Sağlık Bakanlığının 18 Mart tarihinde ilan ettiği yeni vaka sayısı 20 binin üzerinde. Normalleşmeden bir gün önce, 28 Şubat tarihinde ilan edilen vaka sayısı 8400 idi, iki haftalık bir sürede vaka sayıları iki buçuk katına çıktı. Yokuş aşağı giderek hızlanan bir kamyonda, üstelik ayağımız gaz pedalında gidiyoruz. Bu hızlanmaya rağmen “hastaneler henüz dolmadığı” ve “aşılama yaptığımız” için yeni tedbir almaya gerek görmedi hükümet.
Bunu artık öğrenmiş olmamız gerekiyor. Hastaneler dolduktan sonra, iş işten geçmiş oluyor. Virüsle baş etmenin yolu ondan önce hareket etmek. Bir kere hızlanma başlayınca hemen tedbirleri sıkılaştırmak. Yoksa daha önce bunu yaşadık. Yaz ortasında başlayan artışlar hafifsendi, geciktik. Bulaşma ivmelendi ancak ekim sonunda yoğun bakımlar “lebaleb” dolunca gerçek rakamları duyduk ve vatandaş tedbirleri artırmaya çağrıldı. O noktada hemen herkesin yakınında yoğun bakıma yatan, hatta kaybedilmiş bir tanıdık, bir aile ferdi vardı. Vatandaş tedbir çağrısına olumlu yanıt verdi ama ok yaydan çıkmıştı. Virüsün hızına yetişememiştik. Sonbahardaki bu gecikmiş ve durumun vahametiyle örtüşmeyen tedbirler yaklaşık elli bine yakın cana mal oldu. Mezarlık ve e-devlet kayıtlarından ölümleri takip eden Güçlü Yaman’ın hesaplarına göre ekim-ocak döneminde, Türkiye nüfusunun yüzde 58’ini oluşturan 16 büyük şehir ve 3 il merkezindeki ölümler geçmiş beş yılın ortalamasından 36 bin kişi daha fazlaydı. Hepsi Covid’e bağlı olmasa, bir kısmı kalp krizinden ya da beyin kanamasından ölmüş olsa bile bu fazla ölümler salgın yüzünden: Covid, Covid komplikasyonları ve Covid yüzünden kapasitesinin üstünde yük binmiş sağlık sisteminin her acil vakaya vaktinde cevap verememesi yüzünden gerçekleşti.
Hızla artan vaka sayılarına rağmen tedbirleri sıkılaştırmamaya gösterilen bir başka gerekçe de aşılama yapılıyor olması. Hükümetin nisan ayından önce geleceğini ilan ettiği 50 milyon doz aşıyla salgını kontrol etmenin mümkün olmadığını daha önce yazmıştık. Salgını kontrol etmek için etkinliği daha yüksek ve bulaşmayı önlediği gösterilmiş bir aşı ile en az 70 milyon kişiyi (yani 18 yaş üzerindeki bütün nüfusu) aşılamanız gerekir. 50 milyon doz Sinovac aşısı ile ulaşabileceğimiz gerçekçi hedef, ancak sağlık çalışanları ve 65 yaş üzerinde ölüm oranlarını azaltmak olabilirdi. Ne yazık ki geldiğimiz noktada 50 milyon doz Sinovac’a bile ilan edildiği tarihlerde (mart sonuna kadar denmişti) ulaşamayacağımız netlik kazandı.
Sağlık Bakanlığı 12 milyon doz aşı yapıldığını söylüyor. Bu aşılamanın kırılımını bilmek önemli. Sağlık Bakanlığı’nın kendi sitesine göre 18 Mart tarihine kadar 4 milyon 700 bin kişiye her iki doz aşısı da yapıldı (Hepsi henüz bağışık değil, yani ikinci dozlarının üzerinden iki hafta geçmedi ama varsayalım ki bağışıklar). Bu 4 milyon 700 bin yurttaşın yaklaşık 1,5 milyonu sağlık çalışanı. Geriye kalıyor 3 milyon 200 bin kişi. TÜİK’e göre 65 yaşın üzerindeki nüfusumuz 8 milyon. Yani 65 yaş üstü, yüksek riskli grubun yalnızca yüzde 40’ını tam aşılayabilmiş durumdayız. Bir o kadar da tek doz aşı olmuş kişi var. 65 yaş üstü nüfusun yüzde 20’si ise hiç aşılanmamış durumda. Bu noktada birçok sağlık kuruluşundan ellerinde aşı kalmadığını, ikinci doz için randevu almış vatandaşların dahi geri çevrildiğini duyuyoruz.
