Categories: Siyaset

HTŞ Suriye’de iktidara yürüdü, iktidarda durabilecek mi?

“Hay’at Tahrir al-Sham (HTS), Suriye’de 8 Aralık’ta Beşar Esad Rejimine son vererek iktidarı ele geçirdi. HTŞ’nin Şam’a yürüyüşünün sonuçları, Suriye rejiminin çökmesi ile sınırlı değil.”

Hay’at Tahrir al-Sham (HTS), Suriye’de 8 Aralık’ta Beşar Esad Rejimine son vererek iktidarı ele geçirdi. HTŞ’nin Şam’a yürüyüşünün sonuçları, Suriye rejiminin çökmesi ile sınırlı değil.

Suriye halkı, tartışmasız kazananlar arasında ilk sırada. Ancak Suriye halkının kazanımları bıçak sırtında. Suriye halkı için kazanımların devamlılığı, istikrar ve güven ortamının tesisi ve sürdürülebilir olması önemli. Aksi takdirde Suriye halkı da kaybedenler arasında yerini alabilir.

Suriye’de büyük fotoğraf şekilleniyor

Suriye’de büyük fotoğraf yavaş yavaş şekilleniyor. Bileşenleri ve jeopolitik alanda doğuracağı sonuçlar çok önemli. Sahada her şeyden önce ülkesini yeniden inşa etmek, insanca yaşamak isteyen, yaralarını sarmak isteyen bir halk var.

Suriyeliler Esad rejiminin devrilmesini bayram coşkusuyla kutlarken, endişelerini de gizlemiyorlar. Süreç kırılgan, povokasyon ve ajitasyona açık bir süreç.

Suriye halkı çok parçalı bir yapıda. Sünni, Dürzi, Nusayri, Türkmen, Kürt, Arap, Filistin, Hristiyan, Süryani, Ermeni topluluklardan kurulu.

Suriye’de söz sahibi olmak isteyen bölgesel ve küresel aktörler de çok parçalı bir yapıda. Beklentiler, çıkarlar, amaçlar çok farklı. Vekil güçler, YPG/SDG, SMO, HTŞ, yabancı savaşçılar, ABD, İsrail, Türkiye, Rusya ilk akla gelenler. Pers İmparatorluğu’nun genetik şifrelerini taşıyan İran, uzun yıllar Suriye’nin siyasi ve sosyal hayatında tüm varlığı ile etkisini gösterdi. Bu etki bir günde silinecek bir etki değil.

Kısaca, Suriye’de gelinen noktada amaç ve beklentileri farklı tüm iç ve dış aktörlerin tamamı, birlikte veya ayrı ayrı nasıl memnun edilecekler?

7 Ekim’de Gazze’de başlayan kırılma, Ukrayna Savaşı, Suriye, Lübnan, Yemen, Irak ve İran alanında yaşananlar, Orta Doğu’da fay hatlarını bir kez daha harekete geçirdi.

Orta Doğu’da maçı tribünden izleyemezsiniz

Orta Doğu’da maçı tribünden izleyemezsiniz. Bizzat sahaya inmek, oyunun içinde olmak zorundasınız. Maç bittikten sonra kurulacak diplomasi sofrasında da yerinizi almalısınız.

Orta Doğu’da, bölgeye ilişkin tarih ve coğrafya bilgisi, bölgenin sosyolojik, etnik, dini, mezhebi yapısını, reflekslerini, hassasiyetlerini bilmek de çok önemli.

Düşünsenize Şam’da konuşulan Arapça ile Halep’te konuşulan Arapça bile farklı. Aksi takdirde “küresel aktörüm” iddiası ile ortalarda gezinirken Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Afrika’da Sahel Bölgesi’nde yaşananların içinde bulursunuz kendinizi.

Suriye’de sonrası?

Esad Rejimi, Suriye’de çöktü. Suriye halkı, bölgesel ve küresel aktörler de Esad rejiminin geri dönüşü olmadığını biliyorlar.

Şam’da şüpheyle yaklaşılan, ancak istisnasız tüm bölgesel ve küresel aktörlerin kredi verdiği, yeşil ışık yaktığı HTŞ Geçici Hükümeti, siyasi ve güvenlik alanında boşluk yaratmadan, görevine başladı.

