Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası başkanlığına deneyimli ve itibarlı Naci Ağbal’ı ataması, ardından ekonomiden sorumlu damadının bakanlıktan istifasını kabul etmesi, yerine tecrübeli isimlerden Lütfi Elvan’ın ataması ile eşzamanda ““Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz. Geçtiğimiz yıl başlattığımız hukuk reformlarını, ekonomik güven iklimini de tahkim edecek şekilde hızlandırarak sürdürüyoruz” demesi tahminimce herkesi şaşırttı. “Gerçek bir hukuk reformu mu kastediyor, bunu gerçekleştirme imkânı var mı?” “Ak Parti’de veya Cumhurbaşkanlığı’nda hazır bir reform paketi var mı?” soruları ortalıkta uçuşmakta.
Ben Sayın Erdoğan’ın sözlerinin gerçekleşeceğinden ümitvar değilim. Zira, ikinci cümlesi geçen yıl yayınlanan ve içi boş çıkan 2019 Yargı Reformu Strateji Belgesi’nden söz ettiğini gösteriyor. Nitekim hemen arkasından Adalet Bakanı fikir ve ifade özgürlüğü hakkında geçen sene söylediklerini tekrar etmeye başladı.
Muhalefetten de ümitvar değilim. Zira uzun zamandan beri reform talep etmesine rağmen muhalefetin de hazır bir çözümü olduğunu sanmıyorum. Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugünlerde yayınlanan sosyal medya görsellerinde ”Yargı üzerinde vesayete son vereceğiz!” demekte fakat nasıl son verileceğini ortaya koymamakta. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” vaat edenler bu vaadin tam olarak ne içerdiğini ve nasıl gerçekleşeceğini açıklamış değiller.
Fakat Türkiye’de hukukun üstünlüğünü sağlama konusunda iktidar-muhalefet tüm siyasilerin en azından söylem bazında aynı yere gelmiş, hepsinin hukukun üstünlüğünü sağlama, yargıyı bağımsız hale getirmeyi vaat ediyor olmalarından dolayı uzun zamandan beri başkanı olduğum Daha İyi Yargı Derneği’nin geliştirdiği, pandemi döneminde 9 kişi her gün çalışarak tasarlayıp taslağını oluşturduğumuz Adalet Yüksek Kurumu önerisinin gerçekleşeceğine dair ümidim var.
Güçlü ve müreffeh bir devlet olmanın anahtarı, hukukun üstünlüğünü toplumsal hayatın her alanında sağlamaktır. Çünkü hukukun üstünlüğü; devlet organlarının kurumlaşarak güçlenmesini ve uyum içinde çalışmasını sağlar, hesapverirlik yoluyla kurumların ve kişilerin görevlerini verimli ve etkili olarak yerine getirmelerini, topluma katma değer yaratmalarını sağlar ve böylelikle refahı sürekli ve kalıcı olarak yükseltir. Bunu Sayın Erdoğan’ın yukarıdaki ikinci cümlesi de kavramakta.
Hukukun üstünlüğü toplumda, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında görev alanların o işi yapmaya en ehil yani en liyakatli kimselerden oluşmasını, yöneticilerin hukuk kurallarına uyarlı ve en iyi şekilde görev yapmalarını sağlar.
Ekonomide en önemli etkiyi, hukukun üstünlüğünde temel görevli olan yargı gücü yapar. Çünkü yargının işlevi ekonominin ve toplum hayatının her alanını ilgilendirir. Uyuşmazlıkları çözmek, bireyler arasında uzlaşma ve işbirliğini yeniden tesis etmek, herkesin kurallara uygun davranmasını sağlamak, yöneticilerin kamu gücünü hukuka uyarlı olarak kullanmasını sağlamak, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini, özellikle fikir ve ifade özgürlüğünü devlet yöneticilerine karşı korumak yargının görevidir.
