Siyaset

Diploma krizi, toplu gözaltılar, siyasette yeni hamleler ve sonuçları

Siyasette başarı diplomayla mı ölçülmeli? Bugün İmamoğlu için engel gösterilen diploma konusu geçmişte Erdoğan için de tartışılmıştı.

Türkiye’de siyasi ve ekonomik gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bu yazıya başladığımda henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları gözaltına alınmamış, borsa ve döviz dalgalanmaları yaşanmamış, siyasi gerilim biraz daha tırmanmamıştı. Sadece kendi başına önemli bir hadise olan diploma iptali, İstanbul Üniversitesinin İmamoğlu’nun diplomasını iptali etmesi konuşuluyordu.
Ancak her yeni gün, tam da bizi de etkileme ihtimali yüksek olan dünyadaki köklü değişimlerin ortasında, belirsizliklerin arttığı, siyasi dengelerin sarsıldığı ve ülke içindeki dayanışma ihtiyacının daha da belirginleştiği bir atmosfer yaratıyor. Yaşanan son gelişmeler, ne yazık ki ülkeyi bir adım daha geriye götürmüş, siyaseti ve ekonomiyi daha kırılgan hale getirmiş gibi görünüyor.

Siyasi hamleler ve diploma krizi

Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasının, 31 yıl sonra KKTC’deki bir üniversiteden İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne yatay geçişinin hukuki olmadığı gerekçesiyle iptal edilmesi, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Ancak bu kararın zamanlaması ve arka planı, hukuki olmaktan çok siyasi bir manevra olarak değerlendiriliyor.
Anayasa’nın 101. maddesi, Cumhurbaşkanı adaylarının yükseköğrenim mezunu olmasını şart koşuyor. Fakat bugüne kadar sorgulanmayan bir mezuniyet durumunun şimdi tartışma konusu haline gelmesi, bu sürecin bir “siyasi bariyer” olarak kullanıldığı yorumlarına neden oluyor.
Londra’da bir düşünce kuruluşu toplantısında bu konu açıldığında, muhataplarıma, benzer tartışmaların yıllardır Recep Tayyip Erdoğan için de yapıldığını hatırlattım. 20 yılı aşkın süredir İstanbul Belediye Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin siyasi kaderini belirleyen bir ismin diplomasının olup olmadığı gibi tartışmaların açılması ne kadar anlamlı?
Bu tartışma, aslında çok daha büyük bir meseleyi gündeme getiriyor: Türkiye’de eğitim, liyakat ve siyasi rekabet nasıl şekilleniyor?

Skandallar ve “diplomasız” başarılar

Geçenlerde bir yorumcunun Fatih Altaylı ile ilgili olarak “onun üniversite diploması bile yok ki, hiç muhatap almam” dediğini kulaklarımla duydum. Oysa Altaylı medya analizleri, bilim ve teknoloji, tarih ve din bilgisi, eleştirel düşünme yeteneği, birçok akademisyenden daha derin bir gazeteci bana göre. Birkaç yıl önce kendisiyle “Teke Tek” programında enerji politikalarını tartışırken, bilgisinin kapsamına, sorgulama yeteneğine hayran kalmıştım. Üniversite diploması olup olmadığını bilmiyorum ama sahip olduğu entelektüel birikim, birçok profesörü geride bırakabilecek düzeyde.
Benzer şekilde, tarihte pek çok önemli isim formel eğitim almadan büyük başarılar elde etti. Winston Churchill akademik olarak parlak bir öğrenci değildi ama modern dünyayı şekillendiren liderlerden biri oldu. Abraham Lincoln’ün resmi eğitimi yoktu ama ABD tarihine yön verdi.
Daha yakın dönemde Bill Gates, Steve Jobs ve Elon Musk gibi isimler, üniversite eğitimini tamamlamadan dünyanın en büyük şirketlerini kurarak teknolojik devrimlere imza attılar. Bugün Google, Apple, Tesla gibi firmalar, işe alımlarda diplomadan çok beceriye ve problem çözme yeteneğine önem veriyor.

