Washington’daki son NATO liderler zirvesinde Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore şimdiye kadar olduğundan daha sert ifadelerle İitifak’a ‘hasım kamp’ olarak tanımlandı, fay hatları keskinleştirildi. Ukrayna asıl öncelik olarak gündemde yerini aldı.
2026 yılındaki NATO liderler zirvesinin Türkiye’de yapılmasının kararlaştırılması ise bizim açımızdan belki de en önemli karar idi. Ortak Bildiride bir de Karadeniz’deki seyrüsefer serbestisini vurgularken 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesine atıf vardı.
Konuşulmayan ve bildirilere yansımayan hususlardan bir diğeri de son yıllarda Türkiye’nin giderek güçlenen savunma sanayiinin ürün ve hizmetlerinin kalitesi ve bunların hangi ülkelere satıldığı. Özellikle Amerikalılar şimdilik tamamen varsayım olan bu soruyu kulislerde seslendiriyorlar, sanki F-35 fiyaskoyu yetmemiş gibi haklılık zemini olmayan yeni bir sorun yaratma çabası var gibi.
Bu konuda Londra’da ve diğer Batılı başkentlerde sık sık sorulara muhatap oluyorum konuştuğum toplantılarda.
“Rusya’ya satılır mı?” soruları
Özellikle de NATO’nun Macaristan ile birlikte Rusya’ya en yakın ülkesi olarak henüz gelişme aşamasında olan son nesil savaş, eğitim ve ulaşım uçakları dahil askeri satışlar olup olmadığı, ileride düşünülüp düşünülmediği yönünde kuşkular var bazı kafalarda.
Spekülasyonlara yer vermeyecek şekilde kafa karışıklığının giderilmesi lazım.
Zaten sözü edilen askeri uçaklar halen gelişme aşamasında, daha en az dört yılı var operasyonel olabilmeleri için. Dahası, BAE gibi yabancı şirketlerle ortaklaşa geliştiriliyor. Malum böyle hassas konularda yaprak kımıldasa Amerikan sivil ve askeri istihbaratı dosyayı anında önümüze koymada hiç çekingen davranmaz.
Türkiye’nin askeri teknoloji alanında kaydettiği etkileyici başarı, özellikle gelişmiş insansız hava araçları (İHA, SİHA), insansız araçlar ve yeni nesil uçakların geliştirilmesi ve konuşlandırılması ile kendini gösteriyor.
Bu ilerlemeler, yaptırımlar ve askeri satış yasaklarının ulusal güvenliğini ve dış politika manevra alanını kısıtladığı bir dönemde, Türkiye’nin savunma kabiliyetlerini artırma ve bölgesel etkisini güvence altına alma konusundaki stratejik kararlılığının da bir tezahürü.
Drone savaş teknolojisi ve doktrini
Türkiye, drone savaş teknolojisinde gerçekten de bir öncü olarak kendini kanıtladı Suriye, Libya, Azerbaycan ve Ukrayna’nın Rus işgaline karşı savunmasında dikkate değer başarılar elde etti.
Türk İHA’ları, modern savaş senaryolarında etkinlik ve güvenilirliklerini göstererek keşif, gözetleme ve muharebe operasyonlarında önemli bir rol oynuyor.
İHA’ların ötesinde, Türkiye sağlam bir insansız su üstü aracı (USV) programını sürdürmekte ve insansız kara aracı (UGV) yeteneklerini genişletiyor.
Türkiye’nin havacılık alanındaki gelişmelerinin ön saflarında, TAI Kaan, diğer adıyla TF-X (Türk Savaşçısı) veya MMU (Milli Muharip Uçak) yer almaktadır. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI) tarafından BAE Systems ile işbirliği içinde geliştirilen Kaan, gizlilik teknolojisi ve hava üstünlük kabiliyetlerinde önemli bir sıçramayı temsil ediyor.
Yaşlanan F-16 filosunun yerini almak üzere tasarlanan Kaan’ın, çift motorlu, her hava koşulunda performansıyla Türk Hava Kuvvetleri’nin operasyonel hazırlığını artırmayı hedeflediği açıklandı.
Kaan’ın gelişim süreci, başarılı yer testleri ve Şubat 2024’teki ilk uçuşu gibi önemli kilometre taşları ile işaretlenmiştir. 2028’de hizmete girmesi planlanan Kaan, hava muharebe kabiliyetinde yeni standartlar belirlemeyi amaçlayarak Türkiye’yi küresel savunma pazarında önemli bir oyuncu olarak konumlandırmaktadır.
Karmaşık Türk-Rus Askeri işbirliği
Tarihsel farklılıklar ve jeopolitik gerilimlere rağmen, Türkiye ve Rusya son yıllarda çeşitli askeri işbirlikleri gerçekleştirmiştir. Bu ilişki, Suriye, Güney Kafkasya, Orta Asya, Libya ve Balkanlar’daki stratejik çıkarlar ve bölgesel dinamikler tarafından şekillenen işbirliği ve rekabet karışımı ile belirleniyor.
Ticaret hacmi 65 milyar dolar, ABD ile ise 42 milyar dolar seviyesinde.
Türk-Rus askeri ilişkilerinin dikkat çekici bir yönü, Türkiye’nin Rus askeri ekipmanlarını, özellikle S-400 karadan havaya füze sistemini satın alması olmuştur. 2017’de tamamlanan bu satın alma, NATO içinde tartışmalara yol açmış ve Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye’nin ilişkilerini gererek, Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırımlara neden olmuştur.