Hukuk, üretim ve ticareti sağlayan ilişkiler; ekonominin can damarı ve sinirleri gibidir. Hukukun üstünlüğünü sağlama görevini etkin olarak gerçekleştiren ve bunda güven veren yargı, ülkesinin itibarını ulusal ve uluslararası alanda katlar, ekonomik ilişkilere güven getirerek refahı artırmada çarpan etkisi oluşturur. Zira hukuk güvenliği işletmelerin ticari itibarını artırır, ekonomik ilişkileri ve faaliyetleri canlandırır. Hukuk ne kadar iyi işliyorsa ekonomi de o kadar iyidir.
Hukukun üstünlüğü varsa iş dünyası, ekonomide olacakları öngörebilir, kestirebilir, hesap ve plan yapabilir hale gelir ve uzun soluklu ve köklü yatırım yapabilir; haklarını koruyabilir. Birbirinin tamamen aynı olan bir yatırımın değerinin ülkeden ülkeye kat kat farklı olmasının sebebi hukukun üstünlüğünün derecesidir. Gelişmiş ülkeler tanesi 2-3 dolara mal edilen bir tişörtü hukukun üstünlüğü sayesinde rahatça 50-100 dolara satılabilmektedir. Bu, her türlü mal ve hizmet üretimi ve ticareti için böyledir. İhraç ettiğimiz malın miktarını artırmadan ihracat gelirimizi artırmanın, ekonomide toplam faktör verimliliği adı verilen, mal ve hizmet üretim ve ticaretine etkisi olan bütün unsurlarda verimliliği toptan artırmanın, aynı birim iş yaparak kat kat daha fazla gelir elde etmenin yolu hukuktan geçer.
Türkiye’nin kronikleşmiş dış ticaret açığı, bunu finanse etmek için “cari açık-dış borç ve yüksek faiz” sarmalına yakalanmış olması da hukuk alanında geri kalmış olmamızdandır. Ülkemizde hukukun üstünlüğünün özellikle fikir ve ifade özgürlüğü alanında aksadığını bütün dünya her gün konuşmaktadır.
Fikir ve ifade özgürlüğüne bu kadar önem verilmesinin nedeni de ekonomiktir. Çünkü üretimi hızlıca artırmak ve katma değeri yüksek üretim yapmak, yenilikler ve buluşlar yoluyla mümkündür.
Bana göre bir toplum için olabilecek en kötü şey, temel insan hakları ve özellikle fikir ve ifade özgürlüğünün aksaması, bunun uluslararası alanda çok konuşulur hale gelmiş olmasıdır. Baroların gösterilerine getirilen yasaklar; Altan, Kavala, Demirtaş ve benzerlerinin çok uzun tutukluluk halleri; Anaya Mahkemesi’nin ve AİHM’nin ihlal kararlarına rağmen ihlallerin sürmesi; gazetecilerin tutuklanması; yürütmenin başı olan cumhurbaşkanını “İngiliz asilzadesi” gibi değil de Akdeniz kültürüne özgü ifadelerle eleştirmesine tahammül edilmeyen on binlerce vatandaşın jet hızıyla yargılanması, yüzlercesinin tutuklanması, bu kararların hepsi doğru ve isabetli olsa bile fikir ve ifade özgürlüğünü tehdit eder.
Bu gelişmeleri takip eden, dünyayı takip eden, kafası çalışan bir yenilikçi bireyin başka ülkeye gitmek istemesi doğaldır. Bu durum ekonominin gereği gibi ilerlemesine engel olur. Çünkü fikir ve ifade özgürlüğünün aksaması ekonomide yenilikler ve buluşlara doğrudan bir tehdit gibidir. Çünkü yaratıcı fikir sahipleri ve fikirler daha özgür ülkelere nehirler gibi akarlar.
