Ben 1980 doğumluyum, nice seçimlere tanık oldum. Seçim vaatlerinde sağ partilerin bireyden çok altyapı yatırımlarını öne çıkardığına defalarca tanık oldum. Yol yaptık, baraj yaptık, santral yaptık, havalimanı yaptık ve benzeri sözler kulaklarımda defalarca çınladı. Hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her yerde söylediği “yol medeniyettir”, dolayısı ile biz yol yaparak medeniyet ulaştırıyoruz söylemlerini çok net hatırlıyorum. Son yıllardaysa artık seçmeni yol yapmak yeterince tatmin etmiyor olacak ki AKP teknolojik ilerlemeyi de bir propaganda aracı olarak sıklıkla kullanmaya başladı. Özellikle insansız hava araçları artık Cumhurbaşkanının her demecinde kendilerine yer bulabiliyorlar.
Teknolojik ilerlemeye dayalı propagandanın da halkta bir karşılığı var çünkü teknolojik olarak ilerlemenin modernlik, zenginlik, bağımsızlık ve medeniyet gibi kavramlarla pozitif ilişkisi olduğuna dair bir ön kabule sahibiz. Ne kadar çok teknoloji üretirsek o kadar bağımsız oluruz, ne kadar çok teknoloji üretirsek o kadar zengin oluruz denklemleri toplumda da kabul görmüş durumda.
Bu yüzden de cumhurbaşkanı her fırsatta artık yeni bir teknolojik vaat sunuyor. Yerli araba, yerli uçak, yerli gemi, yerli tank, Avrupa’nın en hızlı interneti, Avrupa’nın en hızlı treni, yerli traktör, 1 milyon yazılımcı, milli çip, milli ana kart, milli internet, Fatih Projesi gibi artık sayısı bile takip edilmekte zorlanılan projeler sürekli olarak haber kanalları tarafından servis ediliyor.
Bu projeleri kim takip ediyor?
İddialı projeler ortaya koymak güzel, teknoloji ilerlemeyi bir hedef olarak kayda geçirmek hoş, fakat bu projelerin akıbetlerini takip eden var mı? Kaç tanesi başarılı oldu? Kaçında ilerleme kaydedemedik ve neden?
Devlette bu projelerin ya takibi yapılmıyor ya da kamuya açıklanmıyor. Bir kere davul zurna ile haberleştikten sonra genellikle teknolojik vaatlerin akıbetinden haber alınamıyor. Ünlü Twitch yayıncısı Jahrein, üşenmemiş bu vaatleri Twitter hesabında gazete manşetleri ile sıralamış; yerli otomobil ilk defa 2012’de görücüye çıkmış, 2016’da ise yıl bitmeden kesin yollardaymış, elektrikli yerli traktör ise 2019’da mutlaka çiftçilerimiz ile buluşuyormuş, 2011’de 15 milyon geniş bant internet abonesi olacak denmiş….
Bu vaatlerin hiç birisini henüz gerçekleşmiş değil.
Fatih Projesi’ne ne oldu?
Tüm bu projeler gün olur da gerçekleşse bile plansızlıktan, programsızlıktan sonları ünlü Fatih Projesi gibi olacak. Hatırlayacaksınız Fatih Projesi, Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim atılımı olarak tanıtılmış, Avrupa’nın en büyük e-eğitim projesi olacağı söylenmişti. Sonucu ne mi oldu? 8 milyar dolardan fazla bir parayı artık eski nesil kalmış tabletlere ve tahtalara yatırdıktan sonra, proje silindi gitti. En son yapılan değerlendirme sınavlarında, eski yöntemlerle eğitimlerine devam eden sınıfların not ortalamaları Fatih Projesi pilot sınıflarının çok üstünde kaldı. Çünkü Avrupa’nın en büyük eğitim projesinin çocuklara tablet dağıtmaktan öte bir şey olduğunu zamanında hükümete anlatamadık. Sonuçta da Fatih projesine en ihtiyaç duyulacak dönemde milyonlarca öğrenci evlerinde öğrenim materyallerine ulaşamadığı için eğitim dışı kaldılar. Yazık değil mi?
Teknoloji üretmek beton dökmeye benzemez
Tüm bu başarısızlıkların sebebi zihniyet olarak teknoloji üretmenin beton dökmek ile, yol yapmak ile çok uzak olmasında yatıyor. Çünkü teknoloji üretilecek denerek teknoloji üretilmiyor. Teknoloji üretimi bir sistem meselesi, eğitim meselesi, insan kaynağı meselesi…
Bizim anladığımızın tam aksine, teknolojik olmak toplumun ve hükümetin genel işleyişi modern, medeni ve özgürlükçü ise verimli oluyor, aksi ise bir yığın uğraş ve israf haricinde pek bir şey getirmiyor.
Teknoloji, yetenek, hoşgörü
Bu durumunu Richard Florida 3T ile özetlemiş. Yıllarca silikon vadisi benzeri teknoloji üretiminde öne çıkmış bölgeleri inceledikten sonra şu kanıya varmış: Eğer bir yerde 3T yani technology, talent, tolarence (teknoloji, yetenek ve hoşgörü) birleşiyorsa, o bölge bir ileri teknoloji sıçraması yapabilecek yaratıcı çağa girebiliyor. Bizim teknoloji bazımız var, yeteneklerimizi her gün yabancı ülkelere kaybediyoruz ve hoşgörümüzün olduğu pek söylenemez.
Genel durum bu iken cumhurbaşkanın en son vaadi olan 2 yıl içinde Ay’a iniş gerçekleştirmek de eğer Elon Musk ile anlaşıp bütün teknolojisini transfer etmezsek zor gözüküyor.
Eğer teknoloji üreten bir toplum olmak istiyorsak, önce insan kaynağımızın yaşamaktan mutlu olacağı, gençlerimizin geleceklerini hayal edebildikleri bir hoşgörü toplumu olmak zorundayız.