Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, PKK’nın rehin tuttuğu 13 Türk vatandaşını öldürdüğü Gara operasyonunda hükümetin ciddi hatalar yaptığını söyleyerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Önceden söylenmez” eleştirisini yöneltti. YetkinReport’un sorularını yanıtlayan Davutoğlu, Gara’da iki operasyon türünün birbirine karıştırıldığını, bedelini 13 şehit vatandaşın ödediğini söyledi.
Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden kendisini aradığı zaman açacağı ilk konunun, ABD’nin “eğer” şartlı kınaması olması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, aksi halde bunun da “Trump’ın “aptal olma” mektubu gibi karşılıksız kalacağını söyledi. Erdoğan’ın 13 şehit olayı nedeniyle doğrudan Biden’ı hedef almasının, kendisini aramaya zorlamak amacını taşıdığını öne süren Davutoğlu, ABD ile ilişkileri “çok kırılgan” olarak tanımladı.
Davutoğlu, Erdoğan’a reform ve yeni Anayasa konusunda da sert eleştiriler yöneltti. Erdoğan’ın “statükoya esir” düştüğünü, reform yapamayacağını iddia eden Davutoğlu, “Anayasa dolayısıyla gündem değiştirme oyununa gelmeyeceğiz” dedi.
Kahvehaneler, lokantalar kapalıyken Erdoğan’ın kongrelerdeki kalabalıklarla övünmesini de sert dille eleştiren Davutoğlu “Türkiye’de toplantı özgürlüğü olan tek yer AK Parti Kongreleri kaldı” dedi.
Davutoğlu’nun yanıtları şöyle:
– Gara operasyonu sırasında PKK’nın rehin durumdaki 13 vatandaşı şehit ettiği açıklandı. Siz Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yaptınız; nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Böyle bir operasyon üç açıdan, planlama, uygulama ve kamuoyu iletişimi açılarından değerlendirilir. Kurtarma operasyonlarıyla, imha operasyonlarının ya da nokta darbe vurma operasyonlarının mantığı farklıdır. Kurtarma operasyonlarının mutlak ketumiyet içinde yürümesi lazım. Planlamada ve uygulamada önceliğin kurtarılacak kişi ya da kişilerin hayatının korunmasına verilmesi lazım.
– 13 vatandaştan sizin döneminizde kaçırılanlar için ne yapıldı? Ayrıca IŞİD’in Musul Başkonsolosluğu baskınında 49 kişinin rehin alınması olayı vardı.
– Benim dönemimde kaçırılanların hayatta, sağlıklarının yerinde olduğu çeşitli kanallardan izlendi. 2014’te IŞİD Musul Başkonsolosluğumuzu bastıktan sonra birkaç kez kurtarma operasyonu planladık. Özellikle birisinde, düğmeye basmaya çok yakındık. Ama öyle bir gelişme oldu ki, riske atmamak için son anda iptal ettik. Sonra sağ salim kurtarıldılar.
– Kurtarma ve darbe operasyonları farklı olur demiştiniz.
– Kurtarma operasyonları önceden söylenmez. Tutuklama operasyonları da aynı şekilde, önceden söylenmez. Ani darbe operasyonlarında kamuoyu desteği için iletişimi önceden de başlatabilirsiniz. Ama kurtarma ya da tutuklama operasyonlarında kamuoyu iletişiminin operasyonun bitiminde yapılması lazım. Örneğin Abdullah Öcalan’ın yakalanmasında Bülent Ecevit her şey bittikten sonra açıklama yaptı. Bu durumdaysa Cumhurbaşkanı müjdeyi önceden verdi. Örgütler bu açıklamaları kendilerine göre değerlendirir, tedbir alırlar. Önceden söylenmez. Gara operasyonunda iki ayrı operasyon türünün karıştırıldığı, bu hatanın sonucunu da şehit düşen vatandaşlarımızın ödediği anlaşılıyor.
