadesindeki ikinci cümlesiyse Özel’e hitap ediyor. Özel bir AK Parti-CHP ittifakı istediği için değil; bunun olmayacağını defalarca söyledi. Ama bu normalleşme ve yumuşama ifadelerine “uzlaşma” ifadesini ekliyor. Bununla sadece Anayasa uzlaşmasını kast etmediğini de devamında söylediklerinden çıkarabiliriz:
• “Sivil ve özgürlükçü anayasa, terörle mücadele ve dış politika gibi millî meselelerde iç cepheyi sağlamlaştırmanın gayretindeyiz.”
Bu üç maddeden son ikisi zaten Özel’in 2 Mayıs görüşmesinde kendi açtığı konulardı. Zaten 11 Haziran görüşmesinde Erdoğan’ın CHP’nin Sosyalist Enternasyonal üyeleri dahil dış zeminlerde Filistin ve Gazze konusundaki duruşundan memnuniyet ifade ettiği kamuoyuna yansımış durumda.
Erdoğan’ın Özel’e doğrudan mesajı da aslında diyalog sürecinin devamı için sıkı durması yönündeydi: “Diyalog süreci, parti içi iktidar kavgasına kurban edilmemelidir” vurgusunun anlamı budur. Konuşmasındaki ikinci diyalog ifadesiyse “diyaloga şans tanıma arzusunun” muhalefetten gelecek saldırıları “kabullenmeleri” anlamına gelmeyeceği bağlamında kullandı Erdoğan.
Başka türlü söylersek; karşılıklı söz düellosunun, CHP içi rekabet nedeniyle belden aşağı vuruşlara yol açmazsa diyalog devam eder diyor.
Ülkede aslında Anayasa değişikliği gibi bir gündem maddesi olmadığı gibi, CHP içinde Özel’i zorlama amaçlı gruplaşma dışında erken seçim gibi bir gündem maddesi de bulunmuyor. Gündem ekonomik krizin getirdiği hayat pahalılığı ve giderek sabit gelirlileri aşan geçim sıkıntısıdır.
Nitekim Türkiye’nin 2002’den bu yana Bahçeli istemedikçe ne erken seçim ne de referanduma gitmediğini gayet iyi bilen Erdoğan, o kapıyı 2028’e dek kapatmak istiyor. Erdoğan’ın diyalog sürecinden sert muhalefeti engellemeyi umduğunu düşünen Özel ise muhalefetini halkta karşılığı olan ekonomik sıkıntılara odaklıyor. Nitekim 30 Haziran’da Türkiye’nin sanayi bölgelerinden İzmit’teki işçi mitingi çağrısını “geçinemeyenlerin mitingi” olarak genişletti. Bu mitinge üç büyük sendika konfederasyonunun, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in genel başkanlarını davet etti. Bu davet sendika yönetimleriyle tabanlarını da karşı karşıya getirecek bir zorlayıcı etkendir; özellikle de Türk-İş’i.
Özel’in Birgün’de Doğan Tılıç’la mülakatında “1,5 yıl sonra erken seçim olur” demesini de bu yorumu doğrular nitelikte.
Özel’in erken seçim tartışmasını 1,5 yıl sonraya ertelerken (ayrı bir yazıda ele alacağım) CHP içi zorlamaların yanı sıra üç etkeni göz önünde tuttuğu anlaşılıyor.
İlk etken 1,5 yıl Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yürüttüğü Orta Vadeli Programın sonudur. Özel OVP’nin başarısızlığı durumunda erken seçimin halkın gündemine gireceğini hesap ediyor.
İkincisi, “Erken seçimden kaçmam, bunun için koşarım” ifadesiyle CHP’nin 31 Mart seçimlerinde yakaladığı yükselişle hemen gidilebilecek bir erken seçime AK Partiden yakın olduğunu iddiasını ortaya koyuyor.
Üçüncüsü, Özel de Erdoğan gibi 14 Mayıs 2023’te seçilen mevcut TBMM üyelerinin iki yılı doldurup özlük haklarına kavuşmadan erken seçim oylamasına hevesli olmayacağını biliyor. O süre 14 Mayıs 2025’te dolacaktır.
Diyalog sürecinin devamı sadece Erdoğan’a değil, kendi saflarını düzenlemek ve sayısı artan belediyeler üzerinden kamu yönetiminde deneyimli CHP kadrolarının yetişmesini sağlamak için Özel’in de yararına.
Dünkü AK parti grubunda Erdoğan en çok alkışı CHP’yi sert eleştirdiği bölümlerde aldı. Bu da AK Parti tabanına da diyalog sürecini hazmettirme ihtiyacında olduğunun göstergesi.
Diyalog dediği bölümlerde alkış o kadar şiddetli değildi ama yine de alkış alması Erdoğan’ın bu bölümlerde de asıl normalleşmesi gerekenin CHP olduğu gibi bir şekerleme kullanmasından gibiydi.
Hiç alkış almadığı, hatta daha açık söyleyeyim, milletvekili sıralarından bir iki kişinin o da hemen kesilen alkış alabildiği bölümü oldu. O da 31 Mart seçim sonuçlarına işaretle, “Milletimizin sandıkta verdiği karnenin ışığında partimizdeki yenilenme sürecini hayata geçireceğiz dediği bölümdü; “İnşallah milletimizin bizden beklediği değişimi gerçekleştireceğiz.”
Bu da şu anda AK Parti bünyesindeki asıl sorunun “Kim gidecek, kim kalacak?” sorusu olduğunu gösteriyordu.
MİT Hukuk Müşaviri Fuat Midas, Etki Casusluğu kavramını örneklerle, ülke adı vermeden anlatmaya başlıyor: “Adam…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 10 Kasım’da yaptığı iki konuşmayla Türkiye’nin “önümüzdeki dönemde” başlatacağı önemli bir siyasi-askeri…
Diyarbakır'da 21 Ağustos'ta kaybolduktan sonra Eğertutmaz Deresi'nde cesedi bulunan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetiyle ilgili…
Türkiye’nin kurtuluşu, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 86’ıncı yıldönümünde minnet ve saygıyla anıyoruz. Bundan…
ABD Başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanmasının hemen ardından Türkiye’de sosyal medyada Berat Albayrak ismi TT…
2023'ün Şubat ayındaki Kahramanmaraş Depremlerinin ardından yıkımın yaralarını iyileştirmek için çırpınan bir avuç kuruluş ve…