Covid-19’un her şeyden önce bir insanlık sorunu olduğunu ve salgının en kısa sürede kontrol altına alınmasının kurtarılacak insan hayatları açısından bir zorunluluk olduğunu biliyoruz.
Ekonomik açıdan da, salgını en kısa sürede kontrol altına almanın maliyeti gecikmeli olarak uygulanacak izolasyon politikalarına göre daha düşük olacaktır.
İktisat camiası, ekonomik krizden çıkışa giden sürecin virüsün temizlenmesinden geçtiği konusunda hemfikir. ABD Merkez Bankası Fed’in önceki başkanı Ben Bernanke, “Sağlık sorunu hallolmadan alınan hiçbir ekonomik tedbir işe yaramayacaktır” derken hükümetlere çok net bir mesaj verdi. Çünkü Fed gibi dünyanın rezerv para birimi olan Dolar’ı basan bir merkez bankası olsanız da, sınırsız para basabileceğinizin teminatını verseniz de, herkes sizin paranızı elinde tutmak istese de virüs temizlenmediği sürece insanların ekonomiye olan güveni geri gelmeyecek, iş yerleri açılamayacak ve insanlar normal hayatlarına dönüp eski tüketim alışkanlıklarına devam edemeyecekler.
Önce sağlık, sonra ekonomi
Peki virüs nasıl kontrol altına alınacak ve hayat normale dönecek? Bugün kimse İngiltere’nin krizin başında denediği “Zorunlu izolasyon uygulamayalım, salgın yayılsın, ölen ölür, kalan sağlarla yolumuza devam ederiz” politikasını makul bir politika alternatifi olarak görmüyor. Çünkü ekonomik açıdan en ucuz ve muhtemelen en hızlı “çözüm” olsa da işin insani boyutu olayın sadece basit bir maliyet hesabı olmadığını çok hızlı bir şekilde gözler önüne serdi. Hızla artan ölü sayısı İngiltere’nin bu politikadan geri adım atmasına sebep oldu.
Gönüllü izolasyon ile virüsün etkin bir şekilde kontrol edilemeyeceğinin anlaşıldığı noktada geriye iki alternatif kalıyor. Acil bir şekilde, işler tamamen kontrolden çıkmadan sıkı izolasyon kararı almak, ya da bekleyip daha ileri bir tarihte salgın daha derinleştikten sonra İngiltere misali sıkı izolasyon kararı almaya mecbur kalmak.
Bir grup iktisatçı arkadaşımla devam ettirmekte olduğumuz çalışmalarımız ışığında, beklemeden gelecek zorunlu izolasyon kararının ekonomik maliyetinin daha düşük olacağına dikkat çekmek istiyoruz. Elde ettiğimiz somut rakamları yakın zaman içinde paylaşmayı umuyorum. Öncesinde, nasıl bir çerçevede düşündüğümüzü aktarayım.
Nisan ayında uygulanacak bir aylık zorunlu karantina ile Mayıs ayında uygulanacak bir aylık zorunlu karantinanın maliyetlerini karşılaştırıp hangi alternatifin ekonomik maliyetinin daha düşük olacağını tespit etmek istiyoruz.
İki senaryo ve alternatif maliyetler
Her iki senaryoda da üretimin bir aylık kaybı ve bu sebeple gelir kaybı yaşayan kitlelere yapılacak transfer ödemelerinin sabit kalacağını varsayıyoruz. Ama bazı önemli kalemler var ki bir aylık bir gecikme bu kalemlerin maliyetini hızla artırabilir. Nedir bu kalemler?
1- Sağlık harcamaları: Salgının katlanarak artan yayılma hızının bu şekilde devam edeceğini varsayacak olursak, Nisan ayında uygulanacak zorunlu karantina sayesinde hastalığa yakalanan ortalama kişi sayısında bir azalma olacaktır.
Şekilde mavi çizgi belirli varsayımlar altında Nisan ayında zorunlu karantina uygulaması durumundaki toplam vaka sayısını, turuncu çizgi ise Mayıs ayında zorunlu karantina uygulaması durumundaki toplam vaka sayısını gösteriyor. Gri çizgi yoğun bakımdaki toplam yatak sayısını temsil ediyor. Burada, bir ay erken uygulanacak bir karantina sayesinde hem sağlık hizmetlerinin kapasite aşımının gecikeceğini hem de Mayıs itibariyle gözlemlenecek ortalama hasta sayısında bir azalma olacağını tespit ediyoruz.
