Lübnan, komşuları İsrail ve Suriye ile kara sınırlarını meşru bir zemine oturtamadan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile 26 Kasım 2025 tarihinde Beyrut’ta Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasına imza attı.
İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) liderlerinin 22 Aralıkta Kudüs’te Türkiye’ye karşı ittifak niyetlerini belli etmeleri Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da siyasi gerilimi daha da artıracak bir adım oldu. Bunun öncesinde Lübnan, komşuları İsrail ve Suriye ile kara sınırlarını meşru bir zemine oturtamadan, GKRY ile 26 Kasım 2025 tarihinde Beyrut’ta Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasına imza atmıştı. Bu İsrail’in Doğu Akdeniz’deki nüfuz alanını Türkiye aleyhine genişletme hamleleri çerçevesinde görülmeli.
Bazı uzmanlar anlaşmanın, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında GKRY ve Lübnan’ın “ortay hat” yöntemini esas alarak sınırlarını belirlediği teknik bir düzenleme olduğunu belirterek anlaşmanın meşruiyetine vurgu yapıyorlar.
Anlaşma, Türkiye ve KKTC’nin itirazlarına rağmen, hidrokarbon arama faaliyetlerine katılacak küresel enerji şirketleri için de hukuksal bir zemin yaratma potansiyeli taşıyor.
Türkiye ve KKTC’nin duruşu net. Ada’da Türk toplumunun varlığını, reel durumu, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını dikkate almayan anlaşmaların Ankara açısından hükmü, meşruiyeti yoktur, kabul edilemez.
Aslında anlaşma yeni değil, 2007’de imzalanan ancak Lübnan Parlamentosu’nda onaylanmayan bir anlaşma. Lübnan’da Hizbullahın zayıfladığı, ABD’nin nüfuzunun arttığı, Doğu Akdenizin jeopolitik ve jeoekonomik gerçeklerinin yeniden şekillendiği bir konjonktürde güncellenen bir anlaşma.
KKTC için olduğu kadar Lübnan için de oldubittiye getirilen bir durumla karşı karşıyayız.
GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun tarafından Beyrut’ta imzalanan anlaşma sonrasında Lübnan’ın eski Ordu Komutanı yeni Cumhurbaşkanı Joseph Aoun;
“Kıbrıs ile birlikte başaramayacağımız bir şey yok, bu anlaşma kimseye karşı değildir, kimseyi dışlamıyoruz. Aksine, tüm bölgeye yayılmasını arzuladığımız uluslararası işbirliği köprüsünün ilk adımıdır. Yaşasın Kıbrıs, yaşasın Lübnan” sloganlarını kullandı.
Lübnan Cumhurbaşkanı Aoun’un sözleri düşündürücü. Lübnan’ın güneyinde devam eden İsrail işgali ve Lübnan hava sahasını her gün ihlal eden, Lübnan içerisinde operasyonlar ve suikastlar düzenleyen İsrail’in Lübnan’ın egemenlik hakları ihlali karşısında sesini çıkarmayan, İsrail’e sembolik de olsa tek bir kurşun dahi atamayan bir ülkenin Cumhurbaşkanı ve eski Ordu Komutanı.
Lübnan’da İran’ın vekil gücü Hizbullah’ın zemin kaybettiği, Paris’te ve Vaşington’da Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının konuşulduğu bir konjonktürde, İsrail’in güvenliğini önceleyen, Batı’nın etkisinde yeni bir vekil güç karşımıza çıkıyor. Defalarca ülkesi işgal edilen, teknik olarak İsrail ile savaş halinde olan, İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan Lübnan.
Doğu Akdeniz’de ki bu stratejik adım, GKRY’nin daha önce İsrail ve Mısır ile yaptığı benzer anlaşmaların devamı niteliğinde.
Anlaşmanın, ABD ve Yunanistan’ın hatta Fransa’nın yönlendirmeleriyle Avrupa Birliği’nin de desteğini alarak, GKRY ve Lübnan ile sınırlı kalmayarak, Mısır ve İsrail’i de içine alacak ekonomi, enerji, siyasi, askeri bir işbirliğine zemin hazırlama potansiyelinin de yüksek olduğu değerlendiriliyor.
GKRY ve Lübnan’ın, bu anlaşmanın devamı niteliğinde elektrik alanında da işbirliğine yönelik olarak Dünya Bankası’ndan proje finasman desteği istemeleri de dikkat çekici.
GKRY’nin Ocak 2026’da Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek olması ile birlikte Doğu Akdeniz’de fiili durumu meşrulaştıracak, genişletecek benzer adımların atılması beklenebilir.
Bu gelişmeler ışığında GKRY, Doğu Akdeniz’de hızla değişen jeopolitik gelişmelerden hareketle Türkiye’ye rağmen Suriye’nin deniz yetki alanlarına da yönelebilecektir. Ancak bu alandaki planlamalar kısa vadede, Türkiye’nin Suriye’deki etkisi nedeniyle sınırlı olacaktır.
