YPG’li “General Mazlum”u Suriye’li Kürtlerin komutanı olarak muhatap alıp müzakere eden sadece Türkiye’nin NATO müttefiki ABD’nin Başkanı Donald Trump olmadı. Hükümet sadece ABD’ye tepki gösterse de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de ilgisi büyük.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 25 Ekim’de, Trump’ın bir gün önce “general” ile konuştuğunu ve “Görüşmek için sabırsızlandığını” söylemesi üzerine ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu arayıp durumu protesto etmişti. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül gibi o da Mazlum Kobani’nin ABD’ye girerse tutuklanmasını ve İnterpol bülteniyle arandığı Türkiye’ye verilmesini istiyordu. Trump bunun üzerine aynı gün içinde, inadına “Mazlum’la konuşmaktan gerçekten memnun oldum” diye bir başka Tweet mesajı yayınladı, bir de Türkiye’yi “Güvenli Bölge dışında Kürtlere ateş etmemesi” için uyardı.
Oysa bir gün önce 23 Ekim’de Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, askeri üniforması içinde ve yanında Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov ile komutalar olduğu halde “SDG şefi Mazlum Abdi ile bir video konferansı yapmış ve dahası bunu da medya ile paylaşmıştı. Putin’in Soçi’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile sınır boyunca Güvenli Bölge anlaşmasını ilan etmesinden bir gün sonra yani. Ancak ne Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, ne de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Rus muhataplarını arayıp protesto ettiğine dair bir bilgi var.
Neler mi oluyor?
Amerikalılara sorduğunuzda YPG/PKK güçlerine bu defa da Suriye’deki petrol sahalarının hem IŞİD, hem de İran’dan korunması için ihtiyaç olduğu, hem bu yolla Rusya destekli Suriye rejimi saflarına geçmelerinin engellenmeye çalışıldığı yanıtını alıyorsunuz. Bir açıdan baktığınızda, beş yıl binlerce kamyon dolusu silah ve NATO standardında askeri eğitim verdikleri binlerce militana şimdi de petrol yataklarının bekçiliğini yaptırma, böylece el altında tutma planı olduğunu düşünebilirsiniz.
Ruslara sorduğunuzda aldığınız yanıt ise, 150 saatlik Soçi mutabakatının biteceği 29 Ekim saat 18.00’e dek bütün YPG/PKK güçlerinin sınırın 30 kilometre ötesine geçirilmesini “zor yoluyla” değil “ikna yoluyla” yapmaya çalıştıkları oluyor. Bu açıklamaya da bir açıdan baktığınızda Putin’in, Suriye’de çatışma ortamını körüklememek için YPG yetkilisini savunma bakanına muhatap edip pohpohlayarak Erdoğan’ın sınırdan uzaklaştırma talebini yerine getirme, ama aynı zamanda el altında tutmaya çalıştığını düşünebilirsiniz.
Ancak her iki tarafla da konuştuğunuzda daha derinlerde başka bir gözleme varmak da mümkün: Hem ABD, hem de Rusya, PKK’nın Suriye’de (ABD sayesinde büyüyen) varlığını ve etkisini kabul etmiş ve bunun PKK’dan kopmasını sağlayarak ayrı bir yapıda, terörizmi reddeden, siyasi bir muhatap olarak alınabileceğini düşünüyor. Hatta Almanya ve Fransa başta olmak üzere belli başlı AB ülkelerinin dahi bu umudu beslediği gözlenebiliyor. ABD’nin PKK’nın çekirdek kadrosu sayılan Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Duran Kalkan’ın başına ödül koyarken “General Mazlum”u dünya çapında bir kahraman olarak öne çıkarmaları rastlantı sayılmaz.
Mazlum PKK’ya alternatif lider adayı mı?
Sadece ABD ve AB için değil, Rusya için de, “Suriyeli Hristiyanları IŞİD zulmünden kurtaran kahraman” olarak lanse edilen “General Mazlum’un” PKK içinden PKK’ya alternatif bir lider adayı olarak görüldüğü anlaşılıyor. Nitekim bu konuları görüştüğüm üst düzey diplomatik kaynaklardan biri, “Neden olmasın?” dedi; “Yaser Arafat da, Ben Gurion da bir zamanlar terör eylemleri yönetiyordu, ama bir aşamada tercihlerini siyasetten yana kullandılar.”