Görüldüğü üzere zorunlu karantinanın bir ay erken gelmesi sayesinde hem hasta başına yapılan ortalama sağlık harcamaları düşecek, hem de hastanelerin kapasite aşımı ötelenmiş olacağından hastalığa yakalananların tedavi şansı yükselecektir. İlave olarak, her geçen gün hastalıkla ilgili bilimsel araştırmalar ilerlediğinden, yayılma hızını geciktirmek ileriye yönelik tıbbi donanımımızı artırmaya imkân tanıyacak, daha etkin ve daha ucuz tedavi imkanlarına da fırsat sağlanmış olacaktır.
Özetle, bir aylık bir zorunlu karantinanın Mayıs yerine Nisan ayında uygulanması durumunda Mayıs ayındaki sağlık harcamalarında önemli bir azalma olması beklenir.
2- Arz daralması: Salgının ekonomiyi hem arz hem de talep tarafından vurduğunu ve bu iki faktörün birbirini beslediğini biliyoruz. Arz öncelikle hizmetler sektörü ve ihracatı etkiliyor. Üretim yapamayan şirketler gelir akışları durduğundan borçlarını ödeyemiyorlar. Nakit sıkışıklığı problemin genele yayılmasına, şirket iflaslarına, geniş istihdam kayıplarına sebep oluyor.
Zorunlu karantina uygulaması ve beraberinde gelmesi gereken acil destek önlemleri ne kadar gecikirse ekonomik toparlanma da o ölçüde gecikeceğinden, sular durulduğunda üretim yapabilecek şirket sayısı o kadar azalacaktır. Tıpkı boğulmakta olan bir kişiyi acil olarak sudan çıkarmazsanız organların iflas etmeye başlaması gibi, mevcut şartlarda da geç kalmak daha çok şirketi iflasın eşiğine getirip üretim kapasitemizi daraltacaktır.
3- Talep daralması: Talepteki azalma iki kanaldan geliyor: Bir taraftan arzdaki aksama nedeni ile işini kaybeden, geliri azalan insanların bunun sonucunda tüketimlerini kısması söz konusu. Diğer taraftan izolasyon nedeni ile evlere kapanan insanların normal tüketim alışkanlıklarını sürdürememeleri söz konusu.
Eğer Nisan ayında zorunlu karantina uygulanmaz ve bu sürede mağdur olan çalışanlara etkin gelir transferi yapılmaz, ödeme zorlukları giderilemezse Mayıs ayına geldiğimizde daha çok şirket kapanmış, daha çok insan işsiz kalmış olacak. Bunun sonucunda kaçınılmaz olarak talepte de daha büyük bir daralma yaşanacak ve bu durum ekonomik toparlanmayı geciktirecektir.
4- Turizm: Virüsün ömrünü ve yayılma hızını hâlâ net olarak bilemiyoruz. Kimi uzmanlar bu işin aylar süreceğini ve 2020 yazında turizm adına bir şey beklememek gerektiğini söylüyor. Daha iyimser görüşler ise bir-iki ay içinde, hele havalar ısınınca hızlı bir normalleşme yaşanabileceğini öne sürüyorlar. Eğer iyimser senaryodan yola çıkarsak, Nisan ayında uygulanacak zorunlu karantina ile salgının kontrol altına alınması, turizmin en yoğun olduğu yaz aylarında hayatın tekrar normale dönüp turist akışının başlamasında bir şans sağlayacaktır. Karantinanın Mayıs ayında sarkması hem bu ay için hem de sonraki aylarda elde edilebilecek turizm gelirlerini riske atacaktır. Salgında tepe noktası ne kadar çabuk geride kalır ve insanlar ne kadar çabuk tekrar sokaklara çıkabilecek hale gelirse döviz girdimizin önemli bir kalemini teşkil eden turizm de o kadar çabuk toparlanacaktır.
Sonuç olarak, er ya da geç zorunlu tam karantina uygulamasına geçeceğimiz varsayımı altında, bunu ne kadar çabuk uygulamaya koyarsak ekonomik maliyetin o kadar az, ekonomik toparlanmanın o kadar hızlı olacağına inanıyoruz.