ABD Başkanı Joe Biden’ın Covid-19 aşısında ilaç şirketlerinin patent haklarının askıya alınmasını desteklediği, ABD’nin Dünya Ticaret Örgütündeki (DTÖ) Temsilcisi Katherine Tai tarafından 5 Mayıs’ta ilan edildi. Bu karar, ABD Başkanı üzerinde, pandeminin felakete dönüştüğü Hindistan başta olmak üzere ülkelere ticari çıkar gözetilmeden aşı sağlanması yönündeki kamuoyu baskısının sonucu oldu. Biden 27 Nisan’da Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile görüşerek yardımın artırılacağı sözünü vermiş ama başta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) olmak üzere bu adımı yetersiz bulmuştu. Biden’ın bu kararı, henüz kapsamlı çözümden uzak olsa da küresel aşı krizinin çözümüne doğru önemli bir adım.
Aynı gün Türkiye’de de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Çin ile 100 milyon doz daha Sinovac aşısı için anlaşmaya varıldığını duyurdu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde ise Rus Sputnik V aşısının ortak üretiminin konuşulduğu açıklandı.
Bu gelişmlerenin perde arkasına bakalım biraz.
Aşı kıtlığı ve zenginlerin ısrarı
Dünyada aşı sıkıntısı çekileceği daha 2020’nin Aralık ayında, dünya basını kullanıma girmesi olası aşıların 2021 için üretim tahminlerini yayınladığında belliydi. 2021 içinde üretilecek toplam aşı ile dünya nüfusunun en iyi ihtimalle üçte biri aşılanabilecekti. Kitle bağışıklığı için gerekli olduğu tahmin edilen %65-70’in çok altındaydı bu oran. Üstelik 2021 aşı üretiminin çok büyük miktarı sayıları on kadar zengin ülke tarafından daha 2020’nin Temmuz ayında parası verilerek ve sıkı kontratlara bağlanarak satın alınmıştı. Dolayısıyla 2021’in sonuna, en iyi ihtimalle de yaz sonuna kadar zenginler kulübü dışında kalan ülkeler için aşının “ender” bir mal olacağı belliydi. Nitekim bugüne kadar yapılan 1,2 milyar doz aşının 250 milyondan fazlası ABD’de, yalnızca 18 milyonu koca Afrika kıtasında yapıldı.
Kıtlık koşullarında aşının adil dağıtımının önündeki engel zengin ülkelerin, daha aşılar Faz III’e başlamadan önce, evet, risk alarak ve peşin para ödeyerek, 2021 üretiminin çoğu için ön alım yapmış olmalarıydı. Nüfuslarının birkaç katı miktarda dozlara sahip, üstelik de üretimin büyük kısmının gerçekleştirildiği bu ülkeler bugüne kadar bu dozları paylaşmak konusunda çok isteksiz davrandılar.
Dünya aşı üretiminde Çin’in hemen arkasından ikinci olan ABD yakın zamana kadar hiç bir ülkeye tek bir doz vermemişti. Ama geçtiğimiz haftalarda ABD’deki aşılama programı, bir tür doygunluğa eriştiği için yavaşladı. Aşılanma 16 yaşa kadar indirildiği halde aşılanma oranlarını yüzde ellinin üzerine çıkarmak çok güç görünüyor. Çünkü nüfusun henüz aşı olmamış yarısında aşı karşıtlığı ve isteksizliği çok yüksek. Bu yüzden bu grupları aşılamak çok önemli bir kitle iletişim faaliyetini gerektirecek, dolayısıyla çok yavaş ilerleyebilecek. Daha şimdiden birçok eyalette aşıların elde kaldığı, geri iade edildiği haberlere konu oluyor. Önümüzdeki aydan başlayarak ABD’de üretilen aşıların diğer ülkelere ihracı üzerindeki yasağın kalkması şaşırtıcı olmaz.
Biden ihraç yasağını da kaldıracak mı?
Küresel aşı üretiminin önündeki bir diğer engel yine ABD kaynaklı. Aşı üretimi için hayati bazı girdiler yalnızca ABD’de üretiliyor. Biden yönetimi savaş yasalarına (Kore Savaşı sırasında kabul edilen Savunma Yasası) dayanarak bu ürünlerin ülke dışına ihracını yasaklamış durumda. Bu yüzden yoksul ülkeler için üretim yapan, örneğin Hindistan’daki Serum Enstitüsü gibi üretim tesislerinin üretim yapmaları risk altında. Hem üreticiler hem DSÖ bu yasağı eleştiriyorlar.