Sağlık Bakanı, Pfizer-BioNTech aşılarının geldiğini açıkladı, ama bunların miktarı hakkındaki rivayet muhtelif. Söylenen en yüksek rakam 1,5 milyon doz. Bu yeni parti aşının da 15 gün gibi bir süreyle çeşitli testlere tabi tutulması lazım, ondan sonra da 14 ya da 28 gün arayla yapılacaklar, yani Pfizer-BioNTech aşısızla bağışıklık en erken mayıs başında sağlanacak. Önümüzdeki büyük dalgadaki ölümleri önlemeye bir katkısı olamaz.
Bir yandan eldeki aşılar bitmiş, bir yandan gelen aşı en iyi ihtimalle 1,5 milyon (yani 750 bin kişiye, 65 yaş üstü grubun şu anda aşısız olan kısmının yarısına yetecek kadar). Bu ortamda Sağlık Bakanı aşı randevularının 60-65 yaş grubu için açılacağını söylüyor. 65 yaş üstüne yetecek aşı yokken, 60-65 yaş grubundaki 3,5 milyondan fazla vatandaşın hangi aşıyla aşılanacağı merak konusu.
Bugüne kadar yapılan aşılamalardaki bir başka önemli sorun da 85 yaş üzerindeki, en riskli grupta aşılanma oranlarının düşük oluşu. Aile hekimlerinden gelen sayılar bölgeden bölgeye değişmekle birlikte, bu grubun yüzde 25 ila yüzde 50’sinin aşılanmadığını söylüyor. Seksen üzeri yaş grubunun, teknoloji kullanımı olmadığı için, randevu almakta başarısız olmaları, ayrıca kırılgan sağlıkları yüzünden aşı tereddüdünün de yüksek olduğu söyleniyor. Gerçekten eğitim durumu, teknolojiye erişim ve bilemediğimiz başka faktörler aşılanma oranlarını etkiliyor. Zeki Berk’in grafiği, aşılanmanın ülkede iller ve bölgeler arasından nasıl geniş farklılıklar gösterdiğinin kanıtı: 65 yaş üzeri nüfusun iki dozla aşılanmış olma olasılığı Ankara’da yüzde 74, Ağrı’da yüzde 26. Bakanlığın bu engelleri yok etmek için özel bir çaba gösterdiğini (örneğin tanıtım kampanyaları, doğru bilgiyi her eğitim grubuna uygun bir şekilde yaymak, aşıyı özendirmek gibi) görmüyoruz. Adeta aşı yaptırmayan yaptırmasın, nasıl olsa istekli olan çok var diye düşünülüyor. Ama aşılamadan bir yarar sağlanacaksa belirlenen risk gruplarına mümkün olan en yüksek oranda ulaşmak gerekiyor.
Aşılamanın çok yetersiz, vakaların bu kadar yüksek olduğu bu ortamda, bir de memleketin her tarafına yayılmış ve bulaşma yeteneği daha yüksek yeni Covid çeşitleri (varyantlar) var. Bir kez daha: Bir gün daha kaybetmeden, izleyelim görelim falan demeden çok sıkı tedbirler almak lazım. Salgında geldiğimiz bu basamak, ekimdekinden daha yıkıcı olacak.
2024’ü geride bırakmak üzereyiz. 2025’e girerken ekonomimiz ne durumda? Doğru yolda mıyız? Kısa bir değerlendirme…
“Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan bir cümleye hazır…
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere dördüncü toplantısını…
Balıkesir'de Karesi ilçesinde patlayıcı üretilen fabrikada 24 Aralık'ta patlama ve çökme meydana geldi. Patlama sonucunda…
Baştan söyleyeyim: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ona bu Cuma namazını Emevî Camiinde kıldırma yarışındaki meslektaşlarımızı hayal…
Orta Doğu, güvenlik, ekonomik, kültürel, tarihi ve insanlık ilişkilerimiz açılarından dış politikamızın yaşamsal alanlarından birini…