“Kurtarma operasyonu, kapsamlı harekât içine konmaz. Buna özen gösterilmediği anlaşılıyor. Hava harekâtı yaptığınızda bunun sizin vatandaşlarınızı da vurabileceğini, ya da teröristlerin o sırada alıkoyduklarını öldüreceğini hesaba katmak zorundasınız. Nitekim öyle olduğu açıklandı.
Planlama, uygulama ve iletişimde hata yapıldı. Bir kere önce siviller dendi, sonra alıkonulan güvenlik güçlerimiz olduğu ortaya çıktı. Krizi kontrol edemedi hükümet. Herkesin ortak meselesi olan terörle mücadeleyi sadece hükümeti ilgilendiren bir konuymuş gibi gösterip, soru soran muhalefeti de PKK yanlısı terörist ilan etmeye kalkıyorlar. Bunlar doğru işler değil. Bütün soru işaretlerinin kaynağı da muhatabı da hükümettir.”
– ABD’den gelen şartlı kınama konusu var bir de.
– ABD Başkanı Joe Biden daha Erdoğan’ı aramadı. Eskiden ABD başkanlarının ilk aradığı liderler arasında Türkiye cumhurbaşkanları, ya da başbakanları olurdu. Biden aradığında Erdoğan’ın ilk açtığı konu, 13 şehit konusunda ilk aşamada yapılan “eğer” şartlı kınama olmalı. Gerçi ardından ABD Büyükelçisini çağırdılar, Türkiye’nin tepkisi doğrudur, Amerikalılar da düzeltti. Ama müttefikler arasında şüphe varsa önce yetkililer kendi aralarında konuşur, düzeltmeye çalışır. Terörle mücadelede “eğer” olmaz. Erdoğan’ın Biden’a ilk açacağı konu o yüzden bu olmalı. Gaf ise de bilinçli ise de bu tutum Trump’ın “aptal olma” mektubundaki gibi karşılıksız kalmamalı.
– Erdoğan’ın bu konuda doğrudan Biden’ı suçlamasını neye bağlıyorsunuz?
– Son dönemde Türk dış politikasındaki en önemli zaaflardan biri de kurumsal ilişkilerin bir yana bırakılıp şahsi ilişkilerle yürütülmeye çalışılması oldu. ABD ile de böyle, Rusya ile de böyle, diğerleriyle de… Trump ile Erdoğan arasında çok yanlış bir ilişki vardı. Trump neredeyse ağzına geleni söyledi, Erdoğan karşılık vermedi. Hatta bütün siyasi yatırımını Trump’a yaptı. Ama Trump kaybetti.
Türkiye-ABD ilişkilerini çok kırılgan görüyorum. Ters bir retorikle her an daha da kötüleşebilir. Erdoğan’ın 13 şehit olayıyla ilgili olarak doğrudan Biden’ı hedef alması, Biden’ı kendisini aramaya zorlamak içindi. Zaten aradan bu kadar süre geçtikten sonra hâlâ aramamış olması ilişkilerin ne kadar kırılgan hale geldiğinin bir diğer göstergesi.
– Cumhurbaşkanı hukuk ve ekonomi reformları yapılacağını açıkladı. Reformlar henüz sunulmadı ama o arada yeni Anayasa önerisi geldi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Reform yapmanın üç şartı vardır. Birincisi zihinsel berraklık, yani ne yapmak istediğinizi bileceksiniz. İkincisi sosyo-politik iklim müsait olacak, halkta bu yönde bir talep olacak. Üçüncüsü de ikna edici bir uygulama planı ortaya koyacaksınız. Bunların üçü de yok.
