Hürriyet’te Ahmet Hakan Coşkun ve Hande Fırat’ın yazılarıyla başlayan tartışma, iktidar medyasının artık iktidarı AK Parti milletvekillerine savundurup vekaleten kendileri savunmak istemediklerini gösteriyor.
Açık söyleyeyim, ben bu köpürtülen Hakan Fidan, Bilal Erdoğan çekişmesi iddialarına pek itibar etmiyorum. Ama iktidar medyası içindeki kaynama öyle değil. Hürriyet’te, nedense Coşkun soyadını kullanmamayı tercih eden Ahmet Hakan ve Hande Fırat’ın yazılarıyla ortaya çıkan ve güya gazetecilikte nesnelliği korumak pozunda yazılmış “İktidarı milletvekilleri savunsa daha iyi olmaz mı?” arzuhalleri ciddi bir çırpınışa işaret.
Cem Küçük’ü de kızdırdılar ki Türkiye’deki yazısında “Yandaş kelimesi çirkin bir söz ama o kelimeye cuk diye oturan Hürriyet ve CNN Türk” diye yazdı. Yarın muhtemel bir iktidar değişikliğine göre şimdiden pozisyon aldıklarını, yarın bir gün Özgür Özel’le de aralarının iyi” olmasını hedeflemekle suçladı; “Siyaset dün Hande gibileri sevdi, yarın da onun gibileri sevecek” asabiyetiyle.
CHP’nin geleneksel karşı takımdan, hatta bazen artık yedek kulübesine alınmış oyuncu transfer etme kompleksini hesaba katarsak, Küçük’ün haksız olduğunu söylemek zor.
Küçük’ün Sabah-ATV, kendi çalıştığı Türkiye-TGRT gruplarına torpil mi geçtiği sorusunu bir yana bırakıp devam edelim.
O arzuhaller elbette Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazılmıştır. AK Parti milletvekillerinin ekranlara çıkmasını yasaklayan o olduğuna göre, yasağı kaldıracak olanın da o olması doğaldır yürütmenin tek elde toplandığı rejimde.
Peki, o yasak neden getirilmişti? Çünkü ekranlarda AK Parti vekillerinin önüne birden fazla muhalefet vekili çıkıyordu, o zamanlar MHP de muhalefetteydi ve kök söktürüyordu. “Onlar çok biz tekiz” diyerek adı konmamış, fiili bir yasak konuldu AK Parti vekillerine. AK Partililere yasak gelince, iktidar yanlısı kanallar CHP ve diğer muhalif vekilleri de konuk almaz oldular. Onun yerine, tıpkı askerlikteki vekalet savaşı aktörleri gibi vekil gazeteciler, vekil akademisyenler, avukatlar, emekli askerler, büyükelçiler, siyasetçiler, kerameti kendinden menkul şöhretler ekranları doldurdu. Kimi AK Parti, kimi MHP, kimi CHP, kimi DEM ya da İYİ Parti sözcüsü olarak atandı.
İletişim Başkanlığı gücünü kullanarak televizyon yönetimlerine hangi konularda kimleri çağırmalarının uzun düşeceğine dair listeler gönderildiği konuşulmaya başlandı.
Şimdi, o zaman bu çürümüş sistemin başrollerinde bulunan, her türlü rantından faydalanan isimlerin güya özeleştiri yapar gibi “Ama biz de abarttık” mızırdanmalarını izliyoruz. “İktidarı gelsin milletvekilleri savunsun, biz de gazetecilik yapalım” diye sureti haktan görünüp objektif gazetecilik bayrağını gasp etmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz.
Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy ile patlayan uyuşturucu soruşturması birden gazetecilik damarlarını mı depreştirdi acaba?
Medya prens ve prensesleri peyda edip propaganda stratejisi kurmanın sınırlarına ulaşıldı.
Yoksa artık iktidar sahiplerinin de iktidarlarının onlar tarafından savunulmasının bir kıymeti kalmadığını görmeye başladıklarını mı fark ettiler? İngilizcede bir deyim vardır “Böyle dostların varsa düşmana gerek yok” diye.
Yoksa “Milletvekilleri çıksın iktidarı” demeleri altında, hadi sinsilik deyip de mafyatik avukatlarını üstümüze salmalarına meydan vermeyelim, başka bir hesap mı yatıyor?
