Joe Biden’ın seçimleri kazanmasıyla gözler ekibine çevrildi. Washington’da iktidar değişikliğinin Ankara açısından en önemli farkı ABD’yle diyalogun daha sağlıklı işleyip işlemeyeceği olacaktır. Uluslararası ilişkilerde iletişim, en az çıkarlar, jeopolitik kadar önemli. Daha sağlıklı bir iletişim, sorunların her zaman çözümünü sağlamasa da ilişkilere vereceği zararı aza indirebilir. Dolayısıyla Biden’ın kendisi kadar birlikte çalışacağı ekip de önemli. Biden ve ekibine baktığımızda bu süreci kolaylaştıracak kadar zorlaştıracak isimler de var.
Her şeyden önce Biden gibi Türkiye’yi uzun yıllardır tanıyan ve Türkiye’nin stratejik öneminin farkında olan deneyimli bir siyasetçinin başkan seçilmesi olumlu bir faktör. 78 yaşındaki Biden’ın Türkiye’yle geçmişi 70’li yıllara kadar gidiyor.
Biden dört yıl öncesine kadar başkan yardımcısı sıfatıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’la pek çok kez görüşmüş; Cumhurbaşkanının geçenlerde kullandığı ifadeyle “kiminle dans ettiğini” bilen bir lider. Erdoğan’ın her aradığında Trump’la konuşabilmesinden duyduğu memnuniyeti ve doğrudan temas kurulup muhatap alınmak konusuna atfettiği önemin bilinciyle Cumhurbaşkanıyla doğrudan diyaloga geçmeyi tercih edecektir.
Ergen muhabbetinden yetişkin konuşmasına
Ancak Biden “kurumsal Amerika” sözüyle geliyor. Yani ABD’de kurumların yeniden devreye gireceği bir dönem başlayacak.
Dört yıldır ilişkiler daha çok Erdoğan-Trump diyaloguyla sınırlıydı. Kurumlar fazlaca devrede olmadığı için telefon konuşmalarında oluşan anlayış, aşağı kademelere yansımıyor, bu nedenle de somut sonuç almak güçleşiyordu. Şimdi ekip ve kurumlar arası ilişkiler öne çıkabilir.
Ayrıca Biden’ın ekibinin verdiği bilgiye göre demokrat başkan mesaisinin beşte dördünü içişlere ayıracak. İşte bu noktada dışişleri bakanlığı, ulusal güvenlik konseyi, savunma bakanlığı gibi kilit konumlara kimlerin geleceği, Biden’ın nasıl bir ekip anlayışına sahip olduğu ve buradaki isimler de kritik önem taşıyor.
Bu noktada da haberler Ankara için hem iyi hem kötü.
Biden gibi ekibindeki çoğu isim Türkiye konusuna gelince kiminle dans ettiklerinin fakında. Türkiye’yi yakından tanıyan, Dağlık Karabağ’dan Doğu Akdeniz’e Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitiği yakından tanıyan bir ekip. Neredeyse Sünnilerle Şiileri, Türkiye’deki Kürtlerle Irak’taki Kürtleri birbirinden ayıramayan Trump ekibiyle kıyas kabul etmeyecek ölçüde konulara hâkimiyetleri var.
Geçmişten gelen kızgınlıklar
Ancak bir konunun altını çizmek gerekiyor. Biden’ın dış politikadaki çalışma arkadaşları aynı zamanda Obama’nın son iki yılında ilişkilerin krize girmesine sebep olan Suriye politikası nedeniyle Türkiye’nin günah keçisi ilan ettiği bir ekip. Trump’ın ilk dönemlerde attığı Suriye adımlarını eleştirirken Ankara açıkça “Obama dönemi artıklarını” suçlamıştı. Ama Ankara’nın “dün dündür, bugün bugündür” deyip, bir kan davası gütmeyeceğini varsaymamız gerekiyor. Zaten ABD’nin Suriye politikasındaki u-dönüşü asıl olarak Obama’dan kaynaklanıyordu. Nitekim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Türkiye’nin yeni ABD yönetimiyle çalışmayı sürdüreceğini söyledi.
