İki ay sonra, 3 Kasım’da AK Parti iktidarda 17 yılını doldurmuş olacak. Bu onyedi yıl boyunca her dara düştüğünde sandığa başvuran, kim ağzını seçim diye açacak olsa hodri meydan diyen ve kazanan Erdoğan, artık bu takata sahip görünmüyor.
Bunun bir nedeni CHP’ki Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart’ta İstanbul’u almasına kabul edemeyen Erdoğan’ın 23 Haziran’da ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tam desteğine rağmen aldığı yenilgidir. Onyedi yıldır ilk defa Erdoğan kendi kitlesi gözünde de “yenilmez”, ya da “dokunulamaz” olma özelliğini kaybetmiş durumdadır.
Üstelik bu yenilgi sadece İstanbul’da değil, hızla şehirleşen Türkiye’nin büyük şehirlerinde Ankara, İzmir, Adana, Antalya’da da yenilmiş durumdadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Eylül’de HaberTürk’te söylediği üzere, CHP Bursa’yı da tamamen kendi iç kavgası nedeniyle kaybetmiş görünüyor. Dolayısıyla asıl oy deposu olan büyük şehirlerde rüzgar şu anda Erdoğan’dan yana esmiyor. Bu Erdoğan’ın siyasi hayatında ilk defa seçime gitme meydan okumasından uzak durmasının ilk nedeni.
Erdoğan’ın “yenilmez” görüntüsünün hasar almasının ilk sonuçlarından birisi, AK Parti içindeki huzursuzluğun, hem de yüksek sesle açığa vurulmaya başlaması oldu. Burada bir üslup farkı ortaya çıktı. Ali Babacan baştan istifasını verip sessiz ve derinden kendi hedefine yoğunlaşırken, Ahmet Davutoğlu hala üyesi bulunduğu AK Parti’deki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yönetimine, Batı demokrasilerinde de görülebilecek şekilde bayrak açtı. Yine oralarda da görülebilecek şekilde partiden ihraç süreci başlatıldı. Ama istifalar da başladı. Yolları Erdoğan ile ayrılanlar arasında milletvekillerinin yanısıra önceki İstanbul İl Başkanı Selim Temürci gibi kitle bağı güçlü isimler de bulunuyor. Karar gazetesinde İbrahim Kiras, devlet ve parti yönetiminde aile etkisinden söz etmeye dahi korkulduğunu yazdı.
Bir açıdan bakıldığında, Kongre sürecinin başladığı AK Parti’de bu durumun aslında Erdoğan’ın zaten artık istemediği isimlerden, hem de kalan kitleyi kendisine bağlamak için teşhir ederek kurtulması olarak nitelemek mümkün. Öte yandan Davutoğlu dahil bazı isimler “giderse gitsin” denemeyecek kitle bağlarına sahip. Erdoğan’ın ise kendisini MHP lideri Bahçeli’ye prangalarla bağımlı kalmasına neden olan yüzde 50 artı bir oyu alıp yeniden seçilmek için yüzde 2-3 oy kaybına dahi tahammülü yok. Bu da Erdoğan’ın neden şu anda seçime gitmek istemeyeceğinin ikinci ana nedeni.
Üçüncüsü, Erdoğan’ın Bahçeli ile Cumhur İttifakına, bir nevi gizli koalisyona mecbur kalmasının da etkisiyle Kürt seçmen ile mesafesinin açılmaya başlaması. Özellikle HDP’li Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanlarının görevden alınması, yerlerine kayyum atanması, CHP’nin HDP’lileri yalnız bırakmaması, dahası İmamoğlu’nun Diyarbakır’a gidip bir de Atatürk resmi hediye etmesi AK Parti’de canları sıkmış vaziyette. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İmamoğlu’na “pejmürde etme” tehdidinde bulunması böylesi bir sıkışmanın dışa vurumu.
Dördüncüsü, CHP ile İYİ Parti arasındaki seçim dayanışmasının sessiz sedasız devam ettiğinin anlaşılması. Daha önce 15 milletvekili ödünç vererek Meral Akşener’in Meclis’te grup kurmasını, seçime girebilmesini sağlayan Kılıçdaroğlu geçenlerde yine aynı yöntemle İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde İYİ Parti’nin grup kurmasını sağladı. AK Parti erozyona uğrarken muhalefet birbirini kollar durumda.
Ve tabii ekonomi. Ekonomi son üç çeyrektir, 9 aydır sürekli küçülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın başarılı gidişten söz etmesinin ise hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısını ceplerinde hisseden geniş kesim için ne ifade ettiğini bir seçimle sınamaya niyeti yok Erdoğan’ın. Erdoğan 2002’de kendisini iktidara getiren asıl etkenin ekonomik kriz olduğunu biliyor. Kılıçdaroğlu’nun “Madem düzelteceğiz diyorlar, düzeltsinler, erken seçim istemiyoruz” demesi boşuna değil.
Dış politika genellikle oy kullanımında etkili bir unsur olmadığı için Suriye siyasetinin artık çökme işaretleri verdiğine değinmedim. Ama Cumhurbaşkanı 3 Eylül’de “Artık İdlib yavaş yavaş yok oluyor” sözleriyle söyledi zaten.
Ve tabii bir de bütün bu tabloyu özetleyen bir cümlesi var Erdoğan’ın; 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerinde sarf etti: “Bir kaç yıllık gecikmeyle de olsa 2023 hedeflerine ulaşacağız”. Böylece Cumhurbaşkanı, 2011 seçim kampanyası sırasında ilan ettiği Cumhuriyetin 100. yılı hedeflerine zamanında ulaşamayacağını ilan etmiş de oldu.
Seçime bu nedenle de istekli değil Erdoğan. Ama toplumların hayatında öyle anlar gelir ki, sandık kendisini dayatabilir. İşte o zaman neler yaşanacağı, Türkiye’nin de, bölgesinin de kaderini tayin edebilir.