Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Danıştay’ın kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinden çekilmesine onay vermesiyle önemli bir fırsatı daha kaçırdı. Yargı reddetmiş olsaydı, hâlâ bir çıkış şansı olabilirdi. Erdoğan şimdi 1 Temmuz “Eylem Planı” ile İstanbul Sözleşmesinin iptaliyle küsen kadınların kalbini kazanmaya çalışıyor. Hem de adeta nasıra basmak istercesine, İstanbul Sözleşmesinin yürürlüğünü bitirdiği 1 Temmuz tarihinde.
Diyeceksiniz ki, Erdoğan kadına şiddetin önlenmesi konusunda samimi olsaydı, İstanbul Sözleşmesinden siyasi İslamcı grupların, erkek egemen kafalı grupların oy şantajına gelip çıkmazdı.
Diyeceksiniz ki Elmalı olayında kendi aile üyelerinin sistematik tecavüze uğrayan iki çocuğun davasında tahliye kararı vererek erkek zorbalığını tescil eden yargı mı geri çevirecekti Cumhurbaşkanının iradesini?
Haklısınız. Türkiye’de adalet dağıtamayan yargı düzenidir, mahkemelerdir, hakimlerdir her hakkı erkek zorbalığında gören. Üstelik zorba erkek sırtını servetine, tarikatına, ya da devletçe makbul bir örgütüne filan dayadıysa, kadına ve çocuklara karşı her türlü şiddet ve tecavüz onlara mubahtır; ceza indirimleri, iyi haller onlar içindir.
O yüzden İstanbul Sözleşmesinden çıkılması için yıllardır çalışan gerici çevreler, ilerlemeyi geriye aldırmayı başarmış, sözleşmeden çıkması için Cumhurbaşkanına etki etmişti. Aynı çevreler o yüzden şimdi kadına ve çocuğa karşı şiddete cezaları artıran 6284 sayılı kanunun da kaldırılması, ya da kuşa çevrilmesi için bastırıyor. Erdoğan, Oğuzhan Asiltürk abisiyle her görüştüğünde, tarikat ve cemaat dernek ve vakıflarının temsilcileriyle her görüştüğünde, başta kadın hakları olmak üzere hak ve özgürlükler biraz daha geriye gidiyor.
Erdoğan böylelikle 2019 belediye seçimlerinde aldığı ağır yenilgi ardından bu çevrelere belediyelerden aktarılan kaynakların kesilmesiyle ortaya çıkan iç isyanı onlara ideolojik tavizler vererek dindirmeye çalışıyor.
Ama hata yapıyor.
Erdoğan’ın hesap hatasında ısrarı
Örneğin, bu gerici çevrelere verdiği tavizlerle onların AK Parti saflarında kalmasını sağlamak isterken, kendisini iktidara taşıyan kadın seçmeni küstüreceğini hesap edemedi. Etrafındaki şakşakçılar, onun her halde iyiliğini isteyecek olan kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ı dahi susturdular, Sözleşmenin kaldırılmasına itiraz ederken rıza verir hale geldi. Ne oldu? Türkiye’nin en isabetli kamuoyu araştırmacılarından KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’a göre, İstanbul Sözleşmesinin iptali sonrasında AK Parti’nin eriyen oylarında kadınlar başı çekiyor. 24 Haziran’da Beştepe’de yapılan “Eylem Planı” hazırlık toplantısına katılan “yakın” dernek ve kuruluş temsilcileri dahi Sözleşmeden çıkışı eleştirmiş, “kayıp” olarak nitelemiş ve psikolojik olarak “yalnızlığa” ittiğini söylemişlerdi. Peki, bunu söylemeleri Erdoğan’ın yüreğini yumuşatmış, kararından döndürmüş müydü? Tabii ki hayır. Geriye toplantıya katılan kadın kuruluşu temsilcilerinin çaresizce Eylem Planından umut beslemeleri kaldı.
Şimdi Erdoğan’ın, yine kendisine yakın kadın derneklerinin alkışlarıyla karşılanacak, onların da kendisine yakın iş çevrelerinin kontrolündeki televizyonlarda, gazete köşelerinde öveceği “Eylem Planı” ile mi kadın ve çocuklara şiddet ve tecavüzü erkek olmalarının doğal hakkı sayanları durduracak?
Dahasını söyleyelim. Erdoğan’a toz kondurmayan şehirli, eğitimli kadın çevrelerinin da katıldığı “İstanbul Sözleşmesinden vaz geçmiyoruz. İtaat Etmiyoruz. 1 Temmuz’da sokaklardayız” başlıklı change.org kampanyasına birkaç haftada toplanan imza sayısı 1 milyonu aştı ve çoğalıyor.
Erdoğan’ın dünyada ilk imza atan lider olduğu İstanbul Sözleşmesi Türkiye’de kadın hakları bakımından nasıl sonuçlanmıştı ki, Eylem Planı nasıl sonuçlansın? Erkek zorbalığına bütün kapıların açık tutulması, siyaset-mafya-medya ilişkilerinden “FETÖ borsasına”, yandaşlara birkaç maaş birden dağıtan kayırmacılıktan Anayasa Mahkemesi Başkanını dahi isyan ettiren “mahkemelerin adalet dağıtmamasına” dek genel çürümenin, tel tel dökülmenin bir parçasıdır. Böyle bilinmeli.