AK Partinin Avukatlık Kanunu’nda yapmayı düşündüğü değişikliklere bütün barolar tepki gösterdi. Onlarca baro başkanı 19 Haziran’da bulundukları illerden Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler.
Baroların karşı çıkmasına karşın AK Partinin ısrarcı göründüğü değişikliğin zahirdeki amacı karşıt görüşlü olanların da yönetimlerde temsilini sağlayarak baroları ve Türkiye Barolar Birliğini (TBB) demokratikleştirmek. AK Partinin sır gibi sakladığı taslağından sızan “çoklu baro” ve “küçük baroların sesini yükseltmek” gibi söylemler ise değişikliğin gerçek amacının başka olabileceğini gösteriyor: Avukatların bütünlüğünü bölmek, çoğunluğu temsil eden avukatların temsil hakkını kısıtlamak ve muhalif görülen seslerini bastırmak, her şeyin güllük gülistanlık olduğu gibi bir zehap oluşturmak.
AK Partinin “ölümü göstererek sıtmaya razı etme” taktiği izlediğini düşünen barolar değişiklik tartışmalarına toptan karşı çıkmakta. Makul bir tartışma ortamı olmadığı gibi farklı fikirlerin birbirleriyle müzakeresi bile mümkün olmamakta. Temsilde adalet en yüksek oranda barolarda gerçekleştiği halde delegelik ve blok listeler yoluyla farklı fikirde olanların yönetime katılması engellendiği, “anti-demokratik yönetim” sorunu hemen her kuruma yayılmış olduğu halde nedense baroların yönetim ve seçim usulleri meçhul bir şekilde değiştirilmek istenmekte.
Neden barolar hedefte?
Temsilde adalet meselesinin topyekûn değil de sadece barolar bağlamında ele alınmasının iki temel sebebi bulunmakta: Birinci ve temel sebep: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve dolayısıyla AK Partinin adalet politika ve icraatlarının başarısızlığını, hukukun üstünlüğünün aksadığını, yargının iyi hizmet üretmediğini, kendisinin hukuka hesapverir olmadığını, yürütmeye ve siyasete bağımlı olduğunu baroların sertçe dillendirmekte olmasıdır. Bu eleştirilerin muhalefetin söylemleri ile örtüşüyor olması “baroların siyaset yapması” olarak algılanmakta. İkinci sebebin ise temsil ettiği baroların söylemleri ile ters düşmüş olan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun koltuğunu kaybetmesini önlemek olduğu tahmin edilebilir.
TBMM’den geçerek kanunlaşacağı öngörülebilecek olan taslağın, kendisini seçen baroların ve delegelerin desteğini kaybetmiş olan Feyzioğlu’nu TBB Başkanlığı koltuğunda tutmayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin başarısızlığının açıkça ortada olduğu hukukun üstünlüğü ve adalet konusunda baroların eleştiri seviyesini ve seslerinin gücünü düşürmeyi hedeflediği tahmin edilebilir.
Baroların tepkisi ve gözden kaçan sorun
İşte bu şartlarda barolar, teker teker ve toplu olarak bir araya gelerek yaptıkları açıklamalarla baroların en başından doğrudan dahil olmayacağı değişiklik tartışmalarına karşı çıkmaktalar. Böyle bir değişikliğin meşru ve hukuka uyarlı olmayacağını kamuoyuna kararlılıkla göstermek amacıyla baro başkanları illerinden Ankara’ya doğru yürüyüşe geçmiş bulunmakta.
Kamuoyunun bilmesi gereken, AK Parti kurmayları ve Erdoğan’ın gözden kaçırdığı en esaslı sorun: demokratik yönetilmesi zorunlu olan tüm kurumlarda temsil adaletinin ciddi bir şekilde aksadığı, siyasi partiler, belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında liderlik ve merkezi yönetimlerin, bundan yararlanan küçük bir elitin hakimiyetine girmiş olduğu, bu küçük elitin kendi yerlerini sağlamlaştırmak için demokratik yönetime ve ülkenin gelişimine sekte vurdukları gerçeğidir.
Gerçekten ve samimi olarak demokratik yönetimi hâkim kılmak istenirse hızlıca çözülmesi gereken, hakkında atılacak her adımın meşru olacağı esas mesele budur.
Bir çözüm önerisi
Bu meselenin çözülmesi için aşağıdaki üç adımın atılması yeterlidir:
1- Delegelik sistemi siyasi partilerden, meslek kuruluşlarından ve benzeri tüm toplumsal örgütlenmelerde ilga edilmelidir. Zira Ulaşım ve iletişimin kısıtlı olduğu 1950’lerde getirilen delegelik sistemini küçük bir elit siyasi oligarşisi oluşturmanın vasıtası olarak kullanılmaktadır. Siyasi partiler, meslek kuruluşları ve benzerlerinin başkanlarını ve yönetim kurullarını delegeler seçmemeli; üyeler doğudan seçmelidir. Bir günde 59 milyon kişinin oy kullandığı seçimleri yapabilen Türkiye 100 bin veya 200 bin kişinin katıldığı seçimleri bir iki saatte yapabilecek güçtedir.
2- Temsilde adaleti eğip büken, halkın iradesini dizayn etmeye yarayan yöntemler ve özellikle blok liste ve benzeri uygulamalar ayıklanarak yasaklanmalıdır.
3- Resmi seçimlerde halkın önüne konulan adayların seçilmesi de demokratik olmalıdır. Liderlerin halkın önüne koyduğu adaylar hakkında oy kullanmak seçimlerin demokratik yapmaya yetmez. Bir ülkede duruma veya kuruma göre ayrı seçim usulleri olması gariptir. Seçim, mümkün olduğu kadar yüksek katılımı ve kapsayıcılığı sağlayacak şekilde ve sade olarak belirlenmeli ve yeknesak olarak uygulanmalıdır.
Tek kişinin seçileceği pozisyonlara adayların cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi iki turlu olması; çok kişinin seçileceği pozisyonlara adayların da milletvekili seçimlerindeki gibi nispi temsil yoluyla seçilmesi sağlanmalıdır.
Bu mesele bir kere çözüldüğünde bırakınız baroları, siyasi partilerde, TOBB başta olmak üzere kamu kurumu niteliğindeki tüm meslek kuruluşlarında demokratik yönetim hâkim olacak, ortaya çıkaracağı enerji ile Türkiye bir anda ekonomik olarak da bir zıplama gerçekleştirecek, milli gelir hızla artacaktır. Kaybedenler ise yukarıda bahsedilen küçük oligarşik elit kesimler olacaktır.