Categories: EkonomiSiyaset

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari ücret artarsa enflasyon artar mı? Bu soruyu cevaplamadan önce neden enflasyon oranının yüksek olduğuna cevap vermemiz gerekiyor.

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari ücret artarsa enflasyon artar mı? Bu soruyu cevaplamadan önce neden enflasyon oranının yüksek olduğuna cevap vermemiz gerekiyor.

Neden enflasyon oranımız yüksek?

Bilindiği gibi enflasyon genel fiyat düzeyindeki artışı ifade ediyor. Enflasyonu ölçmek için çeşitli fiyat endeksleri kullanılıyor, bunlardan en yaygın kullanılanı TÜFE olarak bilinen tüketici fiyat endeksi, çünkü bu endeks tüketicilerin, yani vatandaşların ödediği fiyatlardaki ortalama değişimi yansıtıyor.

Enflasyonun artışının iki nedeni olabilir. Birincisi maliyetlerdeki artış. Örneğin Türkiye’de olduğu gibi bir ülke enerji ithalatçısı ise ve enerji fiyatları artarsa enerji maliyetleri artar, bu da genel fiyat düzeyinin artmasına yol açar. Enerji maliyetinin toplam maliyet içindeki payı düşük olduğu için enerji fiyatlarındaki artışın toplam fiyat düzeyine artışı kısıtlı olur. Örneğin Türkiye’nin 2023 yılı toplam üretimi, yani GSYİH’sı yaklaşık 1 trilyon dolardı. Aynı yıl enerji ithalatımızın GSYİH’ya oranı yaklaşık yüzde 7’ye karşılık geliyordu. Bu durumda enerji fiyatları yüzde 50 artsa, bunun etkisi enflasyon oranın (misal, yüzde 10’dan yüzde 13.5’e) 3.5 puanlık bir seferlik artışı olacaktı.

Enflasyonun ikinci nedeni, talebin üretimden fazla olmasıdır. Ülkemizde bu talebi oluşturan en önemli unsurlardan biri krediler. Krediler ucuz olduğunda, yani kredi faizi düşük olduğunda bir gelir olmadan da ürünlere talep sağlanabilir. Bu talep üretim miktarımızdan yüksek ise fiyatların artması kaçınılmaz olur.

2023 yılını Merkez Bankası “tarihi zararla” kapattı

Türkiye’de enflasyon oranı 2001 krizinden sonra hızlı bir şekilde düşürüldü ve çok uzun dönem tek haneli düzeye yakın seyretti. Eylül 2021’de Merkez Bankası, enflasyon oranının hedeften çok daha yüksek olmasına karşın, faiz oranını yüzde 19’dan yüzde 18’e indirerek yeni bir dönem başlattı. Aralık 2021’de “Türkiye Ekonomi Modeli” olarak tanımlanan bu “model” kapsamında faiz oranları 2022 sonuna kadar sürekli olarak düşürüldü. Düşen faizler sonucu bir yanda kredi talebi arttı, talep artışı doğal olarak enflasyonu tetikledi.

Buna ek olarak kullanılan kredilerin büyük bir kısmı da üretken olmayan yatırımlara ve israfa yol açtı yani ekonominin uzun dönemli büyümesine bir katkıda bulunmadı. Fakat daha önemlisi TL faizinin düşük olmasından dolayı dolara kaçış yaşandı ve bunun sonucu döviz kuru patladı. Artan döviz kuru sonucu ithal ürünlerin fiyatları ve dolayısıyla enflasyon oranı da hızla yükseldi. Artan döviz talebini frenlemek için kur korumalı mevduat (KKM) keşfedildi, yani bankalar düşük faizle kredi verirken, tasarruf sahiplerine fiilen yüksek faiz ödenmeye başlandı.

Böyle bir durum bankalar açısından bir ay bile sürdürülebilir olamayacağı için devlet (Hazine ve Merkez Bankası) kur farkı olarak mevduat sahiplerine faiz ödemeye başladı ve 2023 yılını Merkez Bankası “tarihi zararla” (818 milyar dolar!) kapattı. [1] Bir başka deyişle, hızla artan enflasyon sonucu, kredi alanlara ve mevduat sahiplerine olağanüstü kaynak transferi gerçekleştirildi.

