Olay TV 2020 Türkiye’sinde ana akım iddiasında bir bağımsız medya girişimiydi. Sadece 26 gün devam edebildi. Girişime ismini veren Cavit Çağlar’ı iktidar baskısına dayanamadı çekildi diye suçlamak kolay. Siyasi parti yayınlarında adil olmaya çalıştı diye Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar’ı suçlamak da kolay. En kolayı hükümet yanlısı medyanın ortak hedefi haline gelen ana haber sunucusu Nevşin Mengü’yü suçlamak. Böyle karambollerde kimin doğrunun ne kadarını söylediği hemen ortaya çıkmaz, ama er geç çıkar. O yüzden kim ne dedi, kimin suçuydu tartışmasını bir yana bırakıp 2020 Türkiye’sinde ana akım iddiasındaki bir haber televizyonunu bir ay dahi yaşatmayan zehirli siyaset-medya ilişkilerine bakmak daha sağlıklı.
İşin en yalın özeti, 2020 Türkiye’sindeki siyaset ortamının bağımsız olma iddiasındaki bir haber televizyonunu bir ay dahi yaşatmaya el vermediği.
Bu cümleyi bir adım öteye götürdüğümüzde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti iktidarının kendi siyaset çizgisine -karşıt olması gerekmez- tam oturmayan kitlesel medya girişimlerine dahi tahammül edemediğini söylemek de mümkün.
Sözcü TV örneği
Örnek mi istiyorsunuz? İki yıldır kurulacağı söylenen Sözcü TV’ye de bakabiliriz.
Radyo Televizyon Üst Kurulu Sözcü Gazetesinin yayın yapmak üzere satın aldığı Sivas Radyo Televizyonu logosunu değiştirmek üzere 2020 başlarında dilekçe vermiş. SZC TV’yi Sivas logosuyla başlatmak istemiyorlar. Neden kendileri sıfırdan başlamak yerine bir başka kanal satın aldıklarını sorabilirsiniz? Çünkü RTÜK kurallarına göre sıfırdan yayın lisansı almak çok daha zor, çok daha fazla siyasi-bürokratik kapıyı çalmanız gerekiyor. Logoyu değiştirdikten sonra SD yayını HD’ye çevirme izni alacaklar, sonra DigiTürk, D-Smart gibi platformlarda yer almak için yeniden RTÜK’e başvuracaklar. RTÜK ise parasını yatırmış olmasına rağmen Sözcü’nün başvurusunu gündeme dahi almış değil.
Çünkü Sözcü gazetesinin AK Parti tabanını etkileme şansı yok; okurlarının hemen hepsi sağda veya soldaki AK Parti muhalifleri. Ama TV öyle değil, kanaldan kanala geçerken AK Partili izleyiciyi de çekebilir kendine. Tıpkı 2019’da AK Parti’nin büyükşehir belediyelerini kaybedince CHP ve İYİ Parti’nin daha önce engellendikleri toplum kesimlerine erişir hale gelmeleri gibi.
Sorun sadece HDP mi?
Dolayısıyla ipler yalnızca HDP’nin TBMM Grup toplantısının OLAY TV’de canlı yayınlanmasıyla kopmuş değil. O yayın yapılmasaydı da bir süre sonra bir başka gerekçe bulunacaktı. OLAY TV’nin başvurusu RTÜK’te bekliyordu ve ipler devletin kuruluşlarının elindeydi. Kaldı ki HDP yasa dışı bir parti değil. PKK’nın terör eylemleriyle arasında net bir çizgi çizmemesi de yargının ve ona oy vermiş olan 6,5 milyon seçmenin işi; RTÜK’ün, TMSF’nin ya da bir başka devlet organının işi değil. Olmamalı. Birileri bunu hatırlatınca çok kızıyor ama TBMM’deki üçüncü büyük parti grubu. OLAY TV’de yayını TBMM TV’den alıp vermiş, yasa dışı bir yayın değil yani. Diğer deyişle o yayın OLAY TV tarafından verilmeseydi de zaten TBMM TV tarafından yayınlanıyordu.
Doğru, iktidar psikolojik baskıyla özel TV kanallarının HDP konuşmalarını yayınlanmasından hoşlanmıyor. Bu bakışla yarın bir gün CHP, ya da İYİ Partinin TBMM konuşmalarının yayınlanmasının engellenmesi de söz konusu olabilir.
