Sağlık Bakanı, “Hastaneye başvurular azaldı, test sayısı da doğal olarak azaldı” diye açıklıyor. Bakanın artık bir yılı geçmiş sürede, Covid salgınına ilişkin en temel ilkeyi yanlış anlamış olmasını görmek insanı hayrete düşürüyor.
Uzun sokağa çıkma yasağının daha başındayız. Maalesef, korktuğumu söylediğim, “geçim sıkıntısı” intiharlarının haberleri daha bu hafta sonu düştü sosyal medyaya. Salgınla mücadelede başından beri gözlenen adaletsizlik, yani salgın kısıtlamalarının hep aynı ve güçsüz toplum kesimlerine (65 yaş üstüne, çocuklara ve gençlere, küçük esnafa, kayıtdışı sektörde çalışanlara) yüklenmesi sabırları daha da zorluyor. Kiminle konuşsam depresyon, üzüntü, öfke gibi olumsuz duyguları gözlüyorum.
Salgının yol açtığı ölümleri önlemenin, virüsün açtığı cehennem kuyusunda daha derinlere düşmenin önlenmesi için sıkı tedbirler gerekliydi. Ama buraya gelene salgının kötü yönetilmesi, bir türlü kontrol altına alınamaması, belli kesimlere yüklenen bu kısıtlamaların uzadıkça uzamasına ve tahammül sınırlarını aşmasına yol açtı.
Bunca fedakarlık ve kayıpla gelen bu süreçte, salgın yönetimi artık bu uzun sokağa çıkma yasağından virüsü kontrol etmek açısından azami faydayı elde etmek zorunda. Bunu bize; sağlığı, maddi kayıpları, hatta canıyla bedeller ödeyen vatandaşlarına borçlu.
Kapanma süresini nasıl kullanacağınız önemli
Bizde 29 Nisan akşamı uygulanmaya başlanan tedbirlere kapanma, hele tam kapanma demek mümkün değil. Bütün fabrikaların çalıştığı, inşaatların devam ettiği, hatta otellerin bile çalıştığı ve maşallah parası olanlarca doldurulup parti yapıldığı bir yerde, kapanmadan/toplu karantinadan bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla bulaşma zincirinin kırılacağını ve 17 Mayıs sabahı virüsten temizlenmiş bir ülkeye uyanacağımız hayal etmek bile mümkün değil. Hükümet önüne günlük vaka sayılarını 5000’e düşürme hedefini koymuş. (Bu sayı nereden alındı acaba?) Yani haftalık sayılarla 100 binde elli. Yani meşhur haritaya göre yüksek risk, kavuniçi renk. Yani Mart ayındaki sayılara geri dönüş. Yani söylendiği gibi bir “ferahlama” değil. Bu “kapanma” yalnızca mücadeleye devam edebilmek için güç toplama olanağı sağlayabilir. Bu dönemi iyi kullanamaz, 17 Mayıs sonrası yapacaklarımızı şimdiden planlamazsak çektiğimiz sıkıntılar nafile olacak. Birkaç hafta içinde yeni ve daha yüksek bir zirveye doğru yola çıkacağız.
Aşı yok, geleneksel yöntemleri akıllıca kullanmak zorundayız
Tedbirler sıkılaştırıldığında birlikte yaygın aşılama yapan iki ülke, İngiltere ve İsrail, salgını kontrol etmeyi başardılar. Her ikisi de hem yeni vaka, hem ölüm sayılarını ocak ayına göre yüzde birlere düşürdüler. Bizim bu yolu deneme şansımız yok. Çünkü elimizde aşı yok. Şimdiye kadar kullandığımız Sinovac ağır hastalık ve ölümleri azaltmada etkili olmuş gibi duruyor. Ama enfeksiyonu almayı ve başkalarına bulaştırmayı azaltmada çok etkili değil. Zaten nüfusumuzun da ancak yüzde 10’unu tam aşılayabildik. Yakın zamanda bir aşı geleceği de şüpheli. Gerçi ortalıkta çeşitli vaatler uçuşuyor ama gelecek aşının cinsi de miktarı da geliş tarihi de her gün değişiyor. Ben dünyadaki aşı üretimine ve dağıtımına bakarak temmuz ayından önce anlamlı miktarda aşıya ulaşabileceğimizi sanmıyorum.
