Önceki haftaya Emin Çölaşan ve Necati Doğru’nun FETÖ’cülüğüyle başlamıştık. Geçen hafta Fatih Portakal’ın halkı sokağa dökme tehdidiyle uğraştık. Bu haftaya da Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in darbeciliğiyle gözümüzü açtık.
Pazartesi sabahı ilk iş polisler iki değerli sanatçımızın kapısına dayandı; savcı çağırıyordu. Onlar da gittiler, gözaltına alınıp ifade vermeye başladılar.
Müjdat Gezen’in 12 Eylül’de gözaltına alındığında söyledikleri geldi aklıma. “Perran Kutman’la Çakıl Gazinosunda komedyen olarak çalışırken polisler gelmişti, önce şaka sanmıştık” demişti Gezen. Sonra şaka olmadığı anlaşılmıştı; onun yazıp Savaş Dinçel’in resimlediği “Çizgilerle Nazım Hikmet” kitabı darbecilerle aynı kafadaki askeri savcıları kızdırmıştı.
Akpınar’ın yıllarca Zeki Alasya ile halkı güldürürken düşündüren toplumsal ve siyasi hicivlerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kahkahayla gülmemiş midir zamanında? Akpınar’ın Alasya’nın, Gezen’in, örneğin Levent Kırca’nın o dönemin siyasi liderlerini, Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı hicveden esprilerine muhtemelen hepimiz gibi o da gülmüş ve o dönem liderlerinin sanatçılara karşı yasaları kullanmaya kalkışmadıklarına hepimiz gibi o da tanık olmuştur. Erdoğan dün, 23 Aralık Pazar günü Akpınar ve Gezen’i “Bunlar sanatçı müsveddesi” diye yere vurdu; “yargıya hesabını versinler”. O sözlerden bir saat sonra da bağımsız ve tarafsız yargımız harekete geçip “darbe tehdidi” soruşturmasını başlattı.
Erdoğan’ı öfkelendiren iki usta tiyatrocunun Halk TV’de Uğur Dündar’ın programında sarf ettikleri görüşleri olmuştu; ya da o görüşlerin Erdoğan’a aktarıldığı şekli. Çünkü Akpınar, çözümün demokrasi içinde bulunması gerektiğini söylediğinde ısrarlıydı, avukatı Celal Ülgen de konunun bir “muhbir” tarafından Erdoğan’a çarpıtılarak aktarıldığını söylüyordu. Gezen ise Erdoğan’ı eleştirmeye devam ediyor, “Vatanseverliğini sorgulamaya ne Erdoğan, ne bir başkasının hakkı olduğunu” söylüyordu sorguya girerken dahi.
Ülgen’in aktardığına göre Akpınar ve Gezen sorgu için, basın yoluyla işlenen suçlar savcılığına değil, doğrudan örgütlü suçlar savcılığına sevk edilmişler.
Göze girmek isteyen korosu hemen alkış ve ıslıklar eşliğinde başladı “günlerini gösterin” sloganları atmaya. Erdoğan’dan birilerine gününü göstermesini isteyen isteyene.
Günlerini gösterince kim kaybedecek peki? Yetmiş yedi yaşındaki Akpınar mı kaybedecek bu yaşında hapse atılsa bile, 75 yaşındaki Müjdat Gezen mi, onları programa çıkardığı için Gezen’in Vefa Lisesinden sınıf arkadaşı, kıdemli gazeteci Uğur Dündar mı?
Akpınar’a, Gezen’e, Çölaşan’a, Doğru ve Portakal’a günleri gösterildiğinde ne düzelecek peki? Türk Telekom’un Suudi destekli Hariri ailesi tarafından içinin boşaltılıp posasının üç Türk bankası üzerine yüklenmiş olması mı düzelecek? Ankara’da 9 kişinin öldüğü tren kazasında “Sinyalizasyona gerek yok” diyen Ulaştırma Bakanından, “Peki, gerek yoktu da neden ihaleye koyuldu ve parası ödenmiş olduğu halde hizmete alınmadı?” diye hesap soran mı çıkacak? 29 Ekim’de açılacağı söylenip, yılbaşına ertelenen, sonra Mart’a ertelenip “Acaba 31 Mart yerekl seçimlerine mi saklanıyor?” diye düşündürten ama ertesi gün yağmur suyu basan İstanbul Havalimanında sular mı çekilecek? Açılışlarda kasım kasım kasılan havuz müteahitlerine “Bunlar müteahit müsveddesi, yargıya versinler hesabını” diyen mi çıkacak?
Önceki hafta Emin Çölaşan ve Necati Doğru, geçen hafta Fatih Portakal, bu hafta Metin Akpınar ve Müjdat Gezen. Haftaya kimi yazacağız acaba? Ve kim yazacak?