Peki, hem Batı, hem Rusya, “General Mazlum”u artık adı çıkmış PKK’dan ayrı bir konumda görmek istiyor da Kandil ve Brüksel’deki PKK şefleri bu stratejiyi görüp önlem almayı akıl edemiyor mudur sizce? Örneğin, PKK Mazlum Abdi’nin bu planı kabul etmesine görünüşte tepki gösterse de böyle bir kopmaya izin verip, sonra yeniden birleşmek üzere siyasi bir manevraya giremez mi? Başka türlü de sorabiliriz. Abdullah Öcalan ile 12 yaşında tanışmış, yanında yetişmiş, bütün hayatını PKK yapısında, sadece Türkiye sınırlarındaki silahlı terör eylemlerinde değil, Avrupa’daki diplomatik faaliyetinde de geçirip 52 yaşında örgütünü ABD ve Rusya ile muhatap eder konuma getirmiş Mazlum Abdi, şimdi örgütüne ihanet eder mi?
Yine isminin saklı kalması şartıyla konuşan bir diplomatik kaynak, “Ama” diye kayıt düşüyor; “ABD Başkanı sizi de dünya kamuoyu önünde “general” diye muhatap alsa, siz de Rus Savunma Bakanıyla video konferansta müzakere ediyor olsanız, belki sizin de davranışınız değişebilir.”
Bir ihtimal daha var
Yoksa ABD istihbaratı da, Rus istihbaratı da, belli başlı Avrupa istihbarat örgütleri de “Generalin” kim olduğunu biliyor. Mazlum Kobani, Mazlum Abdi, Şahin Cilo takma isimlerini kullanan Ferhat Abdi Şahin diye kayıtlarda geçiyor ama bu ismi dahi ona Öcalan’ın verdiği, asıl isminin Mustafa Abdi bin Halil olduğu söyleniyor. 1967 Suriye, Afrin doğumlu. Öcalan’ın 1979 Ağustosunda kaçak yollardan Suriye’ye geçtiğinde kaldığı evlerden birinin çocuğu olduğu bilgisi var, evlatlığı olduğu yakıştırmasının kaynağı bu. 2011’de Suriye iç savaşının çıkması üzerine de PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı gücü YPG sorumluluğuna getirilmiş. IŞİD’in 2014 Kobani kuşatması sırasında Erdoğan-Obama anlaşmazlığı üzerine Amerikalılarla temas kuran da o olmuş. Keza, Amerikan Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas’ın 2015’te YPG’nin terör örgütleri listesinde olan PKK ile ilişkisinin bilindiği uyarısı ve talebi üzerine SDG diye içinde “demokrasi” geçen bir ismi bulan da yine Abdi Şahin.
Hem Trump, hem Putin’in ilgisinin altında yatan nedenlerde iki ihtimal öne çıkıyor.
Birincisi, son beş yıldır IŞİD’le mücadelede yer aldıktan sonra işlevini tamamlayan YPG/PKK’nın tepkisini zamana yayıp hafifletmek, o arada da Türk ordusunun ateş gücünden koruyarak kendilerine can borcu duymasını sağlamak.
İkincisi ise Erdoğan’ın ekonomik ve askeri yaptırımlar dâhil her şeyi göze alarak giriştiği harekât sonucu ABD ve Rusya ile ayrı ayrı anlaşarak engellediği Suriye’de Kürt devleti kurma girişimini, başka yollardan, gerçekten ya da görünüşte PKK’dan kopararak sağlamak. Neticede, YPG/PKK’yı Suriye’de büyüten ABD oldu ama “yeni” Suriye’nin federatif yapısında Kürt özerkliğinin de olabileceğini, yazılı olarak söyleyen tek ülke de Rusya.
Bu toz duman içinde hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi olmayabilir. Bir yandan da herşey “keşke sekiz yıl önce Suriye iç savaşına böyle taraf olmasaydık” dedirtiyor, değil mi?