Yüksek asgari ücret enflasyona neden olur mu?

Yukarıda özetlediğimiz ve artık herkesin çok iyi bildiği kısa enflasyon tarihimizde ücrete ilişkin herhangi bir ifade geçmiyor, çünkü bu dönemde ücret artışlarının enflasyon üzerinde kayda değer bir etkisi yok. Yakın tarihimizde asgari ücretin en çok arttırıldığı yıl 2016. Ocak 2016’da asgari ücret yüzde 44 arttırıldı, buna karşın 2016’da enflasyon oranı sadece yüzde 9.2 oldu (Ocak 2016-Ocak 2017). 2017’de asgari ücret yüzde 8 artarken enflasyon yüzde 10 arttı. Son 3 yılda ise, asgari ücretteki artış, enflasyondaki artışı takip etti.

Ücretler maliyetin bir parçası olduğu ve asgari ücret tüm ücretleri belirlediği için asgari ücret artışı enflasyona yol açmaz mı? Burada kısaca özetlediğimiz gibi Türkiye’de asgari ücret artışının enflasyona etkisi oldukça kısıtlı, bunun bir nedeni ücretlerin katma değer içindeki payının düşük olması, ikinci nedeni de firmaların oldukça esnek bir yapıya sahip olmaları. Buna karşın, enflasyon arttıktan sonra (tüm fiyatlarda olduğu gibi) asgari ücretin çok artması, enflasyonun düşüş hızını yavaşlatabilir. Fakat asgari ücretin gerçekleşen enflasyondan az artması, enflasyon artarken kaybeden emekçilerin, enflasyon düşerken de kaybetmesi anlamına gelir. Ülkede üretilen tüm ürünlerin fiyatları adeta günlük olarak değişirken asgari ücretin yılda bir değişmesi bu kaybın daha da fazla olmasına yol açar.

Yukarıdaki şekilde Ocak 2021’den Aralık 2024’e aylık net asgari ücret ile Türk-İş tarafından 4 kişilik bir aile için hesaplanan aylık açlık sınırı ve yoksulluk sınırı değerleri yer alıyor. Bu şekilde de görüldüğü gibi asgari ücret ilk arttırıldığında açlık sınırını kısmen yakalıyor fakat yıl içinde sürekli sabit kaldığı için açlık sınırının altında kalıyor. Bu verilere göre 2021 Ocak’tan günümüze asgari ücret hemen her ay açlık sınırının altında kalmış durumda. Benzer şekilde, 2021 Ocak’ta yoksulluk sınırı asgari ücretinin 3 katıyken, Aralık 2024’de bu oran 4’e çıkmış durumda. Asgari ücretin 2025 yılında yeteri kadar artırılmaması, ücretle geçinenlerin daha da yoksullaşmasına yol açacak.

Asgari ücret neden düşük? Asgari ücret ve üretkenlik

Türkiye’de asgari ücretin ve genel olarak ücretlerin düşük olmasının iki temel nedeni var: üretim ve bölüşüm. Veya popüler deyimle pasta ve dilim. Kişi başına üretim miktarı yüksek ise, yani işgücü üretkenliği yüksek ise, potansiyel olarak ücretler de yüksek olur. Bu potansiyelin ne kadarının gerçekleşeceğini belirleyen ise işçilerin pazarlık düzeyi. Türkiye gibi işçilerin ve sendikaların güçsüz(leştirildiği) ülkelerde işçilerin üretimden aldıkları pay da düşük oluyor.

