İnsanoğlu, özellikle de Homo sapiens, adaptasyon ve yaşam becerileri yüksek bir canlı. Birkaç bin yıldır da giderek tüm gezegeni eline geçirmiş vaziyette. Doğal afetler, vahşi hayvanlar hatta salgın hastalıklar bile bu mutlak güce sekte vuramamış…
Ocak ayından bu yana dalga dalga yayılarak dünyayı çevreleyen COVID-19 salgını, kendilerini dünyanın hâkimi ilan etmiş biz insanların özgüvenini de ortadan kaldırdı. Özgüven bir yana, sağlığımıza, sevdiklerimize, işlerimize ve yaşam kaynağı olarak gördüğümüz kazançlarımıza da inanılmaz bir darbe indirdi.
Ekonomideki daralma o denli keskin ki, ABD gibi dünyanın ekonomik lokomotifi olan ve istihdamın yüksek seyrettiği bir ülkede dahi, geçtiğimiz hafta 3,3 milyon kişi işsizlik sigortası için başvuru yaptı. Gazete Duvar yazarı Bahadır Özgür’ün YetkinReport’ta da yayınlanan makalesine göre, koronavirüsün önayak olduğu kriz, ülkemizde yaklaşık 6 milyon çalışanı doğrudan etkileyecek. Özgür, aileleri de hesaba kattığımızda bu rakamın 15 milyon vatandaşımızın hayatını derinden sarsacağını tahmin etmekte. Öte yandan, böyle bir dönemde, Kanal İstanbul projesinin yeniden ihaleye çıkması, sanırım zaten harap durumda olan sinirlerimizi iyice mahvetti…
Farklı ülkeler, COVID-19 salgınına karşı farklı stratejiler geliştirdiler. Bunları bir önceki yazımızda da ele almıştık. Zaman içinde bu stratejilerin birçoğu da ciddi bir revizyondan geçti. İngiltere, ABD, Fransa gibi ülkeler değişen seviyelerde de olsa, işi giderek ciddiye almaya başladılar. Sınanan sadece sağlık sektörünün gücü, hükümetlerin koordinasyon kabiliyeti ve kaynakları değil elbette. Aynı zamanda, karar alma süreçleri, şeffaflık seviyeleri ve de liderler kadrolarının krize yaklaşımları…
Biraz uluslararası kıyaslama yapalım ve kamuoyunun yakından takip ettiği örneklerle gidelim: ABD’de vahşi kapitalizm mi, yoksa yaşam hakkı mı, bu iki prensip çarpışıyor adeta. Başkan Trump, nisan ayındaki Paskalya dönemine kadar normalleşme olmasını istediğini söylüyor. Teksas vali yardımcısı Dan Patrick, yaşlıların Amerikan ekonomisinin selameti için kendilerini kurban etmeye, yani ölmeye hazır olduklarını söylüyor! ABD ve özellikle New York eyaleti, küresel salgının en yaygın yaşandığı coğrafyalardan biri haline geldi. Bu yazıyı kaleme alırken, New York eyaletindeki vaka sayısı 37,258’e ulaşırken, 385 vefat gerçekleşmişti. Matematiksel simülasyonlara göre, eyaletteki hasta sayısının iki üç hafta içerisinde 140,000’e ulaşması bekleniyor. Bu seviyelerdeki bir salgınla baş edecek teçhizatlı hastane yatağı, medikal ekipman ve sağlık çalışanı New York gibi zengin bir bölgede dahi mevcut değil. Dünya Sağlık Örgütü New York’u küresel boyut alan salgının yeni merkezi sayarken şehrin beldiye başkanı ve valisi ile Donald Trump yönetimi arasında alınacak önlemler konusunda sert tartışmalar devam ediyor.
Uzak Doğu’daki Çin, Kore, Tayvan gibi örneklerin yanı sıra, kıta Avrupa’sının başarı hikayesi ise Almanya olarak görülmekte. Uzak Doğu’da genel anlamda sistemin ve otoriterliğin avantaja döndüğünü söyleyebiliriz. Ancak Almanya’da Merkel faktörünü de göz ardı etmemek gerekiyor. Avrupa’da uzun süredir gerçek önderlik gösteren ve nispeten prensipli kalabilen tek lider Angela Merkel. Kendisi daha 10 gün önce, koronavirüsün Almanya’nın II. Dünya Savaşı’ndan bu yana başına gelen en zor felaket olduğunu halkıyla paylaşmıştı. Bugün itibariyle Almanya’da vaka sayısı 43, 646 iken, vefat sayısı genel ortalamalara göre oldukça aşağıda seyrediyor ve 262 kişide kaldı. Kıyaslamak amacıyla bakarsak, Fransa’daki vaka sayısı 29,155 ancak 1,696 vefat gerçekleşmiş. Burada elbette Almanya’da yaygın test yapılmasının ve sosyal mesafe ile izolasyon kurallarının hızlıca uygulanmasının ve devletin sağlık sistemi üzerindeki kontrolünün de önemi unutulmamalı. CNN’de 25 Mart günü yer alan bir yoruma göre Almanya’nın diğer önemli silahı ise, iyi yetişmiş ve çok sayıda hemşireye sahip olması. Almanya’da her 1000 kişiye 13.2 hemşire düşüyor.
Dünyadaki toplam vaka sayısı yarım milyonu geçerken, ABD, bugün itibariyle dünyada en çok COVID-19 vakasına sahip ülke; ülke çapında 81,321 hasta açıklandı, yaklaşık yarısı sadece New York ve New Jersey’de olmak üzere. Bu yeni vakalarla birlikte, ABD, Çin ve İtalya’nın da önüne geçmiş oldu.
COVID-19 salgını genç yaşlı, zengin fakir, hangi dil, din ve ırktan olursak olalım adeta tüm insanlığı sürekli bir “acil durum” konumuna getirdi. Elbette pes etmiyoruz ancak yayılma hızı ve acımasızlığıyla, şimdilik Virüs: 1 – İnsanoğlu: 0 diyebiliriz.
İşin içine insaniyeti katarsak, belki durum biraz daha eşit. Zira bu salgın insanlığın içindeki en iyiyi de en kötüyü de ortaya çıkarmaya devam ediyor. Birlik beraberliği, şeffaflığı, yardımlaşmayı mı, yoksa ötekileştirmeyi, içimize kapanmayı ve nefreti mi seçeceğiz…Zaman gösterecek.
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…