Kısaca Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye, KKTC, Libya, karşı tarafta ise GKRY, Yunanistan, Fransa, Lübnan, İsrail ve Mısır. Suriye şimdilik Türkiye’nin nüfuz alanında.
Doğu Akdeniz jeopolitiğinde tüm bu gelişmeler olurken, Suriye’deki siyasi, ekonomik, sosyal gelişmelere bu açıdan da bakmakta fayda var.
Lübnan’da ekonomik ve mali sorunlar, siyasi krizler, 2019 yılından itibaren bankacılık sisteminde başlayan çöküş, Ağustos 2020’deki Beyrut Liman patlaması ile birlikte artarak devam etti. Bu süreçte covid salgını ve İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan çatışmaların da etkisiyle Lübnan’da ekonomik, sosyal, siyasal sorunlar hızlı bir şekilde arttı.
Bu süreçte Lübnan’da her kesimden insana, Lübnan Ordusu ve istihbarat kuruluşlarına insani yardım götüren ülkelerin arasında ilk sıralarda Türkiye yer aldı. Türkiye’nin TİKA aracılığıyla yaptığı, sadece Lübnan’da değil tüm bölgedeki tek “yanık ve travmatoloji hastanesi” olan Sayda Hastanesi, bu konudaki çok sayıdaki örnekten sadece bir tanesi.
Lübnan Hükümeti, ekonomik krizde kaynak arayışını sürdürürken, Avrupa Birliği’nin taahhüt ettiği bir milyar avroluk ekonomik yardımı almak için GKRY ile yaptığı anlaşmaların benzerlerini tereddüt etmeden imzalamak için elinde kalem bekliyor olmalı.
Lübnan GKRY arasında imzalanan bu anlaşma, Lübnan’daki muhalefet çevrelerinde ve Lübnan Parlamentosu’nda da şiddetli eleştirilere neden oldu.
Anlaşmanın gizli kapılar ardında, İsrail-ABD etkisi altında yapıldığı, beş bin km’lik bir ekonomik alanın GKRY’ye teslim edilmesinin stratejik bir hata olduğu, Lübnan’ın egemenlik haklarına konu olması nedeniyle Anayasa gereği Lübnan parlamentosunun onayına ihtiyaç duyulduğu vurgusu yapılıyor.
Lübnan’ı ABD, İngiltere, Suudi Arabistan ve Arap Ligi’nde Büyükelçi olarak temsil eden, Şebaa Çiftlikleri ve Suriye/Lübnan/İsrail kara sınırlarının belirlenmesi görüşmelerinde görev alan Büyükelçi Dr. Bassam Abdel-Qader Al-Nu’mani de bu anlaşma nedeniyle, Lübnan Hükümetini eleştirenler arasında. Büyükelçi Nu’mani makalesinde özetle şunları söylüyor: “Kara ile deniz sınırlarının belirlenmesiyle ilgili stratejik kararlar alınırken Lübnan halkına da bilgi verin, Parlamento’nun onayını alın. Bu, ABD-İsrail baskısını, ardışık tavizler verme konusunda hafifletecektir.
Lübnan’da çok parçalı etnik, dini, mezhebi siyasi yapı her zamanki gibi kırılgan. Lübnan anayasası, idari ve siyasi yapı, Fransızlar tarafından 1932 yılında düzenlen nüfus sayımı esas alınarak yapıldı. Ancak geçen süreçte demografik yapı Müslümanlar lehine değişti. Hristiyan nüfusun yüzde 35’e kadar gerilediği değerlendiriliyor. Bu nüfusun önemli bir bölümü de Fransa gibi başka ülkelerde yaşıyor. Bu nedenle beş milyonluk ülkede yeni bir nüfus sayımı yapılamıyor.
Lübnan’da mevcut konjonktürde farklı nedenlerden dolayı Sünni ve Şii Müslüman nüfus, gelişmelerden rahatsızlık duyuyor.
Lübnan Ordu Komutanı ve Cumhurbaşkanı anayasa gereği Maruni Hristiyan olmalı.
Değişen demografik yapı, yaşanan sosyo-ekonomik gelişmelerle birlikte, Lübnan Ordusu ve muhaberat teşkilatlarında, asker ve orta kademe subay kadrolarının çoğu Müslüman. Bu farklı bir kırılgan duruma işaret ediyor.
Tarihte örnekleri var, Avusturyalı önce sıradan bir er, sonra onbaşı Adolf Hitler, Führer olarak Almanya’da Ordu’yu ve tüm devlet yapısını eline geçiriverdi. Sonrası malum.
