Bu yazıyı yazarken nefesimi tuttum salgın yönetiminin ilan edeceği kararları bekliyorum. Bu kez olsun bilimin sesine kulak vermelerini umut ediyorum. Hepimiz için.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) bugün, 12 Nisan’da bir duyuruda bulundu. Salgını en yakından izleyen ve yükünü en çok çeken uzmanlar geldiğimiz durumun çok ağır olduğunu söylüyor ve acilen beş önlem alınmasını tavsiye ediyorlar:
1.Kişilerin evde kalması ve ev halkı dışındaki insanlarla teması sınırlaması,
2.Sağlık, gıda sektörlerinde çalışanların maksimum destek ve güvenlik önlemleriyle çalışmaya devam etmesi,
3.Kritik olmayan bütün sektörlerin kapatılması ya da uzaktan çalışması,
4.Olanaklı olan yerlerde bulaşma hızı vb dikkate alınarak yüzyüze eğitime devam edilmesi; koşullar uygun değilse durdurulması,
5.Tüm bakım evleri ve huzurevlerinde ziyaretlerin yasaklanması.
KLİMİK, kibar bir şekilde bu duruma gelmemizin nedenini “salgın yönetiminde, özellikle birinci dalgadan sonraki dönemde, bilimsel önerilerin yeterince dikkate alınmaması olduğunu düşündüklerini” söylemiş.
Gerçekten de Türkiye buraya salgını kontrol altına almak konusunda çok önemli fırsatları tepe tepe geldi. Birinci dalgada görece erken bir dönemde kitlesel tedbirler aldığımız için, Avrupa ülkelerine göre daha az kayıp yaşadık. Ama her şey o noktada bitti.
Nisan ayında kısa süreli bir kapanma, ardından iyi planlanmış kademeli bir açılmayla vaka sayılarını çift hanelerde tutma şansımız vardı. Sonbahara daha düşük rakamlarla girer, ikinci dalgadan etkilensek bile salgını hep kontrol altında tutabilirdik.
Yalnızca ekonomi yüzünden başvurulmayan sıkı kapanmanın yanı sıra işyerlerinin salgına hazırlanması, denetlenmesi, toplu taşımanın seyreltilmesi için belediyelerle ve işverenlerle işbirliği halinde mesai kademelendirilmesi gibi işleri planlayabilirdik. Bu arada Bakanlık kendine çeki düzen verir, adına filyasyon dediği ve gerçek filyasyonla hiç alakası olmayan mücadele yöntemini usulüne uygun şekilde düzeltir, ortopedistler, diş hekimleri gibi bu konuda önceden eğitimi olmayan filyasyon çalışanlarını, hızla eğittiği personelle değiştirebilirdi. Verilerini doğru düzgün yayınlar, daha ayrıntılılarını memleketin bilim insanlarına açar, salgınla mücadele yöntemlerini somut bilgilere dayalı tedbirlerden oluştururdu. Okullar bir hazırlıktan sonra yaz aylarında açılırdı. Test sayısı arttırılır, iş yerlerinde, okullarda, sokaklarda tarama şeklinde testler yapılırdı. Bu arada ülkeye gelen herkes 14 gün, hükümetin belirlediği bir kurumda karantinada kalırdı. Türkiye’nin bütün bunları yapmaya yetecek insan kaynağı ve alt yapısı vardı. Hala da var.
Bunların yapılabileceğini birçok ülke bize gösterdi; çoğu salgının ilk vurduğu Asya Pasifik’teki onlarca ülke. Hepsinin kendi koşullarına uygun bir stratejisi vardı. Ortak noktaları uyanık bir politik liderlik, merkezi koordinasyon, yerel katılım, enerjik ve ısrarlı cevaplar, bilimin yol göstericiliği, şeffaflık ve toplum katılımı. Biz, nüfusu, ekonomisinin büyüklüğü ve sağlık altyapısı açısından bizimle benzerlikler gösteren Tayland’a bakalım.
Tayland 13 Ocak’ta Çin dışında ilk Korona vakasının bildirildiği ülke. Çin’le çok yakın ve sıkı ilişkileri olan bir nüfusu barındırdığı için beklenen bir durumdu. Mart ayına geldiklerinde ülkenin 77 şehrinin neredeyse hepsinde Korona vakaları bildirilmişti. Mart sonunda acil durum ilan ettiler, sınırlar kapandı, şehirler arası seyahat edilmemesi tavsiye edildi. Hayati fonksiyonları olmayan bütün işletmeler kapatıldı, bütün toplantılar yasaklandı. Vatandaşlara evde kalmaları çağrısında bulunuldu. Yalnızca enfekte olan kişinin hane halkına evde kalın demekle kalmayan, bütün pozitif vakaların ve yakın temaslılarının test edildiği ve kurumda izole edildiği ve virüsün ulaşmış olabileceği düşünülen herkesin karantinaya alındığı bir filyasyon.
Yaygın test taramaları yapıldı. Nisan sonunda vakalar sıfırlandıktan sonra, okullar, işyerleri, plan dahilinde ve kademe kademe açıldı. Yurtdışı uçuşlar açıldı ama yurtdışından gelenler 14 gün süreyle hükümet kurumunda kalmaya devam ettiler. Tayland’dan bahsediyoruz. Dünyada turizm denince ilk akla gelen beş ülkeden biri olan Tayland’dan. Yurtdışından gelenlerin karantinası on üç ay sonra geçtiğimiz hafta başında gevşetildi. Yalnızca tam aşılı olduğunu kanıtlayabilenler için.
Sonuç: bugün itibariyle yetmiş milyonluk Tayland’ın salgının başından beri toplam vaka sayısı -günlük değil, toplam 32,625 kişi. Toplam ölüm sayısı 97. Türkiye’deki günlük sayıların yarısından da az. Geçen sene Nisan ayından beri hayat normale yakın bir şekilde devam ediyor, işyerleri açık, okullar açık.
Kısacası bu salgınla mücadele etmek mümkün. Tayland salgını aşı bulunmadan önce kontrol etti. Kayıplarını minimumda tuttu. Orada da turizm lobisi vardı, ama onu dinlemek yerine salgını kontrol etmeye öncelik verdiler. Bilimin söylediğini, Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyelerini dinlediler. 2003’deki SARS salgınından derslerini almışlardı. Salgını kontrol etmeden ekonomilerini düzeltemeyeceklerini biliyorlardı.
Biz de bunları acı bir şekilde de olsa bu bir yıl içinde öğrenmiş olmalıyız diye düşünüyorum. Daha fazla gecikmeden bilimin sesine kulak vermeli.
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…