Suriye’de bundan sonraki gelişmeler çok daha önemli. Kapsayıcı, birleştirici bir Anayasa ile demokratik bir hukuk devletine ihtiyaç var. Sınırlı bir kesim dışında şeriat düzeni istenmiyor. Yeni Anayasa’nın hazırlanması, halk oyuna sunulması, kabulü ve uygulanabilmesi çok önemli. Sürecin herhangi bir noktasındaki tıkanma, ülke dışı aktörlerin kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda girişimleri, HTŞ çatısı altında iktidara yürüyenler arasında olası güç ve iktidar paylaşımı, pek çok riski içinde barındıran, potansiyel gelişmeler söz konusu.

Çok dikkatli ve hassas bir şekilde yürütülmesi gereken kırılgan bir süreçle karşı karşıyayız.

Golani için en büyük tehdit güç zehirlenmesi

Belli ki Suriye’de bir üst akıl, Irak ve Libya’da yaşanan gelişmelerin, hataların tekrarını istemiyor. Tüm bölgesel ve küresel aktörler Türkiye’yi işaret ediyor.

Örgütsel ismini bir kenara bırakan Ahmet Al Şara, Batıya ılımlı mesajlar gönderiyor. Suriye’deki iktidarını ve meşruiyetini güçlendirme yönünde adımlar atıyor. Ancak Ahmet Al Şara’nın, örgütsel ismiyle Golani’nin biyografisi ortada. Liderlik vasıfları taşıdığı, sahanın gerçeklerini bildiği, iç ve dış aktörleri analiz edebildiği anlaşıyor. Ne kadar bizzat kendisi, ne kadar bağlı olduğu vekil güçlerin sözcüsü olduğunu zamanla göreceğiz.

Golani için iki büyük tehlike var. Bundan ilki daha birkaç yıl önce başkalarını tekfir eden Golani, Batıya ılımlı mesaj verirken örgütüne yabancılaştırılmamalı. HTŞ bileşenleri tarafından tekfir edilen, selefi tekfiri bir darbenin hedefi konuma getirilmemeli.

Golani için bir diğer tehdit, Orta Doğu’daki liderlerin sıklıkla yaşadıkları güç zehirlenmesi. Örnekleri çok, birçoğu hayatta veya iktidarda değil. Beşar Esad bugün mülteci statüsünde, Rusya’da.

Suriye’de bir asırlık Arap milliyetçiliği, ya şimdi?

Suriye, henüz Osmanlı egemenliği altındayken, emperyalist devletlerin etkisi altında olan Suriyeli aydınlar, Arap milliyetçiliği ile bağımsızlık hareketlerine yöneldiler. Sonuç, Cemal Paşa’nın talimatları ile Şam ve Beyrut’ta kurulan dar ağaçları.

İngilizlerin ve Fransızların vaadlerine inanan, ancak kurulduktan üç ay sonra yıkılan Kral Faysal rejimi.

Suriye’de milliyetçi akımlar, Fransız manda rejimi esnasında da artarak devam etti. Fransız manda rejimi yıkıldı, Suriye Arap Cumhuriyeti kuruldu (1946).

Suriye halkı ve entellektüelleri, Suriye ile sınırlı olan Arap milliyetçiliği kazanımlarını yeterli bulmadı. Suriye 1958 yılında Mısır ile ittifak yaptı, Mısır Suriye ortak Arap cumhuriyeti kuruldu. Ancak Suriyeli aydınlar, generalller, siyasetçiler Mısır’ın güçlü lideri Cemal Abdulnasır’ın gölgesi altında kalmayı kabullenemedi. Mısır, Suriye, Arap Birliği çok geçmeden yıkıldı. Buradan çıkan sonuç; asker, sivil, entelelektüel Suriye halkının tamamı, Arap milliyetçisi olmakla birlikte, Suriyeli ortak paydasında, bir ulus devlet bilincine de sahipler.

Suriye, Filistin meselesinde hep ön saflarda yerini aldı

Suriye’de Fransız manda rejimi sonrasında, 20 yıl içinde 23 adet askeri darbe yaşandı. Son darbe Hafız Esad cuntası. Ancak Hafız Esad askeri darbeyi, siyasi bir güce bağladı, Baas Partisi’ne.

Suriye’de, çok parçalı etnik, dini, mezhebi birçok yapının istikrar ve güven içinde yaşaması için bir diğer gerekli unsur olarak, “laiklik” ilkesi benimsendi.

