Hukukla açıklayamıyorum. O yüzden son HDP gözaltılarına siyasi dengeler ve anlamı açısından bakmaya çalışacağım. Neden şimdi ve Allah aşkına, yine neler oluyor?
Kararın hangi siyasi atmosferde alınmış olduğu önemli. Son zamanlarda AK Parti-MHP blokunun milliyetçi-muhafazakâr tabanın heyecanını ayakta tutmasını sağlayan Yunanistan/Doğu Akdeniz ihtilafı artık masada sayılır. Libya ihtilafı da öyle. Açık konuşalım, Suriye de öyle. Ben bu gelişmelere baktığımda çatışma ihtimalinin azaldığını, ulusal çıkar konularının artık askerleri değil diplomat ve siyasetçileri meşgul edeceğini görüyor ve memnun oluyorum. Oysa iktidar açısından bakıldığında bu gelişmeler tabanı sürekli askerî eylem ve söylemle bir arada tutma imkânının kaybı olarak görülebilir.
Dış düşman etkisinin diplomasi masasında zayıfladığı bir dönemde Kobani dosyasının aradan 6 yıl geçtikten sonra yeniden açıldığına, HDP üye ve vekillerinin yeniden gözaltına alındığına tanık oluyoruz.
İçeride artık Yunanistan’a, Fransa’ya, ABD ve Rusya’ya haddini bildirme söylemiyle halının altına süpürülemeyecek gelişmeler var.
Covid-19 salgınıyla mücadeleye fena başlamamıştık. Haziran başında turizmcilerin bastırmasıyla “her şey serbest” havasına girince hastalık yeniden canlandı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, HDP gözaltılarına karar verildiği 25 Eylül günü, hastanelerde tedavi altına alınanların sayısının “endişe verici” oranda arttığını söyledi. Muhatabı herhalde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan başkası değil. Sağlık Bakanı da acaba MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından bozguncu ve Marksist ilan edilir mi, vahim tabloyu gösterdiği için?
Merkez Bankasının 24 Eylül’deki faiz artırım kararı bir başka örnek. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2018’de Hazine ve Maliye Bakanlığına damadı Berat Albayrak’ı atadıktan sonra Merkez Bankasına istediği gibi faiz indirtti. Doları 7 liranın altında tutmak için devletin kaynaklarına el atıldı, bankalar baskı altına alındı. Eldeki döviz, AK Parti iktidarının dayanaklarından inşaat müteahhitlerine ödendi. Gelinen nokta yine faiz artırımı oldu. Ardından BDDK önceki SWAP kararını geri aldı. Dolar 7,70’ten 7,60’a düştü diye zafer kutlamaları yapan var.
Bunları konuşamıyoruz, doğal olarak HDP gözaltılarını sorgulamakla meşgulüz.
Sırrı Süreyya Önder’in yeniden gözaltına alındığı fotoğrafı görünce içimden “bedel ödüyor” dedim. Bu bedel 2012-2015 arasında, devlet ile yasadışı PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan ve PKK’nın Kandil merkezi arasında kurulan gayrı resmî ve dolaylı diyaloga ile HDP milletvekili olarak yardımcı olmasının bedelidir. Devletimizin maalesef hiçbir hizmeti cezasız bırakmama tarihçesinin fotoğrafıdır. Önder, sadece İmralı diyalogunda değil, özel olarak 6-8 Ekim 2014 olaylarını, Öcalan’dan alınan mektubu Kandil’in iletilerek olayların durdurulmasında görev almıştı. Bütün süreç Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kontrolü altındaydı.
Şimdi, “Devlet bana Kobani olaylarını bitirdiğimiz için teşekkür etmişti” diyen önceki HDP eş-başkanı Selahattin Demirtaş gibi, Sırrı Süreyya Önder de yeniden hapistir.
İnsanın aklına sırada HDP’nin kapatılmasının mı bulunduğu geliyor.
Bütün siyasi hayatı parti kapatmalarla mücadele ile geçmiş Millî Görüş’ten gelen Erdoğan şimdi HDP engelini onu MHP liderinin teşvikiyle kapattırarak mı aşmak istiyor? Olmaz mı diyorsunuz?
HDP eş-genel başkanı Mithat Sancar, 25 Eylül’deki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kararın 24 Eylül’deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı ardından gelmiş olduğuna dikkat çekiyor. Kararın tamamen siyasi ve AK Parti ile MHP’deki oy erimesine bağlı olduğunu öne sürüyor. Bir de Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın 19 Eylül’deki hükümet, yargı ve asker şahitliğindeki nikah töreni ve akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hayır dua almaya çıkmasına.
