Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Türkiye’ye yaptığı ilk ziyarette 4 Eylül’de Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Esenboğa havalimanında karşılandı, havalimanından uğurlandı.
Hatırlanacağı üzere, ilişkilerin bozulduğu 2013 yılından normalleşme sürecinin başladığı yakın zamana kadar Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sisi’ye karşı çok sert bir tutum takınmış, onu “katil” olarak nitelendirmiş ve hatta Sisi’nin de bulunması nedeniyle Birleşmiş Milletler gibi uluslararası forumlarda resmi yemeklere katılmayı reddetmişti.
Mısır, Türkiye’nin içişlerine karıştığını ileri sürerek Kasım 2013’te Türkiye’nin Kahire Büyükelçisini “istenmeyen kişi” ilan etmiş, Türkiye de aynıyla mukabelede bulunmuştu.
Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere pek çok bölge ülkesiyle ilişkilerinin bozuk olmasının yarattığı zarar uç noktalara gelince, iktidar keskin dönüşlerinden birini daha gerçekleştirdi ve Mısır’la normalleşme çabaları 2020’de başladı.
Normalleşme süreci kapsamında 10 yıl aradan sonra Mısır’la diplomatik ilişkiler tekrar Büyükelçilik düzeyine yükseltildi, Dışişleri Bakanları karşılıklı gidip geldiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 14 Şubat 2024 tarihinde Mısır’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.
İki cumhurbaşkanı, Ankara’da, Erdoğan’ın Kahire’yi ziyareti sırasında oluşturulan, daha doğrusu ilişkiler bozulmadan önce 2011’de Muhammed Mursi döneminde oluşturulan ve uyarlanan, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısına eşbaşkanlık ettiler.
Günün sonunda, aralarında enerji, teknoloji ve turizmin de bulunduğu 17 alanda anlaşmalar imzalandı.
İki cumhurbaşkanı görüşmelerinin ardından düzenledikleri basın toplantısında ticaret ve ekonominin yanı sıra turizm alanlarında işbirliği potansiyelini dile getirdiler, son iki yıldır 6 ila 8 milyar dolar arasında seyreden ticaret hacminin 15 milyar dolara çıkarılması hedefini teyit ettiler.
Enerji alanında imzalanan anlaşmanın somut bir konuda mutabakattan ziyade, gelecekteki işbirliği olanaklarının araştırılması için bir çerçeve oluşturmasına yönelik olduğu anlaşılmakta.
Enerji alanında öne çıkan iki konu, Türkiye’nin Mısır’dan LNG alımı ve Mısır gazının Avrupa’ya naklinde Türkiye’nin rolünün olup olamayacağıdır.
Savunma konusunda bir anlaşma imzalanmadı ama bu alanda potansiyel işbirliği ve satış konuları ele alınmış.
İki ülkenin bir diğer ortak özelliği, yabancı yatırım çekme konusunda çok iştahlı olmalarıdır. Ama göz diktikleri potansiyel yatırımcıların (başta Körfez ülkeleri) aynı olması, iki ülkeyi bu alanda rakip haline getirmektedir.
Ankara’daki görüşmede, deniz yetki alanları ile Yunanistan ve GKRY ile ilişkiler konularının da ele alındığı tahmine müsaittir.
Yunanistan ve GKRY Türkiye-Mısır ilişkilerinin sorunlu olduğu dönemde, Türkiye’nin yokluğunun oluşturduğu boşluğa sızıp oraya yerleştiler ve şimdi, Türkiye-Mısır ilişkilerinin özellikle bazı veçhelerinde, öyle veya böyle, bir faktör haline geldiler.
Bölgesel ve uluslararası meselelere gelince, konjonktürel olarak İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’ya yönelik savaşı gündemin en üst sıralarında yer almıştır.
İki cumhurbaşkanının basın toplantısında bu konuda yaptıkları açıklamalar sürpriz olmamıştır.
Gazze’ye ve İsrail’e komşu olması, Arap dünyasındaki konumu ve İsrail ile ilişkileri İsrail-Filistin çatışması açısından Mısır’ı çok özel bir noktaya koymaktadır.
Mısır, ateşkes görüşmelerinde ev sahibi ve arabulucu rolünü de üstlenmiştir. Gazze’ye yapılan uluslararası insani yardımlar da Mısır üzerinden gitmektedir.