Suriye’nin Filistin meselesine bakışı da Suriye’yi, Suriye insanını anlamak açısından önemli. Suriye ve Mısır 1967 ve 1973 Arap İsrail Savaşı’nda ön saflarda yer aldılar. Suriye halkı Filistin halkı için ölümü göze alabildi. Lübnan ve Ürdün’den kovulan Filistinlilere kucak açan ülke de Suriye. İç savaş öncesine kadar Hamas’ın merkezi Suriye’de Şam’daydı. Filistin İslami Cihat ve diğer Filistinli örgütleri de.

Suriye’de bugün iktidara gelenler

Suriye Geçici Hükümeti’nin ilk icraatı, silahlı gruplara yaptığı çağrı. Yerinde bir çağrı. Tüm silahlı gruplar, devlet dışı aktörler silahlarını Şam Hükümeti’ne teslim edecekler. Esad rejimini yıkan bu muhalif gruplar Savunma Bakanlığı içinde yerlerini alacaklar. Suça bulaşmayan Esad rejimi askerleri de yeniden şekillendirilecek Suriye ordusuna katılabilecekler.

Bugün Suriye’de YPG/SDG unsurları, Arap aşiretler, Dürzi milisler dahil, 200-250 bin civarında silahlı grup olduğu değerlendiriliyor. Dürziler güneyde Sweyda’da silah bırakmayı reddediyor. Kuzey Doğu’da ise ABD tarafından silahlandırılan, ağır silahlara sahip PKK/PYD/SDG unsurları da silahlarını teslim edecek gibi değiller. Arap aşiretlerinin durumu ortada. Bugün için silahlarını sorgusuz sualsiz teslim eden tek unsur, eski rejim ordusu askerleri.

Lübnan Ordusu, Suriye için gerçekçi, bilinen bir örnek, ancak uygulama şansı yok.

Suriye Geçici Hükümeti’nin ilk icraatı, devrime katkı sağlayan tüm muhalif grupların tek çatı altında olacağı yeni bir ordu kurmak. Kolay değil. Suriye gibi, çok parçalı, etnik, dini, mezhepsel yapıdaki Lübnan Ordusu örneğine bakalım.

Lübnan, Suriye Ordusu tarafından iki defa, İsrail Ordusu tarafından ise üç defa karadan işgal edildi. İşgaller on yıllarca devam etti. İsrail istisnasız her gün, Lübnan hava sahasını taciz etti. Suriye ve İsrail işgalleri öncesinde ise Lübnan’da 15 yıl süren iç savaşta da Lübnan Ordusu görünür değildi.

Lübnan ve Suriye’nin çok parçalı yapıları

En son İsrail-Hizbullah savaşı Lübnan’a genişlediğinde, Lübnan Ordusu’nun ilk refleksi sınırı geçen İsrail Ordusuna karşı koymak yerine, 5 km geriye çekilmek oldu. İsrail Ordusu son kara harekatında, Lübnan topraklarında iki askeri güç ile karşılaştı. Hizbullah ve UNIFİL (BM). Lübnan Ordusu tek bir kurşun dahi atmadan geri çekilirken, UN çatısı altında başka ülkelerin askerleri, İsrail’in taciz ve bizzat saldırıları karşısında mevzilerini terk etmediler.

Anayasa gereği Lübnan Ordu Komutanı Maruni Hristiyan, yardımcıları Şii, Sünni, Dürzi inancında. Askeri istihbarat Başkanı da Maruni. Üst komuta kademesinde Ortodoks Hristiyanlar da var.

Lübnan’da nüfusun yüzde 65’nin Müslüman olduğu değerlendiriliyor. Zira son nüfus sayımı 1932 de yapıldı. Bu nüfus yapısı ve sosyo ekonomik gerçeklikler altında Lübnan Ordusu’nda alt kadrolarda, er ve erbaşlar arasında müslüman nüfusun ezici bir çoğunlukta olduğu biliniyor. Şii bir astsubay, çavuş veya er, Lübnan’ın bilinen gerçekliğinde bir iç savaşta Hizbullah’ın veya şii Emel Partisi saflarında yer alacaktır.

Lübnan’da Ordu gerçeği, ABD’nin İsrail’e ilişkin güvenlik politikasının yansıması olarak da tartışılmaktadır. ABD, İsrail’e komşu güçlü bir Lübnan Ordusu’nu hiçbir zaman istemedi. Ancak ABD’nin beklentisi, taraflar arasında yapılan anlaşmalar gereği (Taif Anlaşiması), Lübnan iç savaş sonrası Hizbullah’ın silah bırakması yönündeydi. Hizbullah silah bırakmadığı gibi füze rampaları inşa etti.

