Türkiye’de tarım ve hayvancılığın üvey evlat olduğunu bilmeyen yok. Petrol ve gaz gibi doğal kaynaklara sahip olmayan ama elinde Anadolu gibi çok kıymetli toprak parçasına sahip olup bu kıymeti nüfusu adına kullanamayan bir ülkeyiz. Pandemi ile birlikte dünyada gıda fiyatlarında ciddi artışlar var bununla birlikte ülkemizdeki gıda fiyat artışı dünya ortalamasının tam beş katı. Pandemi ile savaştığımız bu zaman diliminde kimsenin aklına kuraklık ve buna bağlı doğacak problemler pek gelmiyor. Dünya Kaynakları Enstitüsü tarafından 138 ülkenin geçmiş kuraklıklar, su kaybı, kuraklığa karşı dayanıksızlık, nüfus, mahsul ve hayvan popülasyonu hesaba katılarak hazırlanan kuraklık risk haritasına göre Türkiye 45. sırada, sadece bu veri bile gelecek adına endişelenmemiz için yeterli.
Birleşmiş Milletler‘in küresel kuraklığa ilişkin hazırladığı raporda olası tehlikelere dikkat çekildi. Raporda kuraklık “gizli bir küresel kriz” olarak nitelendirilirken, ülkeler su yönetimi konusunda acil önlem alınmaya çağrıldı. Bu yüzyılda en az 1 buçuk milyar kişinin doğrudan kuraklıktan etkilendiğinin belirtildiği raporda, ekonomik maliyetin 124 milyar dolar civarında olduğu ifade edildi. Ülkemiz için kuraklıkla beraber tarım sektöründe mevcut olan problemlerin çözümünün sağlanmaması, pansuman yöntemi ile geçiştirilmesi geleceğimiz adına karamsar olmamıza sebep oluyor. İktidarın 2017 yılında kamuoyuna açıkladığı “kuraklık yönetimi planı” olmasına rağmen bu hala uygulanmadı. Daha önce çıkarılan Tarım Kanunu’na da maalesef bugüne kadar uyulmadı. 2006 tarihli Tarım Kanunu’nun, “tarımsal desteklemelerin finansmanı” başlıklı 21. maddesinde “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” ifadesi yer almasına rağmen hükümet 2006 yılından beri kendi çıkardığı Tarım Kanunu’na hiçbir zaman uymadı. Hazırlanan Kuraklık Yönetimi Planı’na göre Türkiye’nin zayıf yönleri şöyle belirtiliyor:
- Ülkesel ölçekte kuraklık erken uyarı ve izleme bilgi altyapısı ve yönetim sisteminin olmayışı,
- Tarımdaki işletme yapısının küçük ve çok parçalı olması,
- Tarımsal toprak ve su kaynaklarının havza temelli yönetilememesi,
- Toplam alan içerisinde sulanabilir alanın düşük olması nedeniyle üretimde yağışlara bağımlılık,
- Kuraklık konusunda Ar-Ge çalışma sayısının az olması.
Her zaman olduğu gibi tespitlerde, rapor yazmada çok başarılıyız ama iş aksiyon almaya gelince hep sınıfta kalıyoruz.
Tarımda negatif büyüme
Türkiye’de tarımsal üretim yüzde 80 oranında yağışa bağlı ve ekilebilir arazilerin %80’inde kuru tarım yapılıyor bu da demek oluyor ki yağmur yağmazsa, kuraklık olursa tarım ’da ciddi üretim kaybı oluyor. Tarımda kuraklık etkisini anlamak için yakın geçmişe bakmak yeterli. 2000-2012 döneminde özellikle kuraklığın etkili olduğu 2001 ve 2007 yılında tarımda büyüme negatif oldu. 2001’de ekonomik kriz ve kuraklık etkisi ile tarım yüzde 8,1 küçüldü. 2007’de ise tamamen kuraklık nedeniyle tarımda yüzde 7 küçülme yaşandı”. Daha önceki yazılarımda hep vurguladığım bir şey vardı: tarım ve hayvancılık ayrılmaz ikilidir, tarımı konuşurken mutlaka hayvancılığı da konuşmak zorundayız. Kuraklıkta en büyük zararı hayvancılık sektörü görüyor, yem bitkileri üretimi azalıyor bu da et ve süt ürünlerine yansıyor.
Dünya genelinde kuraklık ile ilgili hazırlanan raporlarda Güney Afrika, Güneydoğu Asya ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda gelecekte şimdikinden iki kat daha sık kuraklık yaşanacağına dikkat çekiliyor, bunun sonucunda ürün kayıpları, hastalık ve zararlılarda artış, kalite kaybı ve güvenilir gıda temininde sorunlar yaşanacağı belirtiliyor. İklim değişikliği ve buna bağlı olarak kuraklığın bitkisel ve hayvansal üretim ile bu ürünlerin işlenmesi üzerine etkilerini ise şu şekilde gerçekleşebilir: “Üretimin azalması ve kalite kaybı yaşanacak. Ürünlerin zarar görmesi, hasat edilmeden tarlada bırakılması, gıda arzının azalması ve buna bağlı olarak fiyatlarının yükselmesi, gıdaya erişimdeki sorunlar nedeniyle yetersiz beslenme, açlık ve ölümler yaşanabilir.” Elbette bütün bunlar öngörü ,%100 gerçekleşecek diye bir kesinlik yok ama uzun zamandır Dünya genelinde hazırlanan bütün raporlarda ve yapılan çalışmalarda Kuraklık geleceğin en büyük problemi olarak gösteriliyorsa ülke olarak söylenenlere dikkat etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Çiftçi sayısı yüzde 48 azaldı
Ülkemizde kuraklık dışında da tarım ve hayvancılık sektörünün çok ciddi problemleri var. Türkiye’de çiftçiler, girdi maliyetleri nedeniyle ürettiğinin karşılığını alamamaktan yakınıyor. Çiftçinin yıllardır çözülemeyen bu sorunlarına bir de koronavirüs nedeniyle ihracat endişesi eklendi. Son yıllarda Türkiye’de tarım sektöründe istihdam hayli düştü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verileri aslında problemin kaynaklarına ilişkin önemli bilgiler sağlıyor. Buna göre Türkiye’de çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azaldı. Tarım alanları da son 18 senede yüzde 12,3 düştü. Sebze bahçeleri alanı ise aynı dönemde yaklaşık yüzde 15 küçüldü.
Uzun yıllardır inşaata dayalı büyümenin, üretimi dışlamanın, tarım ve hayvancılığın önemini kavrayamamanın acı sonuçlarını yavaş yavaş ülke olarak görmeye başladık. Bunların üzerine bir de küresel çapta kuraklık tehlikesi gelince ülke olarak işimiz çok daha zorlaşıyor. Umarım bizi yönetenler üretmezsek tükeneceğimiz gerçeğini artık kavrarlar ve buna uygun stratejiler belirlerler.