Ankara tarafları iki devletli çözüm için masaya oturmaya ikna edemeyeceğinin farkında.
AK Parti iktidarı yılın son ayında Avrupa Birliği ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak istediği mesajını sıkça yinelemeye başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan uygulamalarla, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü gibi konularda Avrupa standartlarından uzaklaşarak AB ile ilişkilerde yeni bir sayfa açılması mümkün değil. En azından AB ile “adaylık” görüşmelerini canlandırıp üyelik süreci üzerinden yeni bir sayfa açılması zor. Zaten AB de umudu kesmiş olacak ki Türkiye’ye önerdiği “pozitif gündemin” canlandırılmasının şartını Doğu Akdeniz’deki gelişmelere bağlamış durumda.
İktidar belli ki AB’yle ilişikleri rayına koymak için samimi bir reform süreci başlatmak yerine, Avrupa’yla olumsuz havayı dağıtmak için mülteci anlaşması ve Doğu Akdeniz gibi stratejik konular üzerinden yürüyecek.
Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımından kaynaklanan gerginliğin merkezide ise Kıbrıs sorunu var.
Ankara, İsviçre’nin Crans Montana şehrindeki son barış görüşmelerinin sonuçsuz kaldığı 2017’den beri “Artık iki devletli çözümü konuşma zamanı geldi” diyor. Ancak iki devletli çözüm söyleminin önündeki en önemli engel federal çözümü savunan KKTC eski cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı idi.
Akıncı kaybedince iki devletli çözümün önündeki engel kalktı
Ankara ekim ayında KKTC’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ağırlığını, iki devletli çözümü savunan Ersin Tatar’dan yana koydu. Akıncı’nın seçimleri kaybetmesiyle rahatlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan soluğu adada aldı.
15 Kasım’da kalabalık bir heyetle adaya neredeyse çıkarma yapan cumhurbaşkanı, kapalı Maraş’a da giderek, hayalet şehrin ayağa kaldırılacağı mesajını verdi.
Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 30 Aralık’ta yaptığı basın toplantısında “İsviçre’deki çözüm görüşmelerinin bitiminde ‘Bundan sonra farklı şeyleri müzakere edeceğiz, bir kez daha federasyon için müzakere etmeyiz’ dedik” diye konuştu.
Çavuşoğlu yine aynı basın toplantısında BM’ye Kıbrıs görüşmeleri için “5 (garantör 3 ülke ve adadaki iki toplum) artı BM” formülü önerdiklerini, bu bağlamda BM genel sekreterinin temsilcisiyle ocak ayında görüşmeler yapılacağını söyledi.
Ancak görüşme masasının yeniden kurulması için Ankara’nın “iki devletli çözüm” söylemini en azından bir süreliğine rafa kaldırması gerekiyor.
Erdoğan-Michel telefon görüşmesi
Gelen bazı haber ve sinyaller de Türk tarafının federal bir çözümü konuşmak için son kez masaya oturabileceği yönünde.
Kıbrıs Rum Kesimi’nde Rumca yayınlanan Politis gazetesinde yer alan bir habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Aralık tarihinde AB Konseyi Başkanı Charles Michel’le yaptığı telefon görüşmesinde “Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözmek istediğini, bunun için konferans düzenlenmesine olumlu yaklaştığını ve federasyon çözümüyle ilgili diyaloğa bir şans daha vereceğini” söylemiş.
Politis gazetesi bu haberi Brüksel’de AB’deki bir kaynağına dayandırıyor. KKTC’de yayınlanan Diyalog gazetesinin yaptığı tercümeye göre Erdoğan görüşmede “müzakereler bu sefer de başarısız olursa Kıbrıslı Türklere ne olacağına dair siyasi taahhüt” istemiş. Erdoğan ayrıca “Maraş’la ilgili projelerini hayata geçirmeye başlamadan önce bu yeni çabanın varacağı sonucu bekleyeceğini” de söylemiş.
KKTC hükümet programında Maraş’a atıf yok
KKTC’de seçimlerden sonra kurulan koalisyon hükümetinin programında (seçim döneminde yapılan onca tantanaya rağmen) Maraş’a hiçbir şekilde değinilmemiş olması, haberin içeriğinin doğruluğuna dair bir fikir veriyor.
Öte yandan Ankara’nın bir yandan iki devletli çözümü savunup diğer yandan BM ile yeni bir süreç başlatmak istemesi ortaya çelişkili bir durum çıkarıyor.
BM genel sekreterinin görev yönergesi iki bölgeli iki toplumlu federal çözümlere arabuluculuk etmekle sınırlı. İki devletli çözüme dönük arabuluculuk yapması için Güvenlik Konseyi’nden yeni yetki alması gerekiyor. Bunun da mümkün olmayacağı ortada. Bu arada BM Güvenlik Konseyi kararlarında Maraş’ın tek taraflı adımlarla değil Birleşmiş Milletler gözetiminde açılması öngörülüyor.
Görünen o ki Ankara tarafları iki devletli çözüm için masaya oturmaya ikna edemeyeceğinin farkında. Bu nedenle hem AB ile havayı yumuşatmak hem de Doğu Akdeniz’de tansiyonu düşürmek amacıyla “son kez masaya” oturmaya hazırlanacak.
Önümüzdeki dönem BM genel sekreteri (ve tabii onu yönlendiren kilit başkentlerle) yapılacak müzakerelerin kritik noktasını, müzakerelere bir süre sınırlaması getirilmesi, ayrıca başarısızlık durumunda “anlaşmalı ayrılmaya” dair bir taahhüt alınması oluşturacak. Türkiye’nin her iki konuda da muhataplarını ikna etmesi kolay değil.
Ancak bu aşamada masaya oturmadan masayı deviren taraf gibi görünmek istemediği anlaşılıyor.