Lübnan ve Suriye’nin çok parçalı siyasi, etnik, mezhebi yapıları birbirine çok benziyor. Suriye’de yeni bir ordu kurulurken Lübnan’daki örnek detayları ile analiz edilmeli. Yoksa Lübnan örneğinde olduğu gibi Hizbullah gibi vekil, paralel askeri yapılanmalar ortaya çıkacaktır.

Yabancı savaşçılar gerçeği

Suriye alanındaki yabancı savaşçılar; farklı örgütlere mensup, Suriyeli olmadıkları gibi Arap da değiller. PKK/YPG/PYD bünyesinde Irak, İran, Türkiye ve Avrupa ülkelerinden bir çok silahlı unsurun olduğu biliniyor.

HTŞ bünyesinde irili ufaklı 25’e yakın örgüt olduğu, bunlar arasında selefi, tekfiri, cihatçı, Arap olmayan, üç yapılanmadan söz ediliyor.

Birincisi, Taliban ve El Kaide bağlantılı Uygurlar, Türkistan İslami Parti (TİP). İkinci grup; ‘Şişani’ (Çeçen) sıfatlarıyla nam salan fakat farklı etnik kökenlerden gelen Kafkasyalı savaşçıların liderlik ettiği gruplar. Üçüncüsü ise Taliban’a biatlı Özbeklerin örgütü İmam Buhari Tugayları ile Özbek-Kırgız ağırlıklı Tevhid ve Cihad Tugayları.

Tüm bu Arap ve Suriyeli olmayan cihatçı yabancı savaşçılar, silah bırakıp, Suriye ordusunun yeni mensupları mı olacaklar? Hristiyan, Dürzi, Ermeni, Süryani, Arap milliyetçisi kimliğine sahip diğer ordu mensupları ile aynı üniformayı giyip, silah ve kader birliği mi yapacaklar?

Orta ve uzun vadeli riskler, kırılma noktaları

Orta Doğu’da görev yapmış olan bir CIA ajanına atfedilen bir söz var. “Orta Doğu’da oyunu değiştiremiyorsan oyuncuyu değiştir”. Suriye’de oyuncu değişti.

Ancak, Beşar Esad Moskova yolundayken kardeşi 4. Tümen Komutanı Mahir Esad, askerleri ve silahları ile birlikte Irak’a geçtiler. Irak’ta Saddam Hüseyin sonrası süreç hafızalarda.

Bugün için Suriye’de, hatta Suriye dışında yaşayan tüm Suriyeliler, Esad rejiminin yıkılmasını kutluyor. Esad gitti, sonrası bir şekilde hallolur. Bu süreç zamanla, özellikle belli kesimler için bir endişe kaynağı olabilecek nitelikte. İlk akla gelen PYD/SDG/PKK cephesi ile alevi Hristiyan azınlık, Dürzi toplumu olmalı. ABD Dışişleri Bakanı, AB Konseyi Başkanı, Lübnanlı Dürzi lider Canbolat soluğu Ankara’da alanlar arasında ilk sıradalar.

Gelinen noktada Suriye mozaiğini oluşturan tüm aktörlerin yanı sıra bölgesel ve küresel aktörlerin birbirleri ile çelişen, çıkar ve beklentileri olduğu biliniyor. Kısa vadede elde edilen kazanımların Irak, Libya, Afganistan örnekleri dikkate alınarak, istikrarlı bir şekilde sürdürülebilir olması için herkesin empati yapması gerekiyor. Gerektiğinde stratejik ve taktiksel geri adımlar, ödünler verilebilmeli. Asgari müştereklerde buluşulmasına ihtiyaç var.

Herkesin aynı zamanda kazandığı bir Suriye mümkün değil.

Gelişmelerin Türkiye’ye etkileri

Türkiye, gelişmeler sonrasında tartışmasız kazananlar arasında ilk sırada. Türkiye artık masada güçlü ve söz sahibi bir konumda, kendinden emin. Türkiye’nin bir diğer şansı, bölgeyi, bölge insanını tanıyor, reflekslerini biliyor olması.
Kısa vadede elde edilen bu kazanımların Türkiye açısından orta ve uzun vadede de sürdürülebilir olmasına ihtiyaç var.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan; “Türkiye için güney sınırı boyunca PKK terör örgütü kaynaklı sınır güvenliği birinci derecede önemli. Türkiye’nin kontrolünde 30 km derinlikte tampon bölgeye ihtiyaç var, YPG/PKK içinde bulunan uluslararası savaşçı niteliğinde olan unsurların Suriye’yi terk etmesi, YPG’nin tüm lider kadrosunun, Suriyeliler dahil Suriyeyi terk etmeleri, YPG’nin silah bırakması” gerektiğine vurgu yapıyor.