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ise sürecin tamamen hukukî olduğunu, Kobani olaylarının ise kolay unutulmayacağını söylüyor.
Biz de hatırlatalım kısaca. IŞİD, PKK’nın Suriye kolu PYD kontrolündeki Kobani (Ayn el-Arap) kasabasına saldırınca (o sırada diyalogun da sürmesinden cesaret alan) HDP, hükümete yardım çağrısında bulundu. Erdoğan ise “Kobani düştü düşecek” diyordu. Bunun üzerine HDP destek yürüyüşleri başlattı. Protestolar 6 Ekim günü Diyarbakır başta olmak üzere güneydoğu illerinde PKK’lıların hem güvenlik güçleri hem HüdaPar (eski Hizbullah) ve MHP’lilerle çatışmalarına dönüşmüş, durdurulana dek 46 kişi öldürülmüş, 682 kişi yaralanmıştı.
Kobani olayları yargıya yansıdı. Son olarak, olaylar sırasında vahşice öldürülen genç Yasin Börü davasında Ankara 2’inci Ceza mahkemesinin 24 Nisan 2017’de aldığı ve 16 kişiye beşer defa ömür boyu hapis cezası verilen karar, İstinaf Mahkemesince 20 Kasım 2018’de onaylandı.
Kobani tartışmaları ABD Başkanı Barack Obama’nın 19 Ekim’de Erdoğan’ı arayıp Kobani’de IŞİD’e karşı direnişe havadan yardım indireceğini ve Türkiye’nin buna engel olmamasını istemesiyle sonuçlanmıştı. Bu sürecin sonunda Obama, Suriye’de IŞİD’le mücadeleyi Türkiye ile değil, PYD ve onun silahlı kolu YPG ile iş birliği içinde yapmaya karar vermişti. Bunun Türkiye’nin Suriye siyaseti üzerinde olumsuz etkileri oldu, PKK’nın ABD’nin açık desteğiyle büyümesine yol açtı. Böylece güçlenen PKK, Kandil’in etkisiyle Türkiye’deki diyalog sürecinde yeni koşullar öne sürmüş ve diyalog aslında 28 Şubat Dolmabahçe mutabakatı öncesinde sönme sürecine girmişti.
Siyaseten baktığımızda, Meclis’teki üçüncü büyük parti grubu olan HDP şimdiye dek üç kere 6-8 Ekim olaylarının araştırılması önergesi verdi. Üçü de AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi.
Bütün bu tablo “Neden 6 yıl sonra yeniden?” sorusuna da “neler oluyor?” sorusuna da haklılık kazandırıyor.
Dosyanın yeniden açılması CHP-İyi Parti ittifakını zor bir zamanda yakalandı. Hükümetin HDP hamleleri, AK Parti-MHP ittifakının CHP-İYİ arasını açmak için elindeki en güçlü silah. Özellikle İYİ Parti’de Koray Aydın’ın kurultay darbesi ardından Meral Akşener iç sorunlarla meşgul. Yarın kendisinin başına da gelebilecek bir girişimi desteklemesi dahi mevcut koşullarda şaşırtıcı olmamalı. Tıpkı zamanında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması tuzağına düşmesi gibi. Son örnekte bile, Kılıçdaroğlu “İşte PKK ile kol kola” kara propagandasına maruz kalmamanın psikolojik baskısıyla açıktan tepki vermek yerine HDP eş başkanı Sancar’a telefon etmekle yetindi.
Erdoğan ve Bahçeli, HDP-dışı muhalefeti HDP üzerinden baskı altına alıp pasifleştiriyor.
Bu nedenle sırada HDP aleyhine kapatma davası açılıp açılmaması sorusu meşruiyet kazanıyor.
HDP bu sorunu yedek partileri üzerinden aşabilir belki ama bütün bu süreç Kandil’den gelen “Meclis’ten çekilin” taleplerine de güç katıyor. Tehlikeli bir oyun.
2024’ü geride bırakmak üzereyiz. 2025’e girerken ekonomimiz ne durumda? Doğru yolda mıyız? Kısa bir değerlendirme…
“Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan bir cümleye hazır…
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere dördüncü toplantısını…
Balıkesir'de Karesi ilçesinde patlayıcı üretilen fabrikada 24 Aralık'ta patlama ve çökme meydana geldi. Patlama sonucunda…
Baştan söyleyeyim: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ona bu Cuma namazını Emevî Camiinde kıldırma yarışındaki meslektaşlarımızı hayal…
Orta Doğu, güvenlik, ekonomik, kültürel, tarihi ve insanlık ilişkilerimiz açılarından dış politikamızın yaşamsal alanlarından birini…