Geçtiğimiz hafta ülkemizden bir yıldız daha kaydı. 15 Eylül’de vefat eden Suna Kıraç, Türkiye’nin yetiştirdiği müstesna bir iş insanı olmanın yanı sıra, sivil topluma can veren vizyoner bir eğitim ve kültür gönüllüsüydü. Eğitime, gençlere, kültürel birikimimize, bilime ve ülkemizin uluslararası görünürlüğüne sağladığı katkılar yaşamından sonra da meyve vermeye devam edecektir.
Suna Kıraç, ilk belirtileri 1996 yılında fark edilen bir motor nöron hastalığı olan ALS’den ötürü yıllardır tedavi görmekteydi. Çaresi olmayan bu hastalık, onu zaman içinde kolaylıkla yapabildiğimiz birçok hareketten mahrum ederken, adeta gözleriyle konuşmaya mahkûm etmişti. Bu sebeptendir ki, kendisinin yaşamından belgesel oluşturan duayen gazeteci Mehmet Ali Birand, bu yapıta ‘Suna’nın Gözleri’ ismini vermişti.
Vehbi Koç Üniversitesi’nin tek öğrencisi
Kendi hatıralarında da belirttiği üzere (*) Suna Kıraç uzunca bir süre Türkiye’nin en öncü sanayicilerinden ‘Vehbi Koç’un kızı’ olarak tanındı. Hatta genç yaşında babası ile çalışmaya başlayarak kendi deyimiyle ‘Vehbi Koç Üniversitesi’nin ilk ve tek öğrencisi’ oldu. Zira hak kazanmasına rağmen Amerika’nın Philadelphia şehrindeki ünlü Wharton School’a ailesinin aksi görüşü yüzünden gidememişti. Türkiye’de ise Boğaziçi Üniversitesi’nde Bankacılık ve Finansman alanında dersler almıştı.
Suna hanım zamanla iş dünyasında vizyonuyla ve topluma katkılarıyla öne çıkan bir iş insanı oldu. Ayrıca vakfetme ve topluma katkı sağlama geleneğini prensip edinen bir ailenin evladıydı. Öte yandan, özellikle eğitime duyduğu ilgi çok küçük yaşlarından itibaren filiz vermiş, orta ve lise eğitimini tamamladığı Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde (Robert Kolej) ise eğitimin dönüştürücü gücüne dair kanaati pekişmişti. Nitekim okul yıllarında geliştirdiği tiyatro merakını, 1989’da inşasına önayak olduğu Suna Kıraç Tiyatro Salonu ile bu okulda yetişen yeni gençlere emanet etmişti.
Vakıf çalışmaları başlıyor
Suna Kıraç, yaşamının ilerleyen yıllarında ise, Koç Lisesi, Koç Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV), Pera Müzesi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü gibi değerleri ülkemize kazandırmakta öncü rol oynadı. Suna Hanım’ın, eşi İnan Kıraç ve kızı İpek Kıraç ile 2003 yılında kurduğu Suna ve İnan Kıraç Vakfı, eğitim, kültür ve sanat alanlarında faaliyet gösteren, ülkemizin lider kurumlarından oldu.
Suna Kıraç’ın geniş vizyonuyla 2003 yılında çalışmalarına başlayan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı (NDAL), ilk etapta Boğaziçi Üniversitesi’nde faaliyetlerine başlamıştı. Bu çalışmalar günümüzde Koç Üniversitesi Hastanesi’nde devam etmektedir. NDAL dünyanın en büyük genom projesi olan MinE’ye dünyanın dört bir yanında davet edilen 15 laboratuvardan biriydi. Bu laboratuvar, Türkiye’de henüz emekleme çağında olan nörobilim alanının gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla kurulmuştu.
Suna Kıraç’ın Koç ailesi ve Vehbi Koç Vakfı ile ve de Suna ve İnan Kıraç Vakfı aracılığıyla sürdürdüğü hayırseverlik yolculuğu belki siz okuyucularım için şaşırtıcı olmamıştır. Şöyle ki, imkânı olan aile ve şahıslar hayırseverlik alanında aktif olabiliyor. Ancak kanaatimce Suna hanımı ayırt eden bir özellik, süreklilik ve kurumsallık arz edecek bir sistematikle, toplumu ve bireyleri sürekli destekleyecek yapılar kurmasıydı. Diğer bir özelliği ise kararlılığı ve ikna gücüydü. Örneğin Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nı yalnızca bir veya birkaç ailenin desteğiyle hayata geçirmek yerine, bunu daha geniş bir katılıma ve gönüllülüğe açmış olmasıydı.
