HDP’nin önceki eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatları, 18 Nisan Pazar günü internet ortamında bir basın toplantısı düzenledi. Konu 26 Nisan’da Ankara’da görülmeye başlanacak “Kobani olayları davasıydı”. Ankara 22’inci Ağır ceza mahkemesinde görülecek davada Demirtaş ve önceki eş-başkanlardan Figen Yüksekdağ ile birlikte 108 sanık yargılanacak.
Bu davaya konu olan 2014 Kobani olaylarının hem iç hem dış boyutu var. Kobani olayları içeride 46 kişinin öldürülmesi ve 682 kişinin yaralanması yanı sıra AK Parti hükümetinin MİT ve HDP üzerinden yürüttüğü PKK ile diyalog sürecinde sonun başlangıcı olmuştu. Dışarıda ise Türkiye ile ABD’nin Suriye savaşında yollarının ayrılmasına neden olmuştu.
Yine hem iç hem dış gelişmeleri birlikte ilgilendiren bir boyut da AİHM’nin Demirtaş’ın 4 Kasım 2016’dan bu yana süren tutukluluğunu hak ihlali saymasına rağmen, hâlâ Edirne cezaevinde tutulması. Davanın Anayasa Mahkemesinin geri çevirdiği HDP kapatma davası ve HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması tartışmalarıyla da yakın ilgisi var.
Yani hem hukuki hem siyasi boyutları olan bir dava. Zaten basın toplantısına katılan Başak Demirtaş’ın davanın “sadece hukuk değil, hakikat mücadelesi” olacağını söylemesi, siyasi mücadele olarak da görüldüğünü gösteriyor.
PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı kanadı YPG Suriye iç savaşındaki otorite boşluğundan yararlanarak Türkiye sınırındaki Ayn el-Arab, ya da Kobani kasabasında kontrolü ele geçirmişti. O sırada diyalog süreci devam ediyordu ve PYD Başkanı Salih Müslim Ankara’ya geliyor, yetkililerle görüşmeler yapıyordu. 2014’de önce Suriye’de Rakka, sonra Irak’ta Musul’u ele geçiren IŞİD, Türkiye’yle Mürşitpınar sınır kapısını ele geçirmek için 13 Eylül’de Kobani’ye saldırıya geçti.
27 Eylül’de Demirtaş hükümeti IŞİD’e karşı YPG’ye (Suriye ve Irak’taki Kürt yerleşimlerinden) silah dahil yardım için Türkiye topraklarından koridor açmaya çağırdı. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçilmesi üzerinden henüz bir ay, Musul’daki 49 rehinenin IŞİD’den kurtarılması üzerinden henüz bir hafta geçmişti.
Müslim aynı talebi Ankara’ya 4 Ekim’de iletti ama karşılık alamadı. Bu arada HDP milletvekilleri Kobani’ye geçmek üzere Suruç’a sembolik yürüyüşler düzenliyordu. HDP yönetimi 6 Ekim’de “AK Parti ambargosunu protesto” ve Kobani’ye destek için “sokağa çıkmaya, çıkanlara destek olmaya çağırdı”.
Günlerdir PKK ve Kürt Hizbullah’ı arasında devam eden sürtüşme o gece patladı.
2012’de başlayan diyalog sürecinden beri görülmeyen yangın alevlenmişti. Üstelik bir yandan NATO ile Suriye’de işbirliği görüşülüyor, Ankara 9 Ekim’de ABD heyetiyle IŞİD’le mücadelede işbirliğini görüşmeye hazırlanıyordu. Başbakan Ahmet Davutoğlu riskli bir kozu oynamaya karar verdi. Erdoğan’ın onayıyla MİT Müsteşarı Hakan Fidan devreye girdi. Hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’dan çatışmalara son verilmesini isteyen bir mektup alındı. Mektup (Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder yardımıyla) HDP ve Kandil’e ulaştırıldı ve çatışmalar 9 Ekim’de durdurulabildi.
Ancak IŞİD saldırıları devam ediyor, Erdoğan ise YPG’ye destek olmak istemiyordu. Durum ABD Başkanı Barack Obama’dan 19 Ekim’i 20 Ekim’e bağlayan gece gelen telefonla değişti. Obama, Kobani’ye havadan yardım indireceklerini bildiriyor, buna engel olunmamasını, yardımcı olunmasını istiyordu.
Erdoğan, IŞİD’e karşı Kobani’ye Türk ordusuyla girip yardım etmiş olsaydı, yakın tarihimiz başka türlü akabilirdi. Ama Obama’nın zorlayıcı talebiyle açınca, ABD ile yollar ayrılmakla kalmadı. ABD’nin Suriye’de IŞİD’le mücadelede ortak olarak Türkiye’yi değil PYD/YPG’yi seçmesinin yolu da açılmış oldu.
