Amerikan Türk Derneği Başkanı Ümit Taftalı “Hayırseverlik ve Mükemmellik Ödülünü” Koç Vakfı adına Semahat Arsel’e vermek üzere kürsüye Peggy Rockefeller Dulany’yi davet etti. Tören 1 Kasım 2019 akşamı New York’taki Cipriani lokantasında yapılıyordu. Peggy Rockefeller ise dünya çapında etkili hayırsever aileleri çatısı altında toplayan Synergos adlı kuruluşun yönetimindeydi.
Koç Vakfı, ödüle kuruluşundan bu yana geçen 50 yılda eğitime, sağlığa, toplumsal gelişmeye yaptığı katkılardan dolayı layık görülmüştü.
Zenginlik ve gücüyle dünyanın gidişine yön verenler arasında olan Rockefeller ailesinin temsilcisi ise sözlerine “İki hafta önce Türkiye’deydim” diye başladı. Daha önce defalarca bulunduğu Türkiye’den bu defa buruk duygularla ayrılmıştı. İki ülke arasındaki “çatlaktan” söz etti. Bu durum çok önem verdiği hayırseverlik işlerini de etkilemeye başlamıştı. Örneğin Suriyeli mültecilere yardım programı için Şanlıurfa’ya gidememişlerdi. (Muhtemelen Barış Pınarı harekatının sürdüğü günlerdi.) Bu tür toplantılarda sert siyasi vurgular pek yapılmazdı. O nedenle sözlerini ülkeler arasındaki sorunların da kültürel bağlar ve hayırseverlik bağlarıyla güçlendirebileceğini söyleyerek bağladı.
Gerçekten de bu tür üst düzey, steril törenlerde pek alışılmadık bir vurgu yapmıştı Peggy Rockefeller, ama o dahi mevcut gerilimi yansıtıyordu. Ödülün en önemli destekçilerinden Citibank, JPMorgan ve Ford yöneticileri, işleri nedeniyle katılamadıkları için törene kısa video mesajları göndermişlerdi.
Gazetelerde ise Amerikalıları 4 Kasım’da New York’ta yapılacak “Justice For Kurds – Kürtler İçin Adalet” yürüyüşüne çağıran ilanlar vardı. Kuruluşun baş harfleri JFK, öldürülen ABD Başkanı John F. Kennedy’nin baş harflerini çağrıştırıyordu. Amerika’nın daha önce defalarca silahlı Kürt hareketlerini kullanıp ortada bırakmış olmalarına atıfla, “Suriye Kürtlerine ihanet” edilmemesi ve “Kürt davasına” dair “farkındalık” oluşturmak amacıyla “Bir daha asla” sloganını kullanıyorlardı. Bu slogan da İsrail’in kuruluş gerekçesi sayılan, Nazi Almanyasının Yahudi soykırımının “Bir daha asla” tekrarlanamayacağı ilkesini çağrıştırıyordu. Türkiye aleyhine Suriye harekatı yaptırımları ve Ermeni soykırım iddialarının kabulü tasarılarının Temsilciler Meclisinden ezici çoğunlukla geçip Senato onayına sunulduğu ortamda, çağrının altında tanınmış siyasetçi ve kanaat önderlerinin imzası bulunuyordu.
Ve daha da çarpıcı olan bu isimlerin daha bir kaç yıl öncesine dek her oylamada Türkiye’nin yanında yer almış isimler olmasıydı.
Açık konuşmak gerekirse, arada ödülü alan Koç Vakfı ve Koç ailesi olmasa, mevcut siyasi gerilimin törene daha da çok yansıyacağı söylenebilirdi.
Rockefeller’den sonra ödülü almak için kürsüye gelen Semahat Arsel, kardeşi Rahmi Koç’un geçirdiği diz ameliyatı nedeniyle aralarında olamadığını hatırlattıktan sonra ilginç bir öykü anlattı. Babaları Vehbi Koç 1946 yılında bir ABD seyahati sırasında pek çok hastanenin, üniversitenin, sosyal yardımlaşma kuruluşunun özel vakıfların hayırseverlik çalışmaları sayesinde ayakta durduğunu gözlemlemiş ve bunu Türkiye’de de uygulamaya karar vermişti.
Ancak Türkiye’de yasalar buna uygun değildi. Vehbi Bey tam yirmi yıl uğraşarak yasalarda değişikliği sağlamış ve Koç Vakfını 1969’da Türkiye’nin ilk özel vakfı olarak kurmuştu. Ülkenin en büyüğü olan Koç Holding’in gelirlerinin yüzde 10’unu da Vakıf kullanımına verilmesini sağlamıştı. Vakıf Genel Müdürü Erdal Yıldırım, okullardan Koç Üniversitesine, öğrenci yurtlarından hastanelere ve New York’taki ünlü Metropolitan Müzesindeki İslam Eserleri bölümün düzenlemesine dek pek çok sosyal sorumluluk projesinin böylece mümkün olduğunu Müzeyi gezerken anlattı.
Koç Vakfının ABD’deki güç merkezleri bünyesinde Türkiye lehine belli bir etkisi olduğu açık. O da 70’inci yılını geride bırakan Amerikan Türk Derneğinin de öyle ve bu etkinin daha da güçlendirilmesi gerekiyor.
Türk dış politikası bir dar boğazdan geçiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu durumu kendi iktidarıyla özdeşleştirdiğini Türkiye’nin her taraftan saldırı altına alındığı ikinci bir İstiklal Savaşı olarak tanımlıyor. Oysa İstiklal Savaşında dahi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları diplomasi yokuyla düşmanları azaltıp dostları çoğaltma siyaseti izlemişlerdi. Yurtta sulh, cihanda sulh sloganı da böyle doğmuştu, bugün de bu siyasetten ders almak ve dostluk kanallarını çoğaltmaya çalışmak gerekiyor.