Ancak YPG/SDG konusunda ABD’nin de istek ve öncelikleri var.

Türkiye için bir diğer kritik konu, Suriyeli geçici sığınmacıların güvenli ve istekli bir şekilde ülkelerine dönmeleri. Suriye’de olumsuz bir durumda yeni bir göç dalgasının da önüne geçilmeli.

Suriye’de istikrarlı ve sürdürülebilir bir güvenlik ortamının yaratılması halinde Suriye halkının çıkarlarını gözetecek ekonomik fırsatlar da önemli. Körfezden, Katar, S.Arabistan, Ürdün ve Suriye’den Türkiye’ye uzanacak, devamında Avrupa’ya gidecek doğal gaz boru hattı projesi ekonomik ve siyasi açıdan stratejik öneme haiz. Avrupa, Rusya’nın enerji kart ve tehdidinden bıkmış durumda.

Türkiye ve Doğu Akdeniz açısından bir diğer stratejik konu, Suriye’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanları, münhasır ekonomik bölgenin, Türkiye’nin deniz yetki alanları ile birleştirilmesi.

Sonuç

Suriye’de süreç istenilen şekilde yönetilemezse, Suriye’nin devamında, Lübnan ve Irak’ın da toprak bütünlüğü, parçalanma riskleri az değil.

İsrail, Golan tepelerinde ve Hermon’da konfor alanını oluşturdu. Sırada Suriye, İsrail ve Lübnan Dürzilerini tek bir çatı altında toplamak var. Ancak Lübnan’da Dürzi lider Velid Canbolat kurt bir politikacı. Soluğu Şam’da alanlar arasında ilk sıralarda.

Lübnanlı hristiyanlar ise asırlardır özerk, bağımsız bir siyasi yapı peşindeler. Kilise de bunu destekliyor. Bu bölgede, Lübnan ve Suriyeli Hristiyan toplulukları birleştirecek bir siyasi oluşum da her zaman gündemdeki yerini korudu.
Sünniler Lübnan’da Osmanlı’nın bölgeden çekilmesi sonrasında bir asırdır sessizliklerini korudular. Suriye’de sünnilerin iktidara taşınması ile birlikte Lübnanlı Sünniler de heyecanlandılar. Keza Lübnan Türkmenleri de öyle.

Suriye’nin toprak bütünlüğü önemli. Suriye’de her kesimi kucaklayan, birleştiren, kapsayıcı politikalara, hükümette ve devlet kurumlarında her kesimin sesinin duyulduğu, eşit şartlarda yönetime katıldığı, özgür birleştirici bir anayasa ya ihtiyaç her zamankinden daha fazla.

Ayhan Doğaner

Orta Doğu Uzmanı

Recent Posts

Suriyeli dönüşünü hızlandırmak için “öncü göçmen” yöntemi

Suriye’de Beşar Esad idaresindeki Baas rejiminin devrilmesi ardından Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların dönüşü ilk günlerde tahmin…

3 saat ago

Merkez Bankası 22 ay sonra faiz indirimine gitti

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 26 Aralık’ta gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, 22 ay…

24 saat ago

Türkiye’nin vergi sorunu: “İneği Sağmak” giderek zorlaşacak

İneği sürekli sağarsan yeterince ve kaliteli süt alman zorlaşır. Bir süre sonra inek rahatsızlanır, hiç…

1 gün ago

Siyasi mücadelenin yeni ekseni: Suriye’ye karşı erken seçim

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Aralık’ta AK Parti grubunda “Suriye fatihi” sloganları eşliğinde Kuran’ın Fetih Suresinin…

1 gün ago

CHP lideri Özel: 2025 geçim yılı değil, seçim yılı olacak”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, asgari ücretin 22 bin TL olarak açıklanmasının ardından iktidarı erken…

1 gün ago

Asgari ücret, işsizlik, faiz çıkmazı: 2025 ekonomisine ön bakış

2024’ü geride bırakmak üzereyiz. 2025’e girerken ekonomimiz ne durumda? Doğru yolda mıyız? Kısa bir değerlendirme…

2 gün ago