Hukuk reformu ise “reform yapıyorum” demekle gerçekleşecek basit bir şey değildir. Hukukun üstünlüğünü sağlayabilmek, en başta bunu sağlamaktan sorumlu olan yargının yapısı, işleyişi, kaynakları, yetkinliği ve kapasitesi ile çağdaş seviyeye getirilmesini gerektirir. Yargı öncelikle verimli ve hızlı bir şekilde çalışır, topluma kaliteli hizmet verir, şeffaf ve hesapverir hale getirilmeli; bunları sağlayarak bağımsızlığı kendisi hak etmelidir.
Fakat bu tek başına yeterli değildir. Hukukun üstünlüğü için Türkiye’de halen geçerli olan ve kamu görevlilerinin ve yürütmenin keyfi davranabileceğine yorulan, kamu görevlilerinden suç işleyeni yargının soruşturmasına idari amirin izin vermesi şartını kaldırmak şarttır.Bu şart hukukumuzda olmamış olsaydı ve kamu görevlilerin ihmal ve ihlal suçlarını yargı kendiliğinden soruşturabilir olsaydı Soma ve Ermenek faciaları, TCDD’nin Pamukova, Çorlu ve Sincan kazaları, Karadeniz bölgesinde sıklıkla gördüğümüz sel ve heyelan gibi afetler olmazdı.
Özgürlüklerin teminatı olarak takdim edilen sulh ceza hakimliklerinin oluşturduğu “özgürlük karşıtı” izlenimin verdiği ekonomik zararın derecesi tahmin edilebilir. Fikir ve ifade özgürlüğü 2019 Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin en önemli unsuru olarak takdim edildiği halde, bu hakimlerin kararına itirazlar neden bir üst mahkemeye yapılamıyor? Avukatlık kanununu bir iki günde jet hızıyla değiştiren iktidar, bu değişikliği neden gündeme bile getirmez? Böyle elzem bir değişikliği yapmayan iktidar hangi hukuk ve yargı reformunu yapar?
Toplum ve uluslararası piyasalar kapalı kapılar ardında yargı reformunun hukukun üstünlüğü için ne kadar önemli olduğunu bas bas bağırırken; iktidara çekingen bir dille söylemekten bile çekinmekte. Karşısında ciddi bir itiraz, duruş ve talep görmeyen iktidar; hukukta, demokraside reformu niçin yapsın? Kime söz verecek; sözünün hesabını kim soracak? Bunlar yapılmadan ekonomide gelişme nasıl sağlanacak?
Hukukun üstünlüğü ve hukuk güvencesi için kapsamlı yargı reformu şarttır. Fakat en başta HSK’nın üye yapısı BM kararlarına aykırı ve yargı bağımsızlığı fikrine zıttır. Sayın Cumhurbaşkanı üyelerinin tamamını belirlediği; Sayın Adalet Bakanı zamanda başkanı olduğu HSK’yı tam bağımsız, şeffaf ve kararlarının hesabını mahkemede verir hale getirmeyi gerçekten ister mi? Darbecilerin 1981’de çıkardığı kanunla kararları yargı denetimi dışına çıkarılan, kararlarından yargı önünde hesap sorulamayan HSK, sınırsız ve sorumsuz yetkilerinden niçin vazgeçmek istesin?
Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı’nın reform vaadi ve hemen arkasından taraftarlarının koro halinde seslendirdiği reform konusunda iyimser ve ümitvar olmak için çok ciddi hazırlanmış somut bir önerinin ortaya konulmasına, cesur ve kararlı büyük adımlar atılmasına ihtiyaç var.
Bunlar iktidar cephesinde olmadığı gibi muhalefet cephesinde bunların ne olması gerektiğine ve hangi adımların atılması gerektiğine dair gelişmiş fikirler yok.
Fakat ümit verici olan; iktidar ve muhalefet partilerinin ortak söyleminin örtüşmüş; olmasını arzu ettiğim, hayata geçirilebilecek komple bir reform paketini başkanı olduğum siyaseten tarafsız Daha İyi Yargı Derneği’nin hazırlamış olmasıdır.