Diploma mı, liyakat mi? Siyaset ve hukuk

Bu noktada asıl soru şu: Bir liderin başarısı, diplomasıyla mı ölçülmeli Türkiye’nin siyasi tarihinde bunun örneklerini daha önce de gördük.
Bülent Ecevit, üniversite diploması olmadığı için Cumhurbaşkanlığına aday olamamıştı. Recep Tayyip Erdoğan’ın diploması yıllardır tartışma konusu oldu. Bugün İmamoğlu için bence ters tepecek benzer bir senaryo devreye sokuluyor.
İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının önüne çekilen (diğer dosyaların yanı sıra) diploma engeli, Türkiye’de akademik belgelerin nasıl siyasi bir araç haline getirilebileceğini bir kez daha gösterdi.
Ancak gerçek mesele şu: Türkiye’yi kimin yöneteceğini belirlerken, kâğıt üzerindeki formalitelere mi bakacağız, yoksa sahadaki liyakat ve liderlik yeteneklerine mi?
Anayasa değişikliği tartışmalarında, yükseköğrenim şartının gevşetilmesi gündeme gelebilir. Nitekim, bazı AKP siyasetçileri, mevcut Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini engelleyen süre kısıtlamasının kaldırılmasıyla birlikte, İmamoğlu’nun önünü tıkayan yükseköğrenim koşulunun da kaldırılmasını öneriyor.
Günümüz siyasetinde diploma konusunun siyasi enstrüman olarak kullanıldığı apaçık görülüyor. Ekrem İmamoğlu’nun diploma meselesinin, hukuki bir konudan çok, onun siyasi geleceğini karartmaya yönelik bir hamle olduğu yorumları ağırlık kazanıyor.

Ne yapılmalı? Eğitim ve liyakat reformları

Bu tartışmalardan hareketle, Türkiye’de diploma ve akademik yeterlilik konusunun olabildiğince siyasetten arındırılması gerekiyor. Atılması gereken bazı somut adımlar şunlar olabilir:
• Eğitim sisteminin köklü reforme edilmesi: Üniversite diplomalarının sadece bir formaliteye dönüşmesini engellemek için akademik ve mesleki becerilerin ön plana çıkarılması gerekiyor.
• Liyakat kriterlerinin genişletilmesi: Liderlerin ve uzmanların değerlendirilmesi sadece akademik geçmişlerine değil, sahadaki başarılarına ve liderlik yeteneklerine dayandırılmalı.
• Diploma denetiminin bağımsız hale getirilmesi: Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi kurumlar, siyasi baskılardan uzak, şeffaf bir diploma denetim mekanizması oluşturmalı.
• Sahte diplomalar konusunda sert yaptırımlar uygulanması: Devlet yönetiminde yer alan kişilerin, aldıkları diplomaların doğruluğunu belgelemek zorunda olması gerekiyor.

Geleceğimiz formalitelere mi emanet?

Ancak gerçek mesele şu: Türkiye’yi kimin yöneteceğini belirlerken, kâğıt üzerindeki formalitelere mi bakacağız, yoksa sahadaki liyakat ve liderlik yeteneklerine mi?
Anayasa değişikliği tartışmalarında, yükseköğrenim şartının gevşetilmesi gündeme gelebilir. Nitekim, bazı AKP siyasetçileri, mevcut Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini engelleyen süre kısıtlamasının kaldırılmasıyla birlikte, İmamoğlu’nun önünü tıkayan yükseköğrenim koşulunun da kaldırılmasını öneriyor.
Önümüzdeki aylarda erken seçim olasılığı ve anayasa değişiklikleri giderek daha fazla konuşulacak gibi. Türkiye’de siyaset, yalnızca sandıkta değil, aynı zamanda sahada, mahkemelerde ve bürokraside oynanan hamlelerle şekillenmeye devam edecek.
Bakalım önceden dikkatlice kurgulandığı anlaşılan bu oyunun bir sonraki sahnesinde bizleri neler bekliyor?
Şimdiye kadar gördüklerimiz şimdiden sonra göreceklerimizin teminatı ise durum pek iyi görünmüyor gelecek öngörüsü bakımından.

Mehmet Öğütçü

Londra Enerji Kulübü YK Başkanı

Recent Posts

İmamoğlu vakası: yasak, sokak, kayyım, kurultay ve ekonomik hasar

  Sondan başlayalım. 22 Mart sabaha karşı, sahur vakti, saat 04:19’da MHP Genel Başkan Yardımcısı…

1 saat ago

İmamoğlu olayı tarafsız yargı ve yönetim zaruretini gösteriyor

Yatay geçişte usulsüzlük gerekçesi ile cumhurbaşkanlığının güçlü adayı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi gibi, hemen…

3 saat ago

AGİT yıllar sonra Türk diplomatla Rusya-Batı köprüsü kuruyor

Son dönemde uluslararası görüşme trafiği arttı. Üst düzey zirveler, kritik ziyaretler, toplantılar yapıldı. Canlı yayınlar,…

1 gün ago

İmamoğlu’na gözaltını protesto gösterileri ve kışkırtmaların kaynağı

20 Mart Nevruz gecesi Türkiye’nin hemen hemen bütün büyük şehirlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem…

1 gün ago

Kıbrıs: Türk tarafı Cenevre’de taviz vermedi, yeni görüşme Temmuz’da

Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla 17-18 Mart 2025 tarihlerinde Cenevre’de düzenlenen gayrı resmi, beş taraflı…

2 gün ago

19 Mart İmamoğlu Vakası: sustukça mı, susturdukça mı sıra gelecek?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının 19 Mart operasyonu ile topluca gözaltına…

2 gün ago