Türkiye, Mısır ile işbirliği yapmaya isteklidir ancak iki ülke özellikle Hamas konusunda benzer yaklaşımlara sahip değiller.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas’a sempatisi, Hamas’ı konumlandırdığı yer, Mısır dahil olmak üzere, bölge ülkelerince paylaşılmıyor.
Ayrıca, Mısır öteden beri, başka ülkelerin ve özellikle Türkiye’nin Filistin meselesine fazla müdahil olmasından memnunluk duymamıştır.
Basın toplantısında Sisi’nin Hamas’a ve İsmail Haniye’ye hiç değinmemesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise, her vesileyle üstüne basa basa dile getirdiği ve şad ettiği Haniye’yi ismen zikretmeden, “İsrail’in müzakere yürüttüğü muhatabını şehit ettiği” sözleriyle geçiştirmesi bile konunun hassasiyeti ve farklı bakış açıları hakkında çok şey anlatıyor.
Konsey Toplantısının ortak bildirisinin Filistin’le ilgili maddelerinde (27-30) kullanılan ton ve ifadelerin, en üst düzey devlet yetkililerimizin konuyla ilgili beyanlarıyla ve başka mecralarda yayınlanan bildirilerle kıyaslanması da bu çerçevede fikir vermektedir.
Hülasa, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sisi, Türkiye ve Mısır’ın Filistin meselesinde ortak bir duruşa sahip olduklarını söylediler ama, İsrail’in saldırganlığına son verilmesi için çağrı yapılması, iki devletli çözüme destek verilmesi ve insani yardım gönderilmesi dışında, Türkiye ile Mısır’ın derin, somut ve sonuç alıcı bir işbirliği içinde olmalarını beklemek gerçekçi değildir.
İki cumhurbaşkanı, Libya, Suriye, Afrika Boynuzu ve Sudan’a atıfta bulunarak bölgesel ve uluslararası alanda önem verdikleri diğer ortak konuları ortaya koydular.
Birlikte çalışmanın ve insani krizleri önlemenin önemine vurgu yapılması yeni dönem ilişkilerinin ruhuna uygundu. Tabi, uygulamaya bakmak gerekir.
Türkiye ve Mısır, Libya’da tehlikeli sayılabilecek bir şekilde karşı karşıya gelmişlerdi. İlişkilerinin olumluya evrilmesi Libya’ya da yansıdı, ancak Libya hala çok karışık ve çatışmalar her an yine patlayabilir.
Türkiye ile Mısır işbirliği yapabilirlerse, Libya’da barış ve istikrarın tesisine önemli katkıda sağlanacaktır. Ama galiba meseleye hala tam olarak aynı zaviyeden bakacak noktada değiller.
İki ülkenin yolları Afrika Boynuzunda, Etiyopya, Somali ve Somaliland üçgeninde de kesişiyor. Her iki ülkenin de Somali ile iyi ilişkileri var ancak Mısır, Rönesans Barajı nedeniyle Etiyopya ile gerginlik yaşıyor.
Etiyopya ve Somali arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapan Türkiye, Mısır’ın istemesi halinde Mısır ve Etiyopya arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinde rol oynayabilir.
İki cumhurbaşkanının ortak basın toplantısında soru alınmaması kayda değerdir.
Bu alışılmadık uygulama, bazı temel konulardaki farklılıkların ortaya çıkmasını ve henüz oluşum aşamasında olan “ilişkilerdeki yeni döneme” gölge düşürme riskini almak istememelerine bağlanabilir.
Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi” çok doğru olmuştur ve sevinilecek bir gelişmedir.
Ama, ilişkilerin bozulmasına yol açan sebeplerde hiçbir değişiklik yokken ilişkiler düzeltildi. İnsan, bu durumda aradaki 10 yılı niye kaybettik sorusunu sormadan edemiyor.
Öte yandan, bugün itibarıyla, iki ülke arasında daha rahat gelişecek alanların esas olarak ikili ilişkiler sahasında olduğu, bazı temel bölgesel meselelerde görüş ve yaklaşım farklılıklarının bütünüyle ortadan kalkmadığı söylenebilir.
Her halükârda, bu aşamada önemli olan husus, iki ülke arasında güvenin tam olarak tesis edilebilmesi ve Doğu Akdeniz’in en önemli iki ülkesinin doğru bir zeminde ilişkilerini ilerletebilmeleridir.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…