Avrupa Birliğinin en yetkili iki ismi 6 Nisan’da Brüksel’den Ankara’ya geldi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüştü. Biri AB Konseyi Başkanı Charles Michel, diğeri AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen. Nicedir devletler ve kurumlar arası ilişkileri rafa kaldırmış ve diplomasiyi liderler arasındaki kankalık ilişkilerine bağlamış olan Ankara’da protokol konusunda bir karışıklık yaşanmış belli ki. Konsey başkanı Michel, Erdoğan’ın koltuğunun hemen yanındaki koltuğa buyur edilirken, Komisyon başkanı Von der Leyen önce ayakta kaldı. “Ehhmm…” diye dikkat çekmeye çalıştı. Bu kısa bocalama anı kameralara yansıdığı için sosyal medyada viral olmaya yetti. Sonradan basına yansıyan fotoğraflarda Von Der Leyen’in, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun mevkidaşı sayıldığı, bir kanepeye Çavuşoğlu’nun karşısına oturtulduğu görüldü. Protokol olarak von der Leyen Dışişleri Bakanına denk gelmiyor. Ama protokol kazası bile Türkiye’nin AB’den ne kadar uzaklaştığıyla, cinsiyet eşitsizliğiyle bağdaştırıldı.
İşin tabii bir de Charles Michel tarafı var. Michel’in de kameraya yansıyan görüntülerde Von der Leyen’in ayakta kalmasını pek umursamadığını, kendisine gösterilen koltuğa ayaklarını uzatarak rahatça yerleştiğini görüyoruz.
Türkiye bu küçük çaplı oturma düzeni skandalı için Barçın Yinanç’ın yazısında okuyabileceğiniz üzere topu AB’ye atarken, konuyu #sofagate diye irdelemiş olan Politico internet sitesi, Von Der Leyen’in de devlet/hükümet başkanı düzeyinde ağırlanması ve protokolde yer verilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Elbette bir de şeytanın avukatı sorduruyor; Von der Leyen bir kadın olmasaydı acaba ayakta kalır mı, ya da kalması bu kadar dikkat çeker miydi?
İstanbul Sözleşmesi kalkar kalkmaz
Politico internet sitesi Von der Leyen’in bu fırsatı değerlendirdiği ve Erdoğan’la Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi ve kadın hakları ile ilgili açık açık konuşmak konusunda bir fırsat olarak kullandığını yazıyor. Her şeyde bir hayır vardı mı demek lazım?
Her şerde her zaman hayır olmadığıysa kesin. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çıkma süreci başladı. Aslında süreç temmuzda tamamlanmış olacak ama Erdoğan’ın kararı Resmî Gazetede yazar yazmaz, kadınlara yönelik yargıda ve kollukta tavır değişikliği başlamış.
Independent Türkçe’de Can Bursalı’nın haberinden öğreniyoruz ki, erkek şiddetinden şikayetçi olmak için karakola giden kadınları polis, ‘biz bir şey yapamayız’ diyerek aile mahkemelerine yönlendirmeye başlamış. Mahkemelerin daha önce şiddet uygulayan eşlere yönelik koyduğu tedbir kararları ise yeni duruşmalarda kaldırıldığı vakalar da var. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Şükran Eroğlu, 6284 sayılı yasayı hatırlatıyor ama belli ki kolluk da mahkemeler de Sözleşmeden çekilme iradesiyle gelen mesajı almış. Bundan sonra Türkiye’de kadınların işi daha da zor hepimize kolay gelsin.
Dünya cinsiyet eşitsizliği listesindeyiz
Gözümüzün önünde tüm bu yaşananları istatistikler de doğruluyor. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2021 Raporuna göre Türkiye, 156 ülke arasında 133. sırada. Daha önce 130’uncu sıradaymış, yani biraz daha gerilemişiz. Raporda kadının iş gücüne katılımı, yönetici pozisyonlarda yer alması, siyasette temsili gibi parametrelere bakıyor. İzlanda kadın erkek eşitliğinin en fazla sağlandığı ülke. İzlanda’nın altına diğer İskandinav ülkeleri sıralanmış. Rapor, İzlanda’ya şaşırmayın çünkü son 50 yılın 24 yılı kadınlar tarafından yönetildi diyor. Kendimize üzülmekten İzlanda’ya şaşıracak imkân bulamıyoruz zaten.
Detaylarına şuradan ulaşabileceğiniz raporda pandemi tüm dünyada kadın erkek eşitliğine ket vurdu; kadınlar daha çok işsiz kaldı, daha çok dışlandı deniyor. Bir de şunun altı çiziliyor, böyle giderse kadın ve erkeğin toplumsal alanda eşitlenmesi 136 yılı bulacak. Son parametrelere baktığımızda bizde herhalde bu 136 yıla bir 100 yıl daha eklemek gerçekçi olacak bu gidiş devam ederse.