Erdoğan’ın reform konusunda zihni açık değil. Erdoğan hukuk devleti diyor, ortağı Bahçeli Anayasa Mahkemesini kapatmaktan söz ediyor. Reform dediği gün Ankara’nın ortasında gazeteciler, siyasetçiler saldırıya uğruyor. Genel Başkan Yardımcımız Selçuk Özdağ’a silahlı saldırı düzenleniyor. Asliye Ceza “öldürmeye teşebbüs” diyerek Ağır Ceza’ya yolluyor, Başsavcı Vekili savcıya “mütalaayı” değiştirin diyor ve “yaralamaya teşebbüsten” istinaf mahkemesine gidiyor. Tvit atanlar, Boğaziçi öğrencileri hapse atılırken, silahlı saldırganlar “mağdur olmasınlar” diye salıveriliyor.
Reform, statükoyu değiştirmek işidir. Oysa, Erdoğan statükoya esir olmuş durumda. Erdoğan’ın bir konuda zihni net, o da otoriterliğin artması.
– Sizin geçenlerde sert eleştirileriniz oldu, daha önceden yaptırılmayan reformlar konusunda.
– Statükoya esir olanlar reform yapamaz. Bir futbol maçında hem oyuncu hem hakem hem de seyirci olamazsınız. Reformda samimi olsalardı, geçen Kasım ayında parlamenter sistemle ilgili önerilerimizi anlatmak için istediğimiz randevuya cevap verirlerdi. Gelecek Partisi olarak daha geçen hafta Temiz Siyaset belgesi çalışmasını tamamladık, Siyasi Ahlak Reformu için. Daha önce hükümetteyken Erdoğan’ın bize yaptırmadığı reformları genişleterek teklif ediyoruz.
Devlet yönetiminde şeffaflık hedefliyoruz. Örneğin şeffaflık temelinde bir imar yasası ve ihale rejimi. Sonra mesela “itibar yolsuzluğu” dediğimiz, kamunun parasıyla, kamu hizmeti amacıyla yapılan işlere yaşayan siyasilerin isimlerinin verilmesi. Ben 5 yıl Dışişleri Bakanlığı 2 yıl Başbakanlık yaptım. Benden habersiz bir iki yere ismimi vermişler, hemen sildirttim. Olmaz öyle şey. Mesela hediye görüntüsü altında rüşvet konusu var; diyoruz ki dünyada da olduğu gibi 100 dolar sınırı olsun, fazlaysa Hazine’ye devrolsun.
Reform yapmak için ikna edici bir uygulama planları da yok. Reform söylemi tutmayınca ölçek yükselterek şimdi yeni Anayasa söylemine başladılar. Milletin derdi pahalılık, işsizlikken şimdi Anayasa tartıştırıyorlar. Anayasa dolayısıyla gündem değiştirme oyununa gelmeyiz.
– Kovit salgını ekonomik sorunları artırmış görünüyor. Sizin gözlemleriniz ne yönde?
– Midyat’ta bir kahveci avucundaki bozuk paraları gösterdi. Dükkânın önünde, açık havada oturanlardan o kadar kazanabilmiş bir günde. Bununla yarına çay dahi alamam dedi. Ama Cumhurbaşkanı, AK Parti Genel Başkanı olarak il kongrelerinde tıklım tıklım kalabalıklar toplamakla övünüyor.
Virüs kahvehanelerin açılmasına engel oluyor, ama kongrelere engel olmuyor. Demek ki Erdoğan’ın amacı virüsü yok etmek değil, insanların toplanıp konuşmasını engellemek; kahvehanelerde, lokantalarda, pastanelerde. Bir yandan 65 yaş üstü vatandaşlara psikolojik işkence uygulanıyor ama acaba o Kongrelerde 65 yaş üstü kaç kişi vardı? Türkiye’de toplanma özgürlüğü olan tek yer AK Parti kongreleri kaldı.
Aşılarda da yanlışlıklar yapılıyor. Aile hekimleri üzerinde baskı var. Pandeminin bütün yükünü taşıyan ve kapı kapı dolaşan motorlu kuryelere aşıda öncelik verilmesi lazımken verilmiyor. Yasaklarda seçmece, aşılarda seçmece, her alada seçmece bir durum var. Türkiye’de hiçbir dönemde böylesine ayrımcılık görülmedi.
MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…