Kendileri, sonradan ürettikleri “persona”ları ile ekranlarda AK Parti vekillerini güya sorgulayacak, böylece kendilerini var eden sistemi savunmak zorunda kalmayacaklar, öyle mi?
Gerçi şimdilik AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Faruk Acar’dan “İşinize bakın, daha aktif olmanız bekleniyor” lafı işittiler, ama arzuhalin ona yazılmadığı açık.
Peki, giderek izlenme oranları düşen yayınlarına AK Parti vekilleri çıkartabilirlerse karşılarına örneğin CHP’li, ya da İYİ Partili, DEM Partili, herhangi bir partiden muhalefet vekili çıkarabilecekler mi? Bunun izlenme oranlarını artıracakları kesin ama ikincisi olabilecek mi?
Bir de şu var. Geçenlerde Ekol TV kapandı. İşsiz kalan emekçilere değil, paraziter takıma sözüm ve Sabah-ATV, Hürriyet-CNN Türk, Türkiye-TGRT sistemi dışında kalan kuruluşlardaki -emekçilere değil sözüm- diğer paraşütçü takım titremeye başladı. Kıdemli yandaşlar da arzuhallerinin satır aralarında, “Biz bu kadar yıl işe yaradık, sonradan gelenler nelere bulaşmışlar, bizden vaz geçmeyin” der gibiler.
Bana kalırsa AK Parti kurmayları da Beştepe kurmayları da AK Parti iktidarının bugüne dek korunmasında pay sahibi olan medya düzeninin artık işe yaramadığını, tam tersine bulaştıkları işler ortaya çıktıkça zarar vermeye başladığını anlamış olmalılar.
Son zamanlarda Cumhurbaşkanının dış gezilerine muhabir kontenjanından davet edilen spikerlerin, kanallarda Genel Yayın Yönetmenlerinden fazla güç kullandığı söylentilerini iktidar sahipleri de duymuş olmalılar.
Her ikisi de kara para suçlamalarına konu olup el konmuş Ciner Holding ve Can Holding elinde, paraşütçü isimler yönetiminde neye döndüğü ortada olan Habertürk-Show TV’de olanlar konusunda bizlerden ayrıntılı bilgi sahibi olduklarından da eminim. Gelişmelerin bürokraside şimdilik tek sıçradığı ismin İletişim Başkanlığına bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi Koordinatörü Furkan Torlak olması, eminim onların da dikkatini çekmiştir.
Çalışanları geçim sıkımtısının eşiğinde yaşatıp prens ve prenseslere, geri ödenmeyen kamu kredilerinden, milletin parasından tatlı hayat yaşatan bu sistemin dikişleri muhafazakar bir iktidarın hiç beklemediği yerlerden patlamaya başladı.
İletişim Başkanlığına Fahrettin Altun yerine Burhanettin Duran’ın getirilmesi de rastgele bir karar olmasa gerek. Dışişleri Bakan Yardımcılığından gelen Duran, kendiyle meşgul olmaktansa işiyle meşgul bir akademisyen-bürokrat olarak tanınıyor.
Duran, eğer medyanın tek işinin iktidar övgüsü muhalefet yergisi olmadığına inanıyorsa ki inandığını ümit etmerk istiyorum, daha kapsayıcı bir medya stratejisinin ülkedeki demokratik işleyişe de daha iyi geleceği gerçeğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a izah edebilecek, paraziter ilişki biçimleriyle buraya kadar egilebileceğine ikna edebilecek müktesebat ve konumda.
Artık vekil gazeteciler de vekillikten kurtulmak istediklerine göre bu sistemin miadı dolmuştur.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 29 Aralık erken saatlerde Yalova’da yürütülen bir terör operasyonunda DEAŞ (IŞİD)…
2026’da Türkiye ekonomisi nasıl şekillenebilir? Büyüme, enflasyon, politika faizi, cari açık gibi önemli makroekonomik değişkenler…
CHP lideri Özgür Özel, 15 Aralık’ta Türk hava sahasına giren İHA’nın Karadeniz’de değil, iç Anadolu’ya…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 27 Aralık’ta Antakya’da Hatay deprem konutları teslim törenine katıldı. 6 Şubat 2023…
YÖK karar almış, üniversite üç yıla inecekmiş; üniversiteler tercihen altı ay, bu mümkün olmazsa bir…