Bu zorluklara rağmen, Türkiye S-400 alımını ulusal güvenlik öncelikleri ve teknolojik çeşitlendirme gerekçesiyle sürdürmüştür.
Savunma ekipmanlarının ötesinde, Türkiye ve Rusya enerji projelerinde işbirliği yapmaktadır. Örneğin, TurkStream doğalgaz boru hattı, her iki ülkenin enerji güvenliğini artırmakta ve ekonomik bağları güçlendirmektedir. Ayrıca, nükleer enerji ve havacılık gibi diğer sektörlerdeki ortak girişimler, savunmanın ötesinde ikili işbirliğini genişletme konusundaki karşılıklı çıkarları vurgulamaktadır.
Askeri İhracat ve Jeopolitik Etkiler
Türkiye’nin askeri teknolojideki ilerlemelerine rağmen, jeopolitik tercihleri de ihracat politikalarını büyük ölçüde etkilemektedir. Türkiye’nin NATO üyeliği ve ABD yaptırım rejimlerine uyumu, gelişmiş askeri donanımının potansiyel ihracat destinasyonları üzerinde katı kısıtlamalar getirmektedir.
Tabii ki, Rusya’dan S-400 füze sistemi alımı gibi geçmiş olaylardan alınan ağır dersler, NATO ile uyumlu savunma tedarik stratejilerinden sapmanın sonuçlarını vurgulamaktadır. Türkiye’deki stratejik karar alma süreci, cumhurbaşkanlığı inisiyatifi ile, ihracat girişimlerinin ulusal güvenlik öncelikleri ve jeopolitik ittifaklarla uyumlu olmasını sağlamaktadır.
Türkiye, askeri uçak ve diğer sistemler için savunma sanayii pazarlarında pazarlama çabalarıyla meşgulken, bana sorarsanız Rusya, İran, Kuzey Kore veya Çin gibi ülkelere ihracatı, potansiyel olumsuz jeopolitik ve ekonomik sonuçlar nedeniyle son derece olası değildir.
Stratejik hizalanma ve Jeopolitika
Türkiye’nin Rusya ile askeri işbirliği, daha geniş jeopolitik stratejiler ve hizalanmalar bağlamında var olmaktadır. NATO üyeliği ve Batı ittifaklarını sürdürürken, Türkiye’nin Rusya ile angajmanı, stratejik özerklik ve bölgesel etki arayışını yansıtmaktadır.
Ancak, bu ilişki küresel jeopolitikteki değişimlere duyarlı olup, çatışan çıkarları dengelemek ve uluslararası itibarını korumak için dikkatli bir yönlendirme gerektirmektedir.
Savunma alımları ve ortak operasyonlar taktiksel işbirliğini gösterirken, daha geniş jeopolitik çıkarlar ve ittifaklar bu ilişkinin seyrini şekillendirmeye devam etmektedir. Askeri angajmanları, ulusal çıkarları güvence altına almak ve uluslararası ortaklıkları ve ittifakları yönetmek için pragmatik bir yaklaşımı yansıtmaktadır.
Kışkırtmalardan uzak durmak
TAI Kaan ve diğer yerli havacılık projelerindeki devam eden gelişmelerle, Türkiye savunma teknolojisinde kendi kendine yetme kapasitesini artırmaya devam etmektedir.
Türkiye’nin askeri teknolojide mükemmelliğe yolculuğu, inovasyon, stratejik öngörü ve uluslararası ittifaklara bağlılık dengesine rehberlik ederek, gelecekteki savunma kabiliyetlerini şekillendirmede önemli bir rol oynamasını sağlamaktadır.
Ankara’da konuya hâkim kişilerle yaptığım görüşmelere dayanarak, Türkiye’nin stratejik ittifaklarını tehlikeye atacak veya daha fazla yaptırım provoke edecek askeri uçak ticaretine girmesi olası görünmemektedir.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Rusya’ya yapılacak herhangi bir askeri uçak satışında büyük bir etkiye sahip, böyle bir talep gelse bile olumlu görüş vermeyeceklerini tahmin ediyorum.
TBMM onayı konusu
ABD ve birçok başka NATO ülkesinde olduğu gibi, askeri satışlar için parlamentodan onay alınması çok daha isabetli olur, çünkü herhangi bir satış savaşa bir şekilde müdahil olma anlamına gelebilir, hatta karşı misillemeyi davet edebilir. Bu tür yasama onayı için yasal bir temel yok bildiğim kadarıyla.
Benim tahminim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da kendi yetkisini parlamentoya devretmek istemeyeceği yönünde.
Özetle, NATO’ya düşman olarak kabul edilen Rusya veya diğer herhangi bir ülkeye şu anda geliştirilmekte olan savaş, eğitim veya taşıma uçaklarının ve diğer kritik askeri sistem ve teçhizatların satılmayacağı kanaatindeyim.
MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan açılımıyla başlayan gelişme ve tartışmaların hem MHP hem de CHP’de oy…
President Tayyip Erdoğan welcomed Donald Trump's return to the US presidency. During Trump's previous tenure,…
Türkiye’yi hedef alan iki vekil gücün liderlerine ilişkin Ekim ayında, ardı ardına önemli gelişmeler yaşandı.…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesine memnun oldu. Bir sorun çıktığında doğrudan…
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…