Ama aşı yok diye çaresiz değiliz. Dünyada onlarca ülke tek bir doz bile aşı yapmadan salgını kontrol altına almayı başardılar. Geleneksel yöntemleri kullanarak. Nedir onlar? Yaygın test birincisi. İkincisi saptanan vakaların kurumda izolasyonu. Hasta insanların, ev halkına da virüs bulaştırsınlar diye eve gönderilmesi hem kendileri, hem ev halkı için tehlikeli. İkincisi, bakanın kendisi de söyledi; bu vakaların önemli bir kısmının ortalıkta dolaştığını, işe devam ettiğini vb. biliyoruz. Kurumda izole edilmeleri şart. Üçüncüsü, saptanan vakaların temaslılarının ve onların temaslılarının saptanıp, hepsine test yapılıp karantinaya alınması. Yine bu saptanan vakaların enfeksiyonu nereden aldıklarının araştırılması. Yani virüsü hem ileriye doğru, hem geriye doğru takip etmek. Kuralına uygun filyasyon budur. Hedef, virüsü almış olma olasılığı olan her kişiyi bulmak ve bu kişileri toplumun geri kalanından ayırmaktır. Virüsü hapsetmektir. Filyasyonun mantığı budur. Bakanlığın yaptığı Türk usulü filyasyon eksiklerle doludur ve etkili olmamaktadır. Vaka sayılarının düşmesi fırsat bilinerek filyasyon rehberi gözden geçirilmeli, diğer ülkelerin deneyimlerinden ve DSÖ’nün tavsiyelerinden faydalanılarak usulüne uygun hale getirilmeli, filyasyonda çalışanlar eğitilmelidir. Diş hekimleri, ortopedistler, gerçek alanlarına iade edilip, yeni insanlar eğitilmeli ve işe alınmalıdır.
Test sayıları daha da düşürülüyor, bakan ‘normal’ diyor
Son 10 günde yapılan toplam test sayısı bir önceki 10 güne göre bir milyon daha az. Sağlık Bakanı bu durumu “hastaneye başvurular azaldı, test sayısı da doğal olarak azaldı” diye açıklıyor. Sağlık Bakanı’nın artık bir yılı geçmiş sürede, Covid salgınına ilişkin en temel ilkeyi yanlış anlamış olmasını görmek insanı hayrete düşürüyor. DSÖ Direktörü’nün sözleriyle, bu salgını kontrol etmek için en önemli şey “test, test, test”.
Koronavirüs ancak test yapılarak saptanabilen bir virüs. Virüsü yenmek için nerede olduğunu bilmeniz lazım. Yeterince test yapmazsanız, testleri yalnızca belirti veren ve “hastaneye başvuracak” kadar hasta olan insanlarla sınırlarsanız toplumda var olan bulaşmanın ancak çok ufak bir kısmını saptayabilirsiniz. Bir benzetmeyle düşman ordularının büyüklüğünü ve nerelerden saldırıya hazırlandığını bilemezsiniz. Biz bu durumdayız. Çünkü test pozitiflik oranlarımız, yani yapılan 100 testten kaçının pozitif çıktığı, çok yüksek. Bu oran nisan ayı içinde yüzde 20 civarındaydı. Bugünlerde de yüzde 10’un üzerinde. Oysa DSÖ “test pozitiflik oranı yüzde beşten yüksekse yaptığınız test sayısı yeterli değildir, toplumda var olan virüsün çok azını saptayabiliyorsunuz demektir” diyor. Test sayılarımızı, vakalar azalıyor diye azaltmak yerine, test yapma kriterlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Yalnızca, sokağa çıkma yasağı varken hastaneye gelecek kadar hasta olanlara değil, riski yüksek olan herkese test yapmamız gerek. Birincisi, saptanmış bir vaka ile temas etmiş olan belirtili belirtisiz herkese. İkincisi bu “kapanma”(!) döneminde bile çalışmaya devam eden kalabalık işyerlerindeki bütün çalışanları test ile taramamız gerekiyor. Güvenlik işlerinde çalışanlar, otobüs, taksi şoförleri, mağazalardaki satış elemanları, kuryeler taranması gereken diğer meslek grupları.
17 Mayıs sonrasına hazırlanmak
17 Mayıs sonrasına hazırlanmak için, haziranın acı deneyiminden de yararlanarak kademeli bir açılım planı gerekiyor. Sağlık Bakanı’ndan bu planı açıklamasını bekliyoruz. Özellikle büyük şehirlerde toplu taşımayı rahatlatmak için kamu sektörünün yanı sıra özel sektörle de görüşerek, mesai kademelendirmesi artık gerçekleştirilir diye umuyoruz. Önümüzde iki hafta kamuda ve özel sektörde yöneticilerin ve çalışanların, işyerinin Covid açısından nasıl güvenli hale getirilebileceği konusunda eğitimi için kullanılmasını bekliyoruz.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı “kapanma”(!)nın hedefini turizm ve ticareti canlandırmak olarak ilan ettiyse de tedbirlerin gevşetilmesinde ilk adımın, DSÖ’nün tavsiyesine göre okulların, ilkokullardan başlayarak kademeli ve “güvenli” bir şekilde açılması olacağını umuyoruz. Bu dönemin gerekli planların ve hazırlıkların yapılması için kullanıldığını düşünüyoruz.
Bunları bekliyor ve umuyoruz. Yoksa toplumun yalnızca Covidden sakınması değil, ruh sağlığını koruması da mümkün olmayacak.