Yıllardır “sonuna kadar mücadele” söylemiyle teselli bulan, şehit aileleri için mevcut barış dili, anlam dünyasında sarsıcı bir kırılma yaratıyor. Bu konu da “Terörsüz Türkiye” hedefiyle kurulan TBMM Komisyonunun gündeminde. (Foto: TBMM)
“Terörsüz Türkiye” süreci ile tarihi bir dönüm noktasındayız. Silahların susması, toplumun büyük bir kesimi için yıllardır beklenen bir umut. Ancak bu umut, herkes için aynı coşkuyu taşımıyor. Çünkü barış sadece siyasetçileri değil, aynı zamanda bu çatışmanın bedelini yıllardır ödeyen, evlatlarını kaybeden, hayatları geri dönülmez şekilde değişen binlerce aileyi de doğrudan ilgilendiriyor. Bu kesimler için Terörsüz Türkiye süreci yalnızca politik bir karar değil; kaybedilenlerin anlamını yeniden tanımlama ve belki de hayatlarının en acı travmasıyla yüzleşme sürecidir. Bu nedenle, barışın psikolojik ve toplumsal boyutu en az askeri boyutu kadar önemlidir.
Çatışma yaşayan her toplumda milliyetçi veya vatansever mobilizasyon, iktidarların ve siyasi aktörlerin en güçlü araçlarından biri olagelmiştir. “Düşman” ve “biz” gibi keskin ayrımlar, medya, eğitim sistemi, anma törenleri ve sembolik söylemlerle sürekli yeniden üretilerek kolektif hafızanın derinlerine işler. Bu dinamik yalnızca askerî ve siyasi stratejileri değil, toplumun duygusal omurgasını da şekillendirir. Zamanla “ulusal savunma” veya “hain tehdit” gibi söylemler, barış ihtimallerini siyaseten tabu hâline getirebilir ve müzakere fikrinin kendisini bile meşruiyet krizine sokabilir.
Ancak çatışmanın sürdürülemez hâle geldiği veya toplumsal maliyetin yükseldiği dönemlerde, aynı siyasi aktörlerin ve toplumların “asla müzakere edilmez” çizgisinden “çözüm” ve “barış” dili kullanmaya evrilmesi mümkündür. Bu dönüşüm, özellikle silahları susturmanın aciliyeti ve bazen de siyasi öncelikler nedeniyle, bir yandan barış için cesur bir adım, öte yandan uzun yıllar süren fedakârlıkların ve anlatıların toplumun genelinde sorgulanması anlamına gelir. İşte bu nedenle, ulusalcı mobilizasyondan barış masasına geçiş yalnızca teknik değil, psikolojik ve toplumsal bir uyum süreci gerektirir.
Terörsüz Türkiye süreci ilerlerken, en az konuşulan ve belki de en çok etkilenmiş grup, güvenlik güçlerinden ve sivillerden oluşan kayıp yakınlarıdır. Yıllardır “sonuna kadar mücadele” söylemiyle teselli bulan, fedakârlıklarının boşa gitmediğine inanan bu şehit aileleri için mevcut barış dili, anlam dünyasında sarsıcı bir kırılma yaratıyor. Bir yıl önce hayal bile edilemeyecek temaslar ve açıklamalar bugün normalleşmiş durumda; bu da bazı kesimlerde derin bir ihanet, küskünlük ve “görülmeme” hissi doğuruyor.
Şehit aileleri ve kayıp yakınlarının duygularının hafife alınması, sürecin toplumsal meşruiyetini zedeleyebilir. Oysa barışın kalıcılığı bu kesimlerin acılarının tanınması, kayıplarının onurlandırılması ve sürece dâhil edilmeleriyle güç kazanır. Türkiye’nin, bu mağdurları yalnızca geçmişin fedakâr aktörleri olarak değil, aynı zamanda geleceğin barış mimarisinin temel taşları olarak konumlandırması gerekir. Bu sayede hem şehit yakınlarının toplumsal saygınlığı korunur hem de barışın sürdürülebilirliği için güçlü bir toplumsal sigorta oluşturulur.
