Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2 Ocak 2021 günü Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak atadığı Melih Bulu’yu, 14 Temmuz 2021 günü görevden aldı. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri, öğrencileri, çalışanları ve mezunlarıyla bu atamaya Bulu göreve atandığı günden itibaren karşı çıkmış, pasif direniş eylemlerini o günden beri sürdürüyordu.
Bu Türkiye’de demokratik damarın her şeye rağmen güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğüne işarettir. 2019 yerel seçimleri özellikle de 23 Haziran 2019 İstanbul seçim tekrarı ardından insanların haklarına ve kazanımlarına sahip çıkması örneği sayılabilir.
Özellikle öğretim üyelerinin ısrarlı direnişi, önceki Boğaziçi rektörlerinden Üstün Ergüder’in vurguladığı üzere, bu Türkiye’de ilk defa görülen bir durumdu. 1977’de Milliyetçi Cephe Hükümetinin ODTÜ rektörlüğüne partizanca Hasan Tan’ı getirmesi ardından başlayan direnişte de öğretim üyeleri yer almıştı ama o direnişin lokomotifi öğrencilerdi. Kırk dört yıl sonra, protestoları yine öğrenciler başlattı. Polis engeliyle karşılaştılar, dayak yediler, yerlerde sürüklendiler, gözaltına alınıp yargılandılar, okullarına girmeleri yasaklandı. Ama sonuçta kırk dört yıl önce Hasan Tan de gitti, kırk dört yıl sonra Melih Bulu da gitti.
Bir gece kararnamesiyle gelmişti, geldiği gibi bir gece kararnamesiyle gitti.
Bu, Üniversitenin bütün bileşenleriyle kendisine sahip çıkması sayesinde oldu.
Emin olun “Herkes yerinde otursun, dünyayı tanımasın, birbiriyle kaynaşmasın” kafasıyla kurulan gecekondu üniversitelerinde de kimileri tamamen ticarethane olarak kurulan mahalle üniversitelerinde de yankı bulacaktır.
Neden gitti, yerine kim gelecek?
Erdoğan’ın muhtemelen üniversiteleri hizaya getirme amacıyla Boğaziçi başına getirdiği Bulu’yu görevden almasının resmî gerekçesi, ya da kılıfı diyelim henüz açıklanmadı. Ama işin artık çığırından çıktığı, öğretim üyelerinin de güvenlik güçlerince kampüse alınmamaya başladığı günlerde, Bulu’nun “Prof. Dr.” unvanını alana dek intihal, yani “akademik hırsızlık” yaptığına dair şikayetlerin Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) sunulduğu duyulmuştu. Zaten bu dosyanın YÖK’te işleme alınması, gerektiğinde bulunacak kılıf anlamına geliyordu. Ancak Bulu intihal yüzünden mi gitti? Hükümet yanlısı ya da karşıtı olsun, kamuoyundaki algı, “Boğaziçi Üniversitesi direni, Melih Bulu gitti” olarak şekillenecektir.
Bulu’nun görevden alınması haberi üzerine yazıştığımız, Boğaziçili bir arkadaşım, “Yerine kimin ve nasıl geleceği çok önemli” dedi. Son derece haklı. Cumhurbaşkanı Erdoğan eminim hoşnut olmamıştır büyük umutlarla, kim bilir kimin akıl vermesiyle Boğaziçi başına getirdiği Bulu’yu altı ay sonra görevden almaktan. (Tesadüfe bakın ki, ODTÜ bünyesinin kabul etmediği Hasan Tan da altı ay oturabilmişti dikenli koltuğunda.) Şimdi yerine, “Bulu’ya karşı mı çıktınız? Alın size daha dişlisi” ısrarıyla mı bir atama yapacak? Yoksa Boğaziçi bünyesinin alerji göstermeyeceği, akademik yeterliliği sorgulanmayacak, partizan kişiliği ile öne çıkmayan bir ismi mi tercih edecek? Bu elbette önemli. Ama bu sorunun önemi, Bulu’nun gidişinin önemini gölgelemiyor.
Türkiye’de demokratik damarın hâlâ canlı olduğuna güzel bir örnek verdi Boğaziçililer.
“Bulu gitti” haberini acaba Erdoğan’ın mı, yoksa Boğaziçililerin mi askeri darbe girişiminin defedilmesinin beşinci yılı sabahında güzel bir 15 Temmuz armağanı saymak lazım?