Bağımsız medya girişimlerine göz dağı
Ancak mesele yalnızca HDP değil. 2020 Türkiye’sinde sanki Meclis’teki bir partinin Meclis’teki konuşmasını yayınlamanın, yayınlayan TV istasyonunun kapatılmasını meşrulaştırıyormuş algısı oluşturulmak isteniyor. Bu çaba, gelecekteki başka yasaklamaları da peşinen meşrulaştırmayı amaçlayan bir algı operasyonudur.
Amaç, 2020 Türkiye’sinde hükümetten bağımsız yayın yapma niyetinde olan başka yatırımcı varsa, onları da caydırmaktır. Bundan sonra OLAY TV “yeni” bir ekip kursa, RTÜK’ten bütün izinleri bir haftada alıp yayına devam etse ne olacak? Bir inandırıcılığı, hükümet yanlısı TV ve gazetelerden bir farklı bir itibarı olacak mı izleyici gözünde? Kolay görünmüyor.
Cavit Çağlar’ın girişimi ve Nuri Çolakoğlu’nun kaptanlığında 1996’da Türkiye’nin ilk haber kanalı NTV’yi kuran çekirdek kadro içindeydim. Yeni bir NTV hevesiyle önce Çolakoğlu, sonra Çağlar, sonra da Sarılar’ın çağrılarıyla OLAY TV’ye program yapmaya başladım. Bir araya getirilen kadronun gözlerindeki ateşi gördüm. Şimdi engellemeye rağmen o ateşin, düzgün habercilik ateşinin sönmediğini de görüyorum.
Siyasi atmosfer medyayı zehirledi
1996 Türkiye’sinde, o zaman da çok şikayetçi olduğumuz basın özgürlüğü ortamında NTV gibi objektif habercilik yapan bir kuruluş mümkün olmuştu. 2020 Türkiye’sinde olmadığını üzülerek görüyorum.
Ancak yeni bir girişime kalkışacak yatırımcıların önünde artık Çağlar örneği olacak.
Ana sermayedar olarak Sarılar ve -eski- OLAY TV ekibini desteklemeye devam edeceği anlaşılan yatırımcı Hüseyin Köksal’ın işi de kolay değil. Şimdi Çağlar ile tekstil işlerinden gelen dostluğu değil, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile -Trabzonlu hemşerilikten gelen- dostluğu öne çıkarılacak. RTÜK’ten yayın izni almadan, zaten yayındaki bir kanalı devralarak devam etme projesi, her siyasi görüşe eşit mesafede durma niyetini değiştirmese bile gerçeğini değiştirecek. Örneğin, OLAY TV’nin 26 günlük kısa ömründe ekranına çıkabilen AK Partili isimler, devamcısı kanala -umarım olur- çıkmak isteseler bile Erdoğan, ya da onun adına hareket edenlerin hışmına uğramaktan çekineceklerdir. Bu da ister istemez ürünü “muhalefet kanalı” köşesine itecektir.
Zehirlenme budur.
AK Parti medya oyuncağını kırdı
Güya ana akım denilen medyanın ezici büyüklükteki kısmı Erdoğan ve AK Parti-MHP ortaklığı çizgisindeki sermaye gruplarının elinde. Peki elinde de ne oluyor? Birbirinin aynı ekranları izleyenlerin, birbirinin aynı manşetlerin, haberlerin, köşe yazılarının olduğu gazeteleri okuyanlar giderek azalıyor. Buralara para akıtmak için sahte tiraj ya da rating rakamlarıyla devletin kaynakları buralara reklam geliri olarak akıtılıyor. Peki akıtılıyor da ne oluyor? Etkili olamıyorlar. Çünkü Erdoğan ve güvendiği medya ekibi, oyuncağı ele geçirince denge tersine döner zannetti ama hoyratça oynayarak oyuncağı kırdı. Artık kimselerin işine yaramaz durumda.
2020 Türkiye’sinde halkın sadece hükümetin istediği kaynaklardan değil, her kaynaktan haber alma hakkı, bürokratik bir kuruma, RTÜK’e bağlanmış görünmektedir. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ise bu cümlede gizli özne durumundadır. Bağımsız basın ancak kendi mahallesinde (echo-chamber) kaldığı müddetçe yaşayabiliyor. Kitlelere yaygın erişim mümkün olamıyor. Bu haliyle kitlesel basın özgürlüğü bürokratik mekanizmalarla baskı altına alınıyor.
Umarım 2021 daha kötü olmaz. Erdoğan 2021 reform yılı olacak dedi ya, endişem ondan.