Kilit isim Antony Blinken
Biden’ın ekip başları arasında dış politika danışmanı Antony Blinken var. Obama döneminde önce ulusal güvenlik danışman yardımcısı sonra da dışişleri bakan yardımcısı olarak görev yapan Blinken Ankara’nın çok yakından tanıdığı bir isim. Ve Biden’ın tüm ekibi içinde hakkında en iyi konuşulan isim.
Ankara Blinken’la çok yakın çalıştı; dinlemeye hazır yapıcı bir diplomat olarak hatırlanıyor. Bu tabii Türkiye’ye çok yakın durup her tezini kabul ettiği/edeceği anlamına gelmiyor. Ancak en azından muhataplarının görüşlerini de dikkate alarak çözüm üretme arzusuyla dikkat çekiyor. “Verebileceğini de veren” bir isim deniyor. Blinken’ın Türk dış politikasına dair kampanya tweetleri mercek altına alınacaktır. Bize bir işaret verse de bu tweetlere gereğinden fazla önem atfetmemek lazım. Kampanya sırasında söylenenlerle iktidara gelince söylenenlerin farklılaştığına geçmişte pek çok kez tanık olduk.
Antony Blinken’ın ismi dışişleri bakanlığı için geçse de Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak Oval ofiste görev alması daha yüksek bir olasılık.
“Dediğim dedik” Susan Rice ve Türkiye sicili
Dışişleri Bakanlığı için adı geçen bir diğer isim Susan Rice. Obama döneminde önce BM daimi temsilcisi ardından Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yaptı. Biden’ın tersine Rice pek olumlu anılmıyor. “Dediğim dedikçi”, “kavgacı” gibi sıfatlar kullanılıyor Ankara’da.
Türkiye’nin 2010’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olduğu dönemde Rice ABD’nin BM temsilcisi idi. Obama döneminde ilişkilerin en iyi olduğu zamanlarda bile Rice’la rahat çalışılmakta zorlanılmış. Rice’ın Türkiye’nin Brezilya ile birlikte geliştirdiği İran nükleer denetimiyle ilgili planının kabul görmemesinde etkili olduğuna inanılıyor. Planın çökmesi üzerine Türkiye Batılı müttefiklerinin tersine Güvenlik Konseyi’nde Iran’a yaptırımların arttırılması kararına karşı hayır oyu kullanmıştı. Bu da 2009’da Davos’taki meşhur “bir dakika” krizinden sonra Obama yönetimiyle başlayan soğumayı hızlandırmıştı.
Ancak Rice’ın Cumhuriyetçiler arasında da kötü bir namı var. 2011’de Libya’daki Amerikan büyükelçisinin öldürüldüğü saldırı ardından çıkışları nedeniyle Cumhuriyetçileri kızdırdığı için Senato’dan onay alamama ihtimali var. Senato’da Cumhuriyetçilerin çoğunluğu alması yada eşitlik durumunda “dışişleri bakanı senatör olabilir” senaryosuysa geçersiz kalır.
Biden ekibinde iki Burns
Carnegie Endowment adlı düşünce kuruluşunun başkanı William Burns de Biden’in yakın ekip üyesi olarak yönetime geri gelecek isimler arasında anılıyor.
Obama döneminde dışişleri bakan yardımcısı olarak Türkiye’nin çok yakın mesaide bulunduğu bir isim. Türkiye’yi doğru konumlandıran son derece sofistike bir diplomat olarak tanımlanıyor. Blinken Biden’a çok yakın olduğu için meselelere daha siyasi bakarken, Burns’un her ne kadar demokratlara yakın olsa da partiler üstü kimliği nedeniyle ilişkilerde kısa vadeli siyasi kazanımlar yerine, büyük resmi öncelemesi Ankara açısından olumlu bir faktör. Ortadoğu konularına daha hâkim. Çok satan “Arka Kanal, Amerikan Diplomasisine Dair Bir Hatırat” isimli kitabı meraklıları tarafından çok beğenildi.