İlerleyen yıllarda AK Parti’den ayrılıp Gelecek Partisi’ni kuran Davutoğlu, o günlerde Demirtaş ile arasında geçen 12 dakikaya yakın bir telefon görüşmesinin kilit önemde olduğunu, tanık olarak çağırılması halinde mahkemede anlatabileceğini söyleyecekti. Demirtaş’ın avukatlarından Mahsuni Karaman, bunu daha önce dosyaya bakan 19’uncu Ağır Cezada açıldı. Şimdi Davutoğlu’nun tanıklığı için yeniden talep gerekiyor. Ancak HDP’nin hukuk işleri eş genel başkan yardımcısı Ümit Dede, duruşmada ağırlığı ilk aşamada bu davanın hiç açılmamış olması gerektiği tezine ve sonra karşı iddianame türü siyasi savunmaya geçmeyi düşündüklerini söyledi. Oysa dönemin başbakanının tanıklık yapmaya hazır olduğunu söylemesi savunma bakımından kaçırılmayacak bir fırsat olsa gerek.
Ama zaten bütün dava ve iddianamesi tuhaflıklarla dolu.
Demirtaş, Yüksekdağ ve dönemin HDP yönetimi hakkında soruşturma 2015’ta başlamış, iddianamenin savcı Ahmet Altun tarafından yazılması beş yıl almış ama mahkeme 3530 sayfalık iddianameyi bir haftada inceleyip kabul etmeyi başarmış.
Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklanmaları ise 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimini izleyen OHAL koşullarında 4 Kasım 2016; o tarihten bu yana, AİHM’den gelen ihlal kararlarına rağmen tutuklu.
Avukat Karaman, iddianamede sanıkların 37 kişinin öldürülmesine azmettirmekle suçlanmasına rağmen, bir tek otopsi tutanağı olmadığını söylüyor. Milletvekili Ayla Akat Ata, o günlerde kaçırılıp tehdit edilmesinden şikayetçi olduğu halde, iddianamede şikayetçi değil, sanık olarak yer almış. Avukat Dede, o dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olan (şimdi o da hapiste) Gültan Kışanak’ın Vali Hüseyin Aksoy’a giderek, olayları yatıştırmak için konuşma izni istediğini, güvenlik gerekçesiyle “Evinizden çıkmasın” dendiğini ama iddianameye göre cinayetleri azmettirmekle suçlandığını söyledi.
Bu cinayetler arasında, o günlerdeki Kurban Bayramı nedeniyle komşularına kurban dağıtırken öldürülerek 6-8 Ekim olaylarının simgelerinden birine dönüşen 15 yaşındaki Yasin Börü de bulunuyor.
Öte yandan Dede, “Öldürülenlerden 27’si HDP bağlantılı, HDP’liler HDP’lilerin ölümüne neden olmaktan yargılanacak” diyor.
Avukatlar 3530 sayfalık iddianamenin 250-300 sayfasının iddialardan, geri kalanının ise çoğu Fırat Haber Ajansı olmak üzere basın haberlerine dayalı anlatımlar, 2019 ve 2020’de ortaya çıkan iki tanık ifadesi ve sahte bir Twitter hesabından oluştuğunu öne sürüyorlar.
Dava görülmeye başladığında muhtemelen siyasi gündeme de etki edecek. Çünkü iddianamede suçlananlardan bazı milletvekilleri aleyhinde dokunulmazlığın kaldırılması fezlekesi de bulunuyor. TBMM’nin ara seçime gitmesi için 14 sandalyenin daha boşalması ve doğu ve güneydoğudaki milletvekili dağılımının HDP aleyhine, AK Parti lehine değişmesi söz konusu.
Diğer taraftan MHP lideri Devlet Bahçeli, HDP’nin kapatılmasında ısrarlı. Hatta kapatma davasını geri çevirdiği için Anayasa Mahkemesinin de kapatılmasını istedi, gelen tepkiler üzere “yeniden düzenlensin” dedi. İddianamenin sadece HDP yöneticilerini değil, onların yanında Irak ve Avrupa’daki PKK yöneticilerini de yargılaması, iki kimliği aynılaştıran siyasi algıya müsait bir durum ortaya çıkarıyor.
Bunlar birbiriyle bağlantılı konular.
Demirtaş 26 Nisan’daki duruşmaya bizzat değil, SEGBİS sistemi üzerinden, video aracılığıyla katılacak.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…
Nobel ödülüne layık görülmesi hepimizi gururlandıran (ve bir GS Lisesi mezunu olarak benim de özellikle…
Kamuoyunda etki ajanlığı ya da etki casusluğu yasası olarak bilinen yasa önerisi, ikinci defa TBMM’de…
İsrail’in önceki Dışişleri Bakanı İsrael Katz kafayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a küfretmeye takmıştı, cevabını vermek de…
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son günlerde popüler isimlerin tutuklanmasıyla Türkiye'nin gündemine giren yasa…