İşgücü üretkenliği ücretlerin belirlenmesinde önemli bir etken, fakat, özellikle asgari ücret konusunda gündeme getirilmesi gereken daha önemli bir konu var: ücretlerin üretkenliğe etkisi. Ücret artışları kısa ve uzun dönemde üretkenlik arışına yol açabiliyor. Örneğin Kamil Yılmaz ve Ebru Voyvoda ile yaptığımız bir çalışmada, 1988-1993 dönemindeki ücret artışlarının üretkenliğe etkisini inceledik.[2] 1980 askeri darbesinden sonra sendikalar ve ücretler uzun bir dönem baskılanmıştı. Siyaset üzerinde kısıtların tedricen kalkması ile 1988-1993 döneminde reel ücretler özel imalat sanayiinde yüzde 130, KİT’lerde ise yüzde 200 arttı. Çalışmamızda reel ücretlerdeki bu olağanüstü artışa karşın firmaların kapanmasında bir artış olmadığını ve istihdamın düşmediğini, buna karşın reel üretkenliğin sadece 5 yıl içerisinde yaklaşık yüzde 100 arttığını gösteriyoruz.

“Asgari ücret tuzağı”

Asgari ücretin uzun dönemde üretkenlik üzerindeki etkisi beşeri sermaye birikimi ile oluyor. Daha yüksek asgari ücret, ailelerin eğitime ve sağlığa daha fazla kaynak ayırması, yani beşeri sermayinin gelişmesi demek. Dünyadaki pek çok ülke örneğinin gösterdiği gibi uzun dönemde ekonomik büyüme açısından en önemli faktör beşeri sermaye. Bu nedenle açlık sınırının altında asgari ücret ile geçinmeye çalışan ailelerde çocuklarımız iyi beslenemeyecek, iyi eğitim alamayacak, geçim sıkıntıları içerisindeki aileler sürekli depresyon yaşayacak. Bütün bunların olumsuz etkilerini de uzun dönemde göreceğiz.[3]

Ücretlerin üretkenlik üzerideki bu etkisinden dolayı bir “asgari ücret tuzağı”ndan bahsedebiliriz. “Rekabet gücümüzü kaybediyoruz” veya “enflasyona yol açacak” gibi günü kurtarmaya yönelik gerekçelerle sendikal açıdan zayıf işçilerin ücretlerinin rahatlıkla düşürülebilmesi, üretkenliği artıracak beşeri sermaye ve teknoloji birikimini engelliyor, böylece düşük ücret-düşük üretkenlik kısır döngüsüne hapsoluyoruz. Bu kısır döngüyü kırmanın tek yolu, ücretlerin enflasyonun altında kalmayacak şekilde artırılması ve tüm vatandaşlara nitelikli eğitim ve sağlık hizmetinin sunulması yoluyla beşeri sermayenin artırılmasıdır.

Notlar

[1] BloombergHT
[2] Taymaz, E., Voyvoda, V. ve Yılmaz, K. (2024), “Is There a Virtuous Cycle between Wages and Productivity? Turkish Experience after the Transition to Democracy” (with E. Voyvoda and K.Yilmaz), World Development, (175): 106474
[3] Bu konuda Lancet dergisindeki “Gelişmekte olan ülkelerde çocuk gelişimi serisi”nde yer alan yazılara bakılabilir: “Series on Child Development in Developing Countries”, The Lancet, 23 Eylül 2011
Erol Taymaz

Prof. Dr. Erol Taymaz, ODTÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesidir. etaymaz@metu.edu.tr

Recent Posts

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

6 saat ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

6 saat ago

Suriye’de pek çok “ama” ve “acaba” dolu “geçiş dönemi”

Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…

6 saat ago

İslam dünyasındaki yoksulluk ve şiddet sarmalı

Diplomat, işadamı ve seyyah olarak tam 135 ülkeye seyahat ettim. Bir kısmında görev yaptım, yaşadım;…

1 gün ago

‘Arap Baharı’ zincirinin son halkası Suriye’yi neler bekliyor?

"Arap Baharı" başladığında baskı altındaki Arap ülkelerinde demokrasi benzeri bir rejimin ortaya çıkabileceği umudu yeşermişti.…

2 gün ago

İbrahim Kalın, Şam’da Golani ileyken Blinken Erdoğan’ın yanındaydı

HTŞ lideri Ahmed el Şara (El Colani, ya da Golani) 12 Aralık’ta takım elbisesiyle direksiyona…

2 gün ago