Ama burada da bir ufak gevşeme olasılığı ortaya çıktı. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Biden, Hindistan’a salgınla mücadelesinde yardım teklif etmek için Başbakan Modi’yi aradı. Görüşmeden sonra da “pandeminin başında Hindistan’ın kendilerine maske ve koruyucu malzeme gönderdiğini unutmadıklarını, şimdi de ABD’nin Hindistan’a aşı üretimi için gerekli girdileri göndereceğini” söyledi. Hindistan için yapılan bu sözde “ayrıcalığın” diğer ülkelerdeki üreticileri kapsamayacağı anlaşılıyor. Yine de olumlu yönde bir adım.
Aşıların zengin ülkelerce stoklanması kuşkusuz aşı adaletsizliğinin önemli bir nedeni. Ancak bundan sonra daha adil bir dağıtım yapılsa bile yine de dünya nüfusunun en az yüzde yetmişinin yakın gelecekte aşılanması mümkün olmayacak. Önümüzdeki en önemli engel üretim kapasitesinin düşüklüğü. DSÖ ve Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Public Citizen’s Global Trade Watch gibi uluslararası sivil kuruluşlar 2021’in başından beri küresel üretim kapasitesinin arttırılması için orta ve alt gelir grubundaki ülkelerde de aşı üretim olanaklarının arttırılmasını savunuyorlar.
Gerçi aşı üretimi belli bir birikim gerektiriyor. Küresel “güneyde” bu kapasiteye son yirmi yılda, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarının da akıldaneliğiyle, “aşı ithal etmenin üretmekten daha karlı olduğu vb” gerekçelerle yatırım yapılmadı ve aralarında Türkiye’nin de olduğu birçok ülke var olan aşı üretim tesislerini kapattı. Yine de uzmanlar gerekli yatırım ve “know-how ” transferiyle pek de az sayıda olmayan ülkede 10-12 ay gibi kısa sayılabilecek sürelerde bu tesislerin kurulup üretime başlayabileceğini tahmin ediyorlar. DSÖ alt ve orta gelir grubundaki ülkelerde bu tesislerin kurulmasına mali ve teknik destek vermek için bir merkez de kurdu.
Üretimin yaygınlaştırılması için patent kalkmalı
Ama aşı üreticisi birkaç şirketin ellerinde tuttukları fikri mülkiyet hakları, bu aşıların yaygın üretimi önündeki en önemli engel. Güney Afrika Cumhuriyeti ve Hindistan Dünya Ticaret Örgütüne başvurarak, aşılar dahil, Covid’in tanı, tedavi ve önlenmesinde kullanılacak ürünler için bu fikri mülkiyet haklarının, pandemi sonlanana kadar askıya alınmasını talep etmişlerdi. Bu talebin ABD-AB-Avustralya-İngiltere ortaklığının direnciyle karşılaştığını daha önce yazmıştım.
Aslında uluslararası fikri mülkiyet haklarını düzenleyen TRIPS adlı yönetmelikte, acil durumlarda bu hakların askıya alınabileceğine ilişkin gayet açık bir madde var. Bu yüzden kısaca “patent” denen bu hakkın, şimdi değilse, hangi acil durumda askıya alınacağı giderek daha yüksek sesle ve daha çok çevre tarafından sorulmaya başlandı.
İlaç şirketleri, patent kaldırılsa bile küresel “güneydeki” ülkelerin bu aşıları, gereken kalitede üretemeyecekleri propagandası ile işe başladılar. Bilim adamlığına saygı duyduğumuz aşı mucitlerinin bile hiç de bilimsel olmayan bu tezleri tekrarladıklarını duyduk.
Şirketler “zaten üretemezler” argümanı fazla taraftar bulamayınca, işi “mRNA gibi önemli bir platformun “know-how”ı ortalığa saçılırsa Çin ve Rusya bu stratejik bilgiyi ele geçirirler” demeye kadar getirdiler. Ama görünen o ki, Brezilya ve Hindistan’da yaşanan felaketler ve pandemiden hep birlikte çıkılmazsa, hiç kimsenin çıkamayacağı gerçeği yavaş yavaş zenginler kulübünün yönetimlerince de kavranmaya başlanmış. ABD yönetiminin, ilaç şirketlerini öfkelendirmeyi göze alarak patent haklarının askıya alınması önerisini destekleyeceğini açıklaması bu anlama geliyor.
Patentin hangi koşullarla kaldırılacağının pazarlıkları bitmedi, yeni başlıyor. Kıran kırana bir mücadele olacak, ilaç şirketleri her aşamayı etkilemek, her paragraf, her cümleyi çıkarlarına göre eğip bükmek için lobi yapacaklar. Bu, pandemiden çıkışımız için çok önemli bir mücadele. Yakından izlemek ve elden geldiğince etkilemeye çalışmak gerek.