Sürdürülebilir hayırseverlik
Hayırseverlik Türkiye’de geleneksel olarak var olsa bile, ülkemizde nesillere mal olacak yapıların kurulup yaşatılması oldukça meşakkatlidir. Aslında sivil toplum alanında- büyüyebilecek, öğrenerek adapte olacak ve ekosistem yaratacak- kurumların var olması ülkemizin geleceği için önemli bir teminat. Sivil toplum girişimleri de aynen iş yatırımları gibi uzun soluklu ve gelişebilir şekilde, profesyonelce planlanıp yönetilmeli. Aksi taktirde saman alevi gibi parlayıp sönebilir, meşaleleri yalnızca bir dönem etrafı aydınlatabilir.
Kalıcı ve etki yaratan sivil toplum kuruluşları, toplumsal gelişim ve dönüşümü sağlayan en önemli araçlardandır. Örneğin kuruluşundan bu yana 3 milyon çocuğa ulaşan TEGV, doğru yapıların ve çoğalan paydaşların çarpan etkisine çok güzel bir örnektir. Keza Pera Müzesi’nin ülkemizi uluslararası sanat haritasına taşıyan çalışmaları, Koç Üniversitesi’nin başarıları, bunların hepsinde Suna Kıraç’ın azim, inanç ve emeği var.
Bu yaşamda günlerimiz sayılı, kaderimiz bir ölçüde önceden yazılmış olabilir. Buna rağmen prensiplerimiz bizi hem hayata bağlıyor hem de bazı durumlarda, ölümden sonra da yaşatabiliyor. Değerli Suna Kıraç, tüm imkanlarına ve imkansızlıklarına rağmen- kendi olmayı, çoğaltmayı ve gönülden katkı sağlamayı başarmış bir insandı.
Savaşımcı ve idealist ‘Amazon’
Suna Kıraç ile ilgili ulaştığım Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi’nin Genel Müdürü Özalp Birol’a, Suna hanımı sorduğumda şu yanıtı aldım: “20 yılı aşkın bir süredir savaştığı ALS hastalığı süresince gözleriyle konuşarak, adeta bir kutup yıldızı gibi, ailesine, çalışanlarına ve onu seven herkese yön veren, rehberlik eden Suna Kıraç müthiş bir insandır. 16 Eylül 2020 Çarşamba günü düzenlenen törenlerle sonsuzluğa uğurladığımız ve ömründen uzun idealleri olan bu savaşımcı Amazon Kraliçesi, ideallerinin ışığıyla insanımızı ve ülkemizi aydınlatmaya ve gönüllerimizde yaşamaya devam edecek.”
1941 yılında Ankara’da doğan Suna Kıraç, Sadberk Hanım ve Vehbi Koç’un Semahat Arsel, Rahmi Koç, ve Sevgi Gönül’den sonra doğan dördüncü ve en küçük evladıydı. İstanbul’da 79 yaşında vefat ettiğinde kendi ismi, yaşamının amaçlarıyla örtüşen işlerinden ötürü, artık başlı başına bir sembol olmuştu.
Anlaşılan o ki, Suna Hanım idealleriyle ve kuruluşuna önayak olduğu kurumlarla, inandığı alanları yeşertmeye devam edecek. “Ekonomik güçlükler aşılır, siyasi krizler çözümlenir, ancak çocukları harcanmış bir toplumu yeniden onarmak mümkün değildir” diyen Suna Kıraç’ı saygıyla anıyorum. Ruhu şad olsun.
(*) Bu yazıdaki bazı bilgi ve hatıralar Rıdvan Akar’ın derlemesiyle yayına hazırlanan Suna Kıraç’ın ‘Ömrümden Uzun İdeallerim Var’ adlı kitabından edinilmiştir. Yazıda ayrıca Rıdvan Akar’ın ‘İdealler Gerçekleşirken’ kitabından da faydalanılmıştır. Her iki kitap da Suna ve İnan Kıraç Vakfı yayınları arasındadır.