Bir diğeri ise TÜRKONFED’in politika belgesi olarak benimsediği, hukuk ve demokrasi alanındaki sorunların tamamı için köklü çözüm önerileri getiren “Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolu” isimli eserimdeki önerilerin tamamının Anadolu iş dünyası tarafından gönülden benimsenmiş olmasıdır. Kolayca hayata geçirilebilir olan bu öneriler Türkiye’yi çok kısa zamanda hem ileri bir hukuk devleti hem de ileri bir demokrasi haline getirebilir.
Ümitvar olmamın diğer sebebi ve daha çok güven veren şey ise kamuoyunda oluştuğunu gözlemlediğim bilinç seviyesinin bu sorunları bugün olmazsa yarın mutlaka çözeceğidir. Siyasilerin feraseti bunu mümkün olduğu kadar erken hayata geçirmekle ölçülmelidir.
Yargının bağımsızlığını sağlamak, yargının topluma kaliteli hizmet vermesine bağlıdır. Yargı teşkilatı ve işleyişi, topluma kaliteli hizmet verecek, katma değer yaratacak şekilde yapılandırılmalı; şeffaf ve hesapverir olarak tasarlanmalıdır. O zaman bu zorlu meselenin çözümü kendiliğinden görünür olmaktadır.
Yargı teşkilatının merkezine hâkim ve savcıların özlük ve meslek kuruluşunu değil; hakim, savcı ve avukat üçlüsünün hizmetlerini düzenleyen, denetleyen düzenleyici bir kurum konulmalıdır. Tütün piyasası için düzenleyici kurul kurmak fakat yargı hizmetleri için kurmamak garip değil midir? Yargı hizmetleri, ülke için tütünden daha değerli değil midir?
Yargı kurullarını siyasilerin, yargıçların veya bir menfaat grubunun kontrolüne bırakmanın acı sonuçlarını çok ağır yaşamış olan Türkiye kimsenin etki ve nüfuz altına alamayacağı; siyaset, yürütme ve yasamadan tam bağımsız bir düzenleyici kurul oluşturmalıdır. Bu yapıda tüm işlem ve kararlar yargı denetimine açılmalı, bu amaçla uzman bir mahkeme oluşturulmalıdır.
İleri demokrasi için güçler ayrılığının netleştirilmesine ve diğer devlet güçleri ile birlikte yargının kendisinin de hukuka hesapverir olması gerekir. Bu, bütün demokrasilerde özellikle güçler ayrılığı bakımından sorunludur.
Türkiye’de yargı, en zayıf devlet gücüdür. Bağımsız olmadığı gibi, yürütme gücüne tamamen bağımlı ve onun uzantısı haline gelmiştir. Adalet Yüksek Kurumu önerimiz, yargının tam bağımsızlığını sağlayarak demokraside güçler ayrılığını netleştirmektedir.
Bu yönüyle Türkiye’nin sorunlarının çözülmesi için geliştirdiğimiz Adalet Yüksek Kurumu çözümü, yargı gücünün yasama ve yürütme güçlerinden net olarak ayrılmasını sağlayarak demokrasilerin temel sorununa yargıda hizmet odaklı yenilikçi bir çözüm getirmektedir.
İşte bütün bunları fazlasıyla içeren, fikir babası ve yazarı olmaktan gurur duyduğum, Daha İyi Yargı Derneği üyelerinin katkıları ile oluşturduğumuz Adalet Yüksek Kurumu önerimizin varlığı beni hukuk ve demokrasi reformundan ümitvar kılmaktadır.
Kendini bu ülkeye karşı borçlu ve sorumlu hisseden herkesi bu öneri üzerinde tartışmaya ve ilerletecek fikirler geliştirmeye ya da öneriye destek olmaya davet ediyorum.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…