Nicholas Burns hakkında izlenim
Biden’ın kampanya ekibinde yer alan eski NATO Daimî Temsilcisi ve Atina büyükelçisi Nicholas Burns’un de yönetime geri gelmesi söz konusu. Türkiye’ye iyi bilen bir başka isim. 1999’de PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanması operasyonu sırasında ABD’nin Atina Büyükelçisi olarak önemli katlıda bulunmuştu. Ancak Türkiye’ye daha eleştirel daha mesafeli yaklaşıyor. Türkiye’nin terörist ilan ettiği Fettullahçılara yakın duran kişilerle temasını kesmemiş olması Ankara’da tüylerin diken diken olması için yeterli. Örneği, Fethullahçı olmasıyla gurur duyduğunu söyleyen NBA basketbolcusu Enes Kanter ile çektirdiği bir resmi Twitter’de paylaşmış. Altına da” Türkiye’deki insan hakları konusuna bağlılığına ve otoriter bir rejim tarafından eziyete uğrayanların tümü adına konuşmaya gösterdiği cesarete hayranım” yazmış.
Philip Gordon’a olumlu bakış
Biden’ın Türkiye’yi çok yakından tanıyan bir başka ekip üyesi de Philip Gordon. Clinton ve Obama dönemlerinde Dışişleri ve Ulusal Güvenlik ekiplerinde yer almış bir Avrupa uzmanı. İlişkilerin sarpa sarmasındansa örtüşen çıkarlar üzerinden kurgulanması taraftarı olan Gordon, Biden ekibinde Ankara’nın en olumlu yaklaştığı isimler arasında yer alıyor. Halen Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunda çalışan Gordon 2013-2015 döneminde başta İran, Irak, Suriye olmak üzere Ortadoğu konularında da çok aktif çalıştı.
Kamala Harris’le yakınlaşma gereği
Amerikan tarihinde başkan yardımcılığı koltuğuna ilk kez bir kadın oturacak. Kamala Harris’e 2024’ün başkan adayı olarak bakılıyor. Ancak Biden’ın yaşı göz önüne alındığında olası bir sağlık krizinde başkanlık koltuğuna daha önce oturabileceği gibi, o koltukta oturmadan da zaman içinde Biden’ın omuzlarından daha fazla yük almaya başlayabilir. Bu nedenle ilk iki yılı uluslararası ilişkiler konusunda pişeceği bir dönem olacaktır. Çünkü Harris’in dış politika geçmişinin, Obama’nın Biden’a bırakabileceği kadar güven düzeyde olmadığına inanılıyor.
Hint bir anne ve Jamaikalı bir babadan doğma Harris pek çok ilk olma sıfatını taşıyor. Başkan yardımcılığı koltuğuna oturacak ilk kadın, ilk siyah, ilk Asya – Pasifik kökenli siyasetçi. Eşinin Yahudi olduğunu da unutmamak gerek. AİPAC, Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi adlı kuruluşla çok yakın ilişkiler içinde olduğu belirtiliyor. AIPAC İsrail’le ilişkiler bozulana kadar Türkiye’ye ABD’deki en yakın örgütlerden biri idi. İlişkiler krize girince AIPAC da Türkiye’ye sırtını döndü.
Harris’in Ermenilerin soykırım iddialarının tanınması için kaleme alınan karar tasarılarına imzacı olduğu hiç kuşkusuz Ankara’nın notları arasında.
Türkiye bilgisi ve tavrının bir Avrupalı entelektüelin yaklaşımına benzediği tahmini yapılıyor; ki bu benzetmeden daha çok Türkiye’ye dair eleştirel bir izlenim sonucunu çıkarabiliriz. Önümüzdeki dönem Ankara’nın Harris’e gidecek kanalları açmak için çok çalışması gerekecek.
Savunma Bakanlığına kadın gelebilir
Michele Flournoy; savunma bakanı olmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Savunma Bakanlığı kökenli. Biden seçerse bu göreve gelen ilk kadın olacak.
Obama döneminde müsteşar yardımcısı sıfatıyla Savunma Bakanlığının üç numarası olarak çalıştı. Demokratlara yakınlığı bilinmesine karşın Trump döneminin ilk savunma bakanı emekli General James Mattis, Flournoy’u bakan yardımcılığı önerdi. Ancak Trump, politikalarına dönük itirazları nedeniyle kabul etmedi.
Flournoy, Avrupa’da çok sevilen ve sayılan bir isim. Zaten Biden’ın uluslararası ilişkilerin siyasi ve askeri ayağıyla haşır neşir olacak ekibine baktığımızda “Avrupacı” olmaları dikkat çekiyor. Bunun da Türkiye için bir artı olması beklenebilir.