Doğu Akdeniz’de jeopolitik alanda yaşanan hızlı değişim, Lübnan’ın ekonomik alandaki çaresizliği ve siyaset alanındaki yetersizliklerle birleşince, anlaşma hiç kuşkusuz doğrudan Yunanistan ve GKRY’nin ekonomik, askeri ve siyasi çıkarlarına hizmet eder nitelikte.
Ancak İsrail, açık ara bu durumdan en çok kazançlı çıkan ülke,
Mevcut gelişmeler, Kıbrıs Rum hükümetinin askeri alanda, özellikle hava savunma alanında İsrail ve ABD ile yapmakta olduğu anlaşmaların devamı niteliğinde. Ada’da İngiltere’nin bilinen askeri üslerine ABD ve Yunanistan kaynaklı yenileri ekleniyor. Ege adaları ve Aleksandropolis’teki (Dedeağaç) gelişmeler de ortada.
Türk Cumhuriyetler, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın çok değil altı ay önce, Avrupa Birliği ile gerçekleştirdikleri zirve sonrasında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıma, Büyükelçi atama kararları, hafızalardaki yerini ve önemini de koruyor.
Türkiye ve KKTC, GKRY-Lübnan Deniz Yetki Alanları anlaşmasını “yok hükmünde” kabul ediyor.
Kısa vadede, taktiksel ilk tepki Suriye alanında yaşanacaktır. Türkiye’den, Suriye ile münhasır ekonomik bölge, deniz yetki alanları konularında yapılacak anlaşmalarla, karşı adımlar atması beklenecektir.
Türkiye’nin Lübnan’a bakışını, yapıcı olarak tekrar değerlendirmesinde de fayda var. Türkiye’nin Lübnan ile tarihsel ve kültürel, köklü bağlantıları var. Sünni ve Türkmen nüfus, Türkiye’den göç eden onbinlerce Mardin kökenli vatandaşımızın, Lübnan seçimlerinde sadece seçmen olarak değil, milletvekili adayı olmaları da düşünülmeli. Demokrasinin temel kuralı. Tüm halklar, azınlıklar dahil parlamentoda temsil edilmeli.
Lübnan’da sıradan halktan insanların yanısıra ordu ve muhaberat teşkilatları subaylarının da Yunus Emre Kültür merkezinde Türkçe öğrendikleri bilinen bir konu. Lübnan’dan Türkiye’ye teveccüh her kesimden Lübnanlı için yüksek.
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ise çok değil dört yıl önce Ordu Komutanı olarak Türkiye’ye yaptığı ziyaretin öneminin daha farkında olmalı.
Sonuç olarak, GKRY ve Yunanistan, diplomatik alanda Türkiye ve KKTC’nin çıkarlarını hedef alan ciddi bir çaba içindeler. Bu çaba GKRY’nin AB Konseyi dönem başkanlığı döneminde Ocak 2026’dan itibaren hissedilir bir şekilde artacaktır.
GKRY ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de attıkları adımların arkasında başka bir üst akıl olmalı. Bu akıl, zamanında, hassasiyetle takip edilmeli.
Kuralların, hukukun, insan haklarının, egemen devletlerin egemenliklerine, BM gibi uluslararası kuruluşların kararlarına saygı duyulmadığı, Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi hakimlerine İsrail aleyhine aldıkları kararlar nedeniyle siyasi ve ekonomik yaptırımların uygulandığı, vekalet savaşlarının hüküm sürdüğü bir konjonktürde gizli servisler hiç olmadığı kadar sahaya indiler.
Gizli servisler, siyasetçilerin de isteği ve desteği doğrultusunda, diplomatlar, asker ve sivil bürokratlardan rol çalıyorlar.
Doğu Akdeniz’de sular ısınırken Türkiye’nin akil devlet aklına, sivil, asker, güvenlik bürokrasinin deneyimlerine, diplomatlara her zamankinden fazla ihtiyaç var.
Dün, 22 Aralık’ta Ankara’nın Şam’a adeta SDG çıkartması yaptığı gün İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs…
CHP’li Ali Mahir Başarır, 21 Aralık akşamı, 2026 Bütçe görüşmelerinin son gününde TBMM Genel Kurulundaki…
Dışişleri Bakanlığının 2025 Büyükelçiler Konferansı 15-19 Aralık tarihlerinde Ankara’da yapıldı. “Barış, İstikrar ve Refah Üreten…
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye’nin Haziran 2025’te İsrail-İran savaşı sırasında İran rejiminin değişeceği beklentisiyle…
Yeni bir yıla yaklaşırken tek tek yaşadığımız gelişmelerin ötesinde asıl rahatsızlık, ağaçların arasında yolumuzu bulmaya…
Mehmet Akif Ersoy, o dönem Ciner Medya Grubunu yöneten Kenan Tekdağ tarafından Ağustos 2024’te Habertürk…