Barışın gerçek gücü, farklı kesimlerin duygularının ve beklentilerinin tanınmasıyla ölçülür. Şeffaf ve empatik iletişim şart: Sürecin neden gerekli olduğu ve uzun vadede nasıl bir toplumsal fayda yaratacağı kamuoyuna açık ve net anlatılmalı. Kuzey İrlanda’da Hayırlı Cuma Anlaşması sonrası hükümetin düzenli bilgilendirme toplantıları, Kolombiya’da 2016 Barış Anlaşması sonrası yapılan bölge turları toplumsal güveni artıran örneklerdir. Türkiye de benzer bir katılım ve bilgilendirme modeli geliştirebilir. Bu tür stratejiler sadece bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda toplumun sürece ortak olma hissini güçlendirir.
Onarıcı adalet de bu sürecin vazgeçilmez unsuru. Güney Afrika’nın Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu ya da Kolombiya’nın mağdur tazminat programları gibi mekanizmalar mağdurları sürecin görünür bir parçası hâline getirdi. Türkiye kendi koşullarına uygun bir modelle kayıp yakınlarının fedakârlıklarını tanıyabilir.
Diyalog mekanizmaları ve ortak hafıza kültürü bu çabanın diğer ayaklarıdır. Kuzey İrlanda’daki Community Relations Council veya Kolombiya’daki yerel barış konseyleri gibi platformlar, mağdurların sesini duyurur. Srebrenitsa Anıtı ya da Parque de la Memoria örneklerinde olduğu gibi simgesel mekânlar ve anma günleri de toplumsal empatiyi ve “ortak kayıp” bilincini güçlendirebilir. Türkiye için bu hem şehitleri hem de çatışmada hayatını kaybeden tüm sivil vatandaşları anabilecek bir olgunluk göstergesi olacaktır.
Bir barış sürecinin başarısı masadaki imzalarla değil, toplumun onu ne ölçüde sahiplendiğiyle ölçülür. Türkiye’deki sürecin de gerçek sınavı, kayıp yakınlarının, şehit ailelerinin ve yıllardır “ulusalcı” söylemlerle mobilize edilmiş geniş kitlelerin bu dönüşüme nasıl dâhil edileceği olacak.
Bu kesimlerin güvenini ve katılımını sağlamak, sürecin en stratejik ama en az hazırlık yapılmış boyutu olmaya devam ediyor. Bu nedenle barışın sadece bir siyasi strateji değil, toplumsal bir yeniden inşa süreci olarak görülmesi gerekiyor. Travmaların tanınması, kayıpların onurlandırılması ve ortak bir hafıza oluşturulması Terörsüz Türkiye için gerekli gerçek bir toplumsal dönüşüm yaratabilir.
Türkiye’nin elinde bu kez, yalnızca silahları susturmakla kalmayıp geçmişin yükünü de hafifletecek bir fırsat var. Ancak bu fırsat kapsamlı bir toplumsal barış mimarisi ve güçlü bir empati siyasetinin eşlik ettiği bir cesaretle değerlendirilirse mümkün olacak, barışın kalıcılığı ise acının ve öfkenin dönüştürülebilmesiyle sağlanacaktır.
TBMM Komisyonunun 4 Aralık toplantısı AK Parti-MHP ittifakının “Terörsüz Türkiye” sürecinin 2026 yılının ilk yarısındaki…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya-Ukrayna savaşının giderek daha geniş bir coğrafyaya yayıldığını, bunun “çok korkutucu…
İçişleri Bakanlığı 2 Aralık gecesi 22.15te Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’nin 29…
Dün, 1 Aralık, Ankara’da “Ortak Geleceğe Birlikte Bakmak” başlıklı bir çalıştay vardı. Diyarbakır merkezli araştırma…
Barışın kaderi çoğu zaman masadaki teknik maddelerle, güç dengeleriyle ve takvimlerle açıklanır. Oysa eksik olan…
Avrupa’nın kuraklık haritası artık yalnızca meteoroloji raporlarında değil, uyduların yerçekimi